19 Ağustos 2012 Pazar

Calvin Klein – Ck Be (1996)



Calvin Klein – Ck Be (1996)  Markanın unisex olarak satılan parfümü.

Obsession, Eternity, Truth, Contradiction, Escape, One.

Calvin Klein moda evinin parfüm biriminin dünyaya armağan ettiği kokular arasında yukarıdaki arkadaşlar. İlk çıktıklarında çok ilgi gören, çok satılan listelerine giren, etraftaki bir çok insanda kokusunu duyduğunuz meşhur parfümler.

Calvin Klein’in dev pazarlama ağını ve bolca para harcanmış başarılı tanıtımları da düşünürsek, bu parfümlerin zamanlarının çok tercih edilen kokuları olmasına şaşırmamak gerek. İyi de 2012 yılı itibariyle durum nasıl?

Son zamanlarda parfümler alanında düşüş çizgisinde olan bir Calvin Klein görüyorum. Hele ki son yıllarda piyasaya sürdüğü IN2U ve Free bence çok büyük başarısızlık örnekleri. Sanırım Calvin Klein, bir çok markanın düştüğü hataya düşmüş durumda. Ben kendimce bu hatayı şöyle formülüze ediyorum: “Maliyetleri azaltarak vasat ve herkesin sevebileceği parfümler yaptırmak. Böylece çok fazla satış yapıp karını olabildiğince arttırmak. Gerisi ise önemli değil.”

Ki bir marka bu çıkmaza girdiği zaman sonunun hiç iyi olmayacağı açık. Şu markalar parfümler konusunda  neden kendilerine Hermes ya da Guerlain’i örnek almazlar. Anlamış değilim.


Oysa 1990’lar Calvin Klein parfümlerinin altın çağı gibiydi diyebiliriz. Gerek Eternity gerekse Obsession erken dönem Calvin Klein’lerin önemli isimleriydi. Ardından 1990’lı yılların ortalarında çıkarılan “One ve Be” markanın şöhretine şöhret katıyordu. Özellikle 1994 çıkışlı “One” hala sevilen ve bolca etrafa duyabileceğimiz eserlerden birisi.

1994 yılının başarılı parfümü One’dan sadece iki yıl sonra aynı şişe formunda (fakat bu sefer şişesi siyah) Be piyasaya sürüldü. Hiçbir zaman One kadar başarılı olamasa da Be’nin ciddi bir seven ve kullanıcı kitlesi olduğu anlaşılıyor. Bende bugün çok popüler olan One’ı değil, onun kardeşi Be’ye bir göz atacağım. Bakalım Be bende ne gibi duygular uyandıracak.

Parfümümüz odunsu, çiçeksi misk olarak sınıflandırılmış. Hatta aromatik odunsu da denilebilir. Başlangıcında kolonyamsı bir lavanta ile size merhaba diyor. Fakat öyle keskin ve sert bir lavanta düşünmeyin. Daha aromatik ve hafif. Sanırım lavantanın keskin kokusunu azaltmak için biraz bergamot ve yeşillikler kullanılmış. Evet başlangıcı kısmen yeşil ve çiçeksi. Hatta kolonyamsı bir erkeksi çiçeksilik dersem daha doğru olur. Üst notaları gayet ferah.


Orta notalarında bu aromatik lavanta biraz geri çekilirken ortaya meyvemsi çiçekler çıkıyor. Fakat çiçekler hala kadınsı değil. Bence orta notaların en önemli oyuncusu hafif tatlı meyveler. Açıklanan notalarında ardıç meyvesi ve şeftali var. Muhtemelen onların işi bu meyvemsilik. Be’nin en sevdiğim kısmı diyebilirim burası için. Son bölümleri ise hayal kırıklığı. O güzelim meyveli-çiçeksi koku tamamen ortadan kayboluyor. Onun yerine artık alt notaların klasik öğeleri odunsu notalar, amber, biraz da misk kendisini gösteriyor. Azıcık da deri var sanki. Fakat ağırlık odunsu notalar (sedir ağacı olabilir) ve amberde. Tahmin edeceğiniz üzere son kısım oldukça yapay. Parfümün bitiş kısmına hiç özen gösterilmemiş.

Tam “işte insanlara tavsiye edebileceğim ortalama ve her yerde uygun fiyata bulunabilecek bir parfüm” diye düşünürken, son kısmı bütün işi bozdu. Lavantayı çok sevmesem de başlangıcı fena değil. Orta notalar gayet iyi. Ama alt notaları çok yapay ve vasat. Bu duruma ne yazık ki artık bir çok parfümde rastlıyoruz. Parfümün başlangıcına ve orta notalarına özen gösterip, sonrasını boş vermek bir gelenek halini alıyor sanırım.


İyi de parfüm dediğimiz şey bir bütün değil mi? Değerlendirirken başından sonuna kadar incelememiz gerekmez mi? Peki parfüm üreticileri bunu bilmiyorlar mı? Gayet iyi biliyorlar. Çünkü insanlar mağazalarda bir parfümü alma kararını genellikle ilk fıstan 2-3 dakika sonra veriyorlar. Tabiki uyanık parfüm severler bir kokunun üst notalarındaki güzelliğe kanmayacak kadar tecrübeli olmalı. Yani sadece 1-2 defa ayak üstü deneyip de aldığınız parfümlerden bir hafta sonra nefret etmeniz çok büyük bir ihtimal. Aman dikkat! Bu konuyla ilgili daha uzun ve detaylı bir yazı yazmayı düşünüyorum zaten. Şimdilik şöylece bir üzerinden geçmiş olayım konunun.

Şu bir gerçek ki Be, 1990’ların  ortaları ve sonlarının şöhretli parfümlerinden birisiydi. Muhtemelen çok satanlar listesinin üst sıralarındaydı. Bir çok kişinin severek kullandığı ikonik bir klasik idi. Fakat 2012 yılı itibariyle parfüm sektörünün geldiği yeri ve çok güçlü rakiplerini düşünürsek, “yıldızı sönmeye yüz tutmuş” bir arkadaş diyebiliriz. Belki eski bir dost Be. Ya da hatıraların canlanmasını sağlayan bir nostalji. Bu anlamda Be’yi Obsession ve Eternity’e benzetebiliriz. Belki de bir çok parfümün başına gelebilecek şeyi yaşıyor Be. Yani “zamana yenik düşmek.”


Be, Calvin Klein markasının ortalama parfümlerinden birisi bence. Harikalar yaratmıyor. Özellikle genç arkadaşların yada parfümlerle yeni tanışan insanların kullanması için tasarlandığını düşünüyorum. Şişesinin simsiyah olmasına bakmayın. Genel olaral hafif, ferah, yumuşak, saldırgan olmayan ve bir çok kişinin sevebileceği gibi bir kokusu var diyebilirim. Ama onun dışında benim için çok fazla anlam ifade edemiyor  ne yazık ki. Yani Be için beklentilerinizi çok yüksek tutmayın.


Be’yi tanınmış burunlardan Ann Gottlieb tasarlamış. Luca Turin ise Be’yi “hafif fujer” olarak sınıflandırmış ve beş üzerinden üç yıldız vermiş. Be ile ilgili eleştirilerin en önemlilerinden birisi kalıcılığının çok az olması. Kimi kullanıcılar kokusunun 1-2 saat sonra uçtuğunu söylemişler. Benim denemelerimde hiç de o kadar az olmadı kalıcılığı. 5-6 saate yakın hafif hafif hissettirdi kendisini. Ha belki fark edilirliğinin az olması ve genel yapısının hafif oluşu, insanlarda kalıcılığının az olduğu yargısını oluşturmuş olabilir. Ya da ten seçen bir parfüm de olabilir. Ama benim tenimde kalıcılık sorunu yaşamadım.

Be bence dört mevsim kullanılabilecek yapıda. Ferah ve hafif yapısından dolayı ilkbahar-yaz mevsimine yakışacaktır. İçeriğindeki lavanta, tatlı meyveler, odunsu notalar ve amber sayesinde kışın da kullanılabilir. Ama bence ilkbahar-yaz mevsimine daha yakın duruyor. Günlük kullanıma ve spor giyime rahatlıkla uyacaktır.

Bir başka konu ise parfümün uniseks olarak satılması. Bence erkek kullanımına daha yakın Be. Yani bir kadında nasıl sonuçlar verir pek emin değilim. Zaten parfümü deneyen kadın yorumcular da erkeklere uygun olduğunu vurgulamışlar. Her zaman yaptığım uyarımı yenileyeyim: “Lütfen denemeden almayınız.”

Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Orta notaları bence en güzel yeri.
+ Bir çok internet sitesinde uygun fiyata bulabilirsiniz.

Eksileri:
- Sonlarını hiç sevmedim.
- Bir şişesini alacak kadar özel bir yanı olduğunu düşünmüyorum.

Koku Güzelliği:10/6

16 Ağustos 2012 Perşembe

Tauer – Orange Star (2010)



Tauer – Orange Star (2010)  Markanın uniseks olarak düşünülmüş parfümü.

Saat 00.29. Türkiye’nin en batı noktalarından birindeyim. Küçük bir tatil kasabası burası. Yaz mevsiminde nüfusu yüz bini geçen, kışın ise sessiz ve sakin diğer Akdeniz sahil kasabalarıyla çok fazla ortak yönü olan.

Böylesine küçük yerlerde herkesin birbirini tanıması normal. Tabiki yerlilerinden bahsediyorum. Hatta yazın gelen tatilciler için hafif alaylı bir şekilde “yazlıkçılar” demelerini seviyorum en çok. E haklılar. Buranın asıl sahibi onlar. Diğerleri 15-20 günlüğüne gelip ondan sonra koştura koştura yaşadıkları yerlere dönen insanlar. Burada yaşıyor olsam bende “yazlıkçılarla” hafiften makaramı geçerdim.

Ne yazık ki burada portakal ağaçları yok. Yani turunçgil yetiştiriciliği yapılmıyor. Sebebini anlamış da değilim. Acaba iklimi mi elverişli değil? Ya da çok zahmetli bir iş mi?


Çünkü Ege ve Akdeniz toprakları sanki Allah’ın ülke insanlarına bir lütufu. Hangi sebzeyi ya da meyveyi dikseniz size kat kat geri ödüyor bu topraklar. Yani doğanın bizden çok fazla alacağı var. Bu kadar borcu nasıl öderiz toprağa bilemiyorum. Biz ise o toprağı başımızın tacı edeceğimize üstüne piknikten arta kalan çöplerimizi atıyoruz. Fabrikalarımız derelere atıklarını boşaltıyor. Derelere HES’ler yapıp ekolojik dengeyi nasıl daha fazla bozarız diye uğraşıp duruyoruz.

Daha önce de söylediğim gibi Parfüm Merakı blogu, kuru kuru parfüm yorumları yaptığım bir yer değil. Zaman zaman etrafta gördüğüm haksızlıkları dile getirdiğim, kimseye boğun eğmediğim bir platform. Hiçbir markaya ya da şirkete yaranmak gibi bir derdim de yok. Ne hissediyorsam ve nasıl düşünüyorsam yazıyorum. İlgili ya da ilgisiz. Çünkü burası benim aynı zamanda yaşadığımız dünya ile kurduğum bağlardan birisi. Türkçe okuyabilen milyonlarca insana bir şeyler anlatabildiğim defterim de diyebilirim.

Ülkemizin özellikle Akdeniz bölgesi müthiş bir tarım potansiyeline sahip. Sofralarımızda yediğimiz bir çok besin bize buradan geliyor dersek yanlış olmaz sanırım. Ama en önemlisi de turunçgil üretimi.


Mersin-Tarsus bölgesi beni ilk gittiğimde çok şaşırtmıştı. Mersin’den çıkıp Tarsus’a giderken ve Tarsus’u geçtikten sonra kilometrelerce uzanan turunçgil bahçelerine tanık olmuştum. Gerek Antalya gerekse Mersin bölgesi Türkiye’nin turunçgil ihtiyacını tek başına rahatlıkla karşılıyor. Yani portakal, mandalina, greyfurt ve limon bizler için hiç de yabancı meyveler değil. Sıcak mevsim meyveleri olarak bilinen turunçgiller, mesela soğuk bir iklime sahip ülkede ne kadar biliniyor ve seviliyor. Mesela İsviçre’de.

Bu sorunun cevabını İsviçreli bir parfümör olan Andy Tauer bize veriyor. Bankacılık sektörü ile dünyaya örnek olmuş bir ülke. Uluslararası meselelerde hep tarafsız kalarak fazla suya sabuna dokunmamış. Dünyanın gelir düzeyi en yüksek ülkelerinden birisi. Ve bu küçücük ülkenin, ismi sıkça duyulan dünya çapında bir markası daha var artık. Adı da “Tauer Perfumes”.


Bugün inceleyeceğim Orange Star markanın çok öne çıkan bir kokusu değil. Bunun sebebi yeni bir parfüm olması da olabilir. Henüz 2010 yılında piyasaya sürülmüş. İsminden de anlaşılacağı üzere turunçgil merkezli bir kokusu var. 9 numaralı parfümü Tauer’in.

Oryantal-çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Başlangıcı çok kısa süreli bir portakal ile gerçekleşiyor. Sadece saniyeler sonra parfümün neredeyse ana yapısı oluşturan o acayip koku baş role geçiyor. Emin olun burnuma gelen kokunun ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Çünkü daha önce böyle bir kokuya rastladığımı hatırlamıyorum Onun için de zihnim bu kokuyu daha önceki hiçbir tecrübem ile eşleştiremiyor.


Açıklanan notalarına bakıyorum bir umut. Portakal var. Tamam onu anladık. Menekşe görünüyor Hmm. Belki olabilir. Ama emin değilim. Yanmış portakal kabuğu mu desem. Tuhaf odunsu notalar mı desem. Bu koku ne yahu!!! Yeniden notalarına dikkatlice baktığımda clementine ve lemongrass isimli iki elemente rastladım. Daha önce koklamadığım bu arkadaşlardan geliyor olabilir orta notalardaki burun büken koku. Ya da silhat ve deri karışımı diyesim geliyor. Kimi yorumcular orta notalarındaki o rahatsız edici kokuyu benzine benzetmiş. Ben ise tozlu ve kirli kokan çiçekler diyorum son olarak. Fakat hala emin değilim.

Parfümün sonları da aynı orta notalardaki koku ile özdeş. Fakat biraz odunsu notalar ile amber hissediliyor. O kadar. Sonuç olarak garip bir parfüm.


Öncelikle Orange Star ismi gibi portakal ağırlıklı. Fakat portakalın çok farklı ve uç bir yorumu bana göre. Hem sevmesi hem de giymesi zor bir kokuya sahip. Yani en azından benim için öyle. Ama şuna eminim bu parfümü deneyen bir çok ortalama kullanıcı kaçacak yer arayacaktır.

Orange Star düz çizgide ilerliyor. Çok büyük değişiklik göstermiyor. Biraz sert, algıları zorlayan ve herkesin sevemeyeceği bir hali var. Aklıma hemen Tauer’in denediğim diğer parfümü L’Air du Desert Moracain geldi. Sanki ondaki deri kullanımını andıran bir hali var.


Eğer Orange Star’ın 2010 yılında çıkmış bir parfüm olduğunu bilmeden bana koklatılsa sanırım onun 1980’lerin eski ve acımasız turunçgil kokularından birisi olduğunu sanırdım. Genel olarak çok temiz ve mis gibi kokan bir portakal aromasına sahip değil. Daha ağır, keskin, güçlü ve tuhaf.

Orange Star Eau de Parfum (EDP) olarak piyasaya sürülmüş. Uniseks olarak düşünülse de bence erkek kullanımına daha yakın. Kokusunu bir kadına pek yakıştıramıyorum. Yaş aralığı olarak daha üst grupları hedeflediğini düşünüyorum. Belki 35 ve üzeri. Parfümün tasarımcısı ise Andy Tauer.


Bahsetmem gereken bir diğer durum ise kalıcılığı. Bir çok EDP denedim ama Orange Star gibi inatçı ve teninizden çıkmak istemeyenine az rastladım. Üzerimde 2 güne yakın kalarak bu konuda çok iddialı olduğunu gösterdi. Ayrıca fark edilirliği başlangıçta çok yüksek. Onun için dikkatli sıkmanızı tavsiye ederim.

Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Kalıcılığı çok iyi.

Eksileri:
- Orta notalarından itibaren ortaya çıkan kokuya benim tahammül edebilmem mümkün görünmüyor.
- Yapaylık sınırında dolaşan nükleer bir bomba adeta.
- Fiyatı yüksek. Ayrıca her yerde bulmanız da zor.

Koku Güzelliği:10/5.5

14 Ağustos 2012 Salı

Hermes – Eau des Merveilles (2004)



Hermes – Eau des Merveilles (2004) Markanın kadın parfümü olarak lanse edilen parfümü.

Eau des Merveilles. Fransızca bu ismin Türkçe karşılığı olarak “Mucizeler Suyu” cümlesine ulaşabildim. Bir su nasıl mucizeler barındırabilir? Yoksa suyun insan hayatı ve doğadaki işlevini düşünürsek, su zaten başlı başına bir mucize değil mi?

Oldukça ilgimi çeken parfümlerden birisiydi Hermes’in bu kokusu. İlginçliği iki ana eksende diyebilirim. Bunlardan birincisi parfümün nota piramidi, ikincisi ise hangi cinsiyetin kullanımına uygun olduğu.

O zaman önce ilk kokuya değineyim. Çünkü bu parfümü böylesine ilginç kılan özelliği açıklanan notaları. Şimdi normal parfümlerin çoğunda belli bir koku sıralaması oluyor. Mesela üst notalar denen ve parfümü ilk sıktığımızda burnumuza gelen kokular yumuşak, hafif ve burnu çok rahatsız etmeyecek kokulardan oluşuyor. Günümüzde en çok kullanılan üst nota elemanları turunçgiller ailesine mensup. Mesela portakal, greyfurt, mandalina, bergamot, limon vb. Orta notalarda da parfümün ana teması neyse o elementler ortaya çıkar. Mesela baharatlar, çiçekler yada meyveler. Son kısımda ise parfümlerin kalıcılıklarını arttırmak için kullanılan kabe samanı (vetiver), amber, sandal ağacı, misk vb. bulunur.


Bu kısa bilgiden sonra gelelim Eau des Merveilles’in ilginç tarafına. Bu parfüm bilinen üst, orta ve alt notalar klişelerinin biraz dışına çıkıyor. Normalde alt notalarda olması gereken kabe samanı, sedir ağcı ve meşe yosunu üst notalarda kullanılmış. Alt notalar da ise limon ve portakal bulunuyormuş. Üst notalara odunsular, son kısım olan alt notalara da turunçgiller yerleştirilmiş. Yani koku piramidini tersine çevirmiş tasarımcılar. Şimdi bu bir pazarlama hilesi mi yoksa doğru mu birazdan incelemeye geçtiğimde öğreneceğiz.

İkinci olarak da Eau des Merveilles’in kadın parfümü olarak piyasaya sürülmesi. Deneyen yada kullanan bir çok kişi bu parfümün uniseks (hem kadına hem de erkeğe uyacak) olmasını savunuyorlar. Yani çok kadınsı bir hali yok diyorlar. Hatta bu parfümün çok sayıda erkek kullanıcısı da var bildiğim kadarıyla. Artık sorularımızın yanıtlarını almak için geçelim detaylara.


Fragrantica’da odunsu-oryantal olarak sınıflandırılmış. İlk sıkıldığında ortaya çıkan koku bence yumuşak, modern ve hafif tatlı bir sedir ağacı. Gayet güzel ve doğal. Başlangıcı fena değil. Orta notalarda, odunsu notalara biber ve yumuşak bir portakal ekleniyor. Başlangıçtaki odunsu notalar biraz geri çekiliyor bu kısımda. Parfümün şişesinin portakal renginde olması boşuna değil anlaşılan. Alt notalarında ise artık biber hissedilmiyor. Onun yerine amber geçiyor. Biraz da deri hissediyorum. Hafif ve ferah.       

Parfümün iki tasarımcısından birisi Ralf Schwieger kısaca şunları söylemiş: “Esmer amber (ambergris) sihirli bir materyal. Bir çok farklı kokuyu size hissettirebiliyor. Mesela amber, odunsu notalar, tütün ve mürekkebin tuzlu-tatlı karışımı gibi.”  Bu alıntıyı yapmamın sebebi Merveilles’in içeriğinde kayda değer derecede esmer amber bulunması. Zaten açıklanan notalarında da geçiyor esmer amber.


Fakat bence Eau des Merveilles’de dört ana koku hakim. Yumuşak, hafif tatlı, kremsi odunsu notalar, portakal, biber ve amber. Yani parfümün ana eksenini bu dörtlü oluşturuyor. Biber çok keskin değil. Turunçgiller ile yumuşatılmış. Amber hissi ise sanırım esmer amberden geliyor. Kimi yorumcular kokusunu Terre d’Hermes’e benzetmişler. Ben öyle çok büyük bir benzerliğe rastlamadım. Kimisi de tuzlu hatta deniz kenarı gibi koktuğunu anlatmış. Evet size öyle bir his veriyor ama çok yoğun bir tuzluluk yok. Ayarı fazla kaçmamış bir tatlılık da göze çarpıyor geneline bakarsak.

Şimdi geleyim ters nota piramidi meselesine. Açıkçası bu “üst notaları altta, alt notaları da üstte kullandık” cümlesi bana pazarlamaya yönelik hareketlerden birisi olarak gelmişti başta. Fakat Hermes gibi ciddi markanın böyle bir şey yapmaya gerek görmeyeceğini anlamış oldum. Çünkü aynı dedikleri gibi parfümün başlangıcında genellikle sonlarda kullanan odunsu notalar vardı. Sonlarda ise portakal hissi veren bir amber kullanımı dikkat çekiciydi. Yani söyledikleri gibi yapmışlar konsepti.


Eau des Merveilles, ana akım markaların parfümler konusundaki en başarılı markalarından Hermes’in güzel bir parfümü. Tamam harika değil. Sizi alıp götürmüyor. Ama yaz mevsimi için hoş, rafine ve ilginç bir parfüm arıyorsanız denemenizde fayda var. Üstelik bir çok büyük kozmetik mağazasında bulabilirsiniz. Çünkü malum yaz mevsimi için üretilen parfümler genellikle çok başarılı olamıyorlar. Hele ki ana akım denilen her yerde bulanabilecek markaların bir elin parmaklarını geçmez çok iyi yaz parfümleri. Niche parfümlerinde fiyatları herkesin ulaşabileceği gibi değil. Yani bence Eau des Merveilles’e bir şans verin. Çünkü etrafa farklı bir hava yayıyor. İnsanların bu parfümü neden deniz esintili ya da ısınmış taşlara benzettiklerini daha iyi anlıyorum.

Parfümümüz her ne kadar kadın parfümü olarak lanse edilse de bence uniseks kullanıma daha yakın. Yani bir erkek rahatlıkla kullanabilir. Hatta sonlara doğru neredeyse bir erkek parfümü gibi davranıyor. Mağaza görevlisi hanımlarımız “ama Eau des Merveilles kadın parfümüüü” dese de pek ciddiye almayın. Kararlı olun. Israrla deneyin :))


Parfüm kritikçisi Luca Turin Eau des Merveilles’e beş üzerinden üç yıldız vermiş. Kokusunu “tuzlu portakal” olarak sınıflandırmış. Parfümün tasarımını Ralph Schwieger ve Nathalie Feisthauer yapmışlar.

Tam bir ilkbahar-yaz kokusu bence. Yazın spor kıyafetlerle ya da günlük kullanıma rahatlıkla uyacaktır. Ferah, hafif ve yumuşak. 35 yaş altı kadın-erkek herkese tavsiye edebilirim.

Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Parfüm dünyasının ilginç bir eseri.

Eksileri:
- Sonları pek başarılı değil.
- Benim tenimde fark edilirliği az oldu.
- Fiyatı rakiplerine göre biraz yüksek.

Koku Güzelliği:10/7.5

11 Ağustos 2012 Cumartesi

By Kilian – Water Calligraphy (2012)



By Kilian – Water Calligraphy (2012)  Markanın yeni parfümlerinden.

Tam olarak karşılamasa da kaligrafi sanatının Türkçe’deki karşılığı hat sanatı diyebiliriz. Kaligrafi ismi, kelime anlamı olarak Yunanca “Kallos” (güzel) ve “Graphos, Graphia” (yazı) kelimelerinin birleşmesi ile ortaya çıkmış. Genel olarak her milletin kendi alfabesini kullanarak belli bir disiplin içinde ve  her sanatçının kendi yorumuyla yaptığı güzel ve estetik yazı sanatıymış. Kaligrafi de amaç değişik motifler kullanarak yazıyı olduğundan farklı bir kimliğe büründürmekmiş.

Kaligrafinin tarihinin eski Mısır’a kadar gittiğini öğrendiğimde hiç şaşırmadım. Eski Yunanlıların, Romalıların, hatta Osmanlı sanatının bile etkilendiği sanat dalı olan kaligrafi, bir niche parfüme isim babalığı yapıyor artık. Ünlü Hennessey ailesinin genç temsilcisi Kilian’ın markası yeni parfümlere yelken açıyor. Hem de birer ikişer.


Water Calligraphy, markanın “Asia Tales” serisinin bir üyesi. Bu seride henüz iki parfüm var. Diğeri de Bamboo Harmony. Fakat önümüzdeki yıllarda bu seriye ait yeni parfümlerin çıkacağının da haberleri geliyor.

“Asya efsaneleri” serisi By Kilian’ın 21. yüzyılın cazibe merkezi olmaya aday Asya kıtasına yaptığı bir gönderme anladığım kadarıyla. Water Calligraphy’de muhtemelen Asya kıtasında sıkça kullanılan bir yazı sanatına atıfta bulunuyor. Buradan “Asia Tales” serisi parfümlerin ağırlıklı olarak Asya kıtasındaki pazarlar için üretildiğini düşünebiliriz.


Parfümümüz akuatik-çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Kesinlikle doğru bir tanım bence de. Zaten ismindeki “su” vurgusu kısmen de olsa kokusuna yansımış. Water Calligraphy’nin başlangıcı bana çok tanıdık gelen bir çiçek-turunçgil kokusu ile gerçekleşiyor. Biraz kadınsı. Bu hissi yumuşak çiçekler veriyor olabilir. Kokusunu nereden hatırladığıma gelirsem geçtiğimiz aylarda denediğim Maison Francis Kurkdjian – Aqua Universalis’e oldukça benziyor.

Orta notalarında çiçeksi his biraz daha öne çıkıyor. Bana nedense hani şu her yerde duyduğumuz kadın deodorantlarını hatırlattı. Kadınsı taraf hala biraz daha baskın diyebilirim. Unutmadan söyleyeyim şekerli sayılayamayacak bir tatlılık da ekleniyor bu kısımda. Orta notalarını çok sevdiğimi söyleyemem. Son olarak ise asıl bomba patlıyor. Deodoranta benzeyen kısım artık tamamen geride kalıyor. Ortaya çok yumuşak ve güzel odunsu notalar, çok hafif yumuşak baharatlar ve misk çıkıyor. Alt notalarını çok sevdim. Hatta bence parfümün en güzel tarafı. Hafif bir tatlılık ise hala kendisini hissettiriyor.


Şimdi bu parfüm aklımda yeni soruların oluşmasına neden oldu. Çünkü bu kokuya çok yakın iki tane niche bir tane de ana akım markanın parfümünü denedim. Bunlar: Maison Francis Kurkdjian – Aqua Universalis, Ineke – Derring-Do ve Cartier – Eau de Cartier. Demek ki niche markaların arasındaki yeni rekabet alanlarından birisi bu tür çiçeksi-akuatik kokular.

Bu tip kokular için tam olarak deniz temalı diyemeyiz. Daha çok “su” veya “göl kenarı” gibi diyorum ben böyle parfümlere. Mesela göl kenarında dolaşıyorsunuz. Ve gölün üzerindeki nilüfer çiçeklerini seyrediyorsunuz. O çiçeklerin su ile karışımı kokusunu burnunuza çekiyorsunuz. İşte böyle bir manzara aklıma geliyor bu tür kokuları denerken.


Water Calligraphy, çok temiz (neredeyse steril), çok sakin ve çok yumuşak. Bence çiçekler ana ekseni oluşturuyor. Portakal çiçeğini andıran tatlı turunçgil ve biraz da su teması. Günümüzün modern çiçeksi parfümlerinin başarılı örneklerinden birisi olduğunu düşünüyorum.

Şimdi bu tür parfümlerde en büyük risk kokusunun çamaşır deterjanlarına ya da oda spreylerine benzeme olasılığı. Aradaki bu ince çizgiyi parfümörün usta dokunuşları değiştirecektir. Daha önce denediğim Derring-Do ve Aqua Universalis biraz çamaşır deterjanlarına benziyordu. Bu anlamda zaten çok etkileyici bulmamıştım onları. Fakat Water Calligraphy’de durum biraz farklı. Sadece orta notaları biraz problemli bence. Onun dışında sonları gayet güzel. Bu tür parfümler nasıl olması gerekiyorsa aynen öyle. O hissi çok iyi vermiş tasarımcı Calice Becker. Eğer bu saydığım benzer parfümlerden birisini seçecek olsam Water Calligraphy en güçlü adayım olurdu. Yani bu anlamda bence rakiplerinden daha başarılı.


Şişesinin simsiyah olmasına bakmayın. Water Calligraphy eğer bir renk ile açıklanacak olsa muhtemelen beyaza yakın olurdu. Zaten By Kilian’ın bütün parfümlerinin şişeleri siyah.

Bence başlangıcı uniseks kullanıma yakın. Orta notalar biraz kadınsı. Alt notaları da hem erkek hem de kadın kullanımına uygun. Yani geneline bakarsak çok erkeksi bir kokusu yok. Benden söylemesi.

Water Calligraphy Eau de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Tasarımını ünlü burunlardan Calice Becker yapmış. Uniseks kullanıma uygun diyebilirim. Hatta biraz daha kadına yakın olablir. Tam bir ilkbahar-yaz parfümü. 30 yaş ve altındaki arkadaşlara tavsiye edebilirim.

Artıları:
+ Başlangıcı fena değil.
+ Sonları gayet tatmin edici.
+ Saf,berrak ve neredeyse soyut sayılabilecek bir koku arıyorsanız denemenizi tavsiye ederim.

Eksileri:
- Orta notaları biraz kadın deodorantlarına benziyor.
- Farkedilirliği güçlü değil.
- Çok yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/6.5