18 Temmuz 2012 Çarşamba

Annick Goutal – Les Nuits d’Hadrien (2003)



Annick Goutal – Les Nuits d’Hadrien (2003)  Markanın unisex oarak piyasaya sürülmüş parfümü.

Fransa merkezli niche parfüm evi Annick Goutal’ın 1981 yılında çıkardığı ve oldukça saygı duyulan Eau d’Hadrien’den geçtiğimiz aylarda bahsetmiştim. 22 yıl sonra aynı ismi kullanan bir başka Annick Goutal parfümü karşımıza çıktı.

Les Nuits d’Hadrien’de, ilk versiyonundan farklı olarak “gece” vurgusu yapılmış isminde. Böyle çok satan veya popüler parfümlerin değişik isimlerle devamları yapılıyor. Annick Goutal’da böyle bir yola başvurmuş anlaşılan.

Parfümümüz kendi sitelerinde turunçgil-amber ağırlıklı olarak lanse edilmiş. Başlangıcı abisi Eau d’Hadrien gibi limon ağırlıklı. Fakat buradaki fark limona biraz turunçgil-portakal ve aromatik otlar eklenmiş. Abisi gibi çok güzel bir başlangıcı var Les Nuits’in. Ferah, yüksek kaliteli ve çok doğal. Miss gibi. Yaklaşık 4-5 dakika sonrasında parfümün ikinci kısmı başlıyor. Burada limon ve turunçgiller epey azalıyor. Ortaya tatlı fesleğen ve yumuşak baharatlar çıkıyor. Sonrasında ise çok değişmeden tenden ayrılıyor.


Les Nuits d’Hadrien’i iki kısma ayırabiliriz. İlk kısım limon ve yardımcı oyuncular, ikinci kısım ise tatlı fesleğen-baharatlar ve yardımcı oyuncular. Bence bu parfüm bahsettiğim iki temel üzerine inşa edilmiş.

Nasıl anlatılır bilmiyorum ama Les Nuits d’Hadrien bana geçmişi hatırlattı. Her ne kadar reenkarnasyona inanmasam da daha önceki hayatlarımda yaşadığım yerlere gidiyorum. Belki İtalya’nın Toskana’sındaki güneş altında kendi portakal tarlasında çalışan bir çiftçiyim. Arada terimi silmek ve biraz soluklanmak için duruyorum. Önümde uzanan uçsuz bucaksız denize bakıyorum. İnsan böyle bir manzara karşısında ne düşünebilir ki.


Ya da Fransa’nın soylu ailelerinden birisine mensubum. Tatil için Fransa kıyılarındaki yazlık evimize gidiyorum. Oradaki portakal ve limon bahçelerinde çalışan işçilerimizi seyrediyorum rahat koltuklarda. Beş çayı vakti gelmiş. Hizmetçimiz değişik baharatlar eklenmiş kekler ve çay getiriyor. “Amma da işe yaramaz adamlar” diyorum o sıcakta çalışan işçilere bakarak. Vicdanını kaybetmiş bir zenginim adeta.

Bu kokuyu duyduğumda bir parfüme o kadar çok benzettim ki. Bir türlü hatırlayamıyorum. Yoksa bir parfüm değil de çocukluğuma ait kokular mı canlandı zihnimde. Bir türlü karar veremiyorum. Les Nuits bana tuhaf duygular yaşatıyor. Belki de uzun zamandır ruhumun derinliklerinde kalmış şeyler. Hafızamın çok gerilerine attığım. Ve çıkarmak istemediğim.


Les Nuits d’Hadrien kesinlikle genç işi bir parfüm değil. Deneme sürecinde bana hissettirdi bu durumu. Sanki 30 hatta 35 yaş üstü kişilerin kullanacağı gibi. Genel itibariyle basit sayılabilecek bir yapıda. Aynı abisi Eau d’Hadrien gibi yine çok güzel bir limon kullanımı var. Anladığım kadarıyla Annick Goutal parfümlerde limon kullanımını iyi beceriyor.

Yine beni kararsız bırakan parfümlerden birisi. Acaba güzel mi değil mi? Aslında parfümleri böyle kesin yargılarla ayrıştırmak çok doğu değil belki de. Fakat artık biliyorum ki beni böyle kararsız bırakan parfümler için pek bana göre değiller yargısını yapıştırıveriyorum. Fakat kokusunun ilginç olduğunu söylemeliyim. Benim pek alışık olduğum gibi değil. Denemeden almak çok iyi bir fikir gibi görünmüyor.


Bir de ismindeki “Gece” vurgusu hakkında iki laf edeyim. 1981 yılı çıkışlı abisi Eau d’Hadrien çok ferah bir limon kolonyası tadındayken, Les Nuits versiyonu daha gece kullanımına yakın denilmek istenmiş. Bunun içinde hafif aromatik baharatlar eklenmiş. Ve modern parfümlerin vazgeçilmezlerinden olan “tatlılık”. Evet belki serin yaz akşamları için daha ideal bir hali var. Fakat tam bir kış parfümü demek de pek doğru olmaz.

Parfümü Camille Goutal ve Isabelle Doyen tasarlamışlar. Unisex olarak sunulsa da sanki erkek kullanımına daha yakın. Benim denediğim dikdörtgen olan EDT versiyonu. Bir de Eau de Parfum (EDP) versiyonu var yuvarlak şişede. Onu henüz denemedim. Parfüm yorumcusu Luca Turin, Les Nuits d’Hadrien’e beş üzerinden üç yıldız vermiş ve portakallı rezeneye benzetmiş. Bence soğuk kış mevsimi dışında her zaman kullanılabilir.

Artıları:
+ Başlangıcı çok güzel.
+ Kalıcılığı bende gayet iyi oldu.

Eksileri:
- Orta notalarından itibaren ortaya çıkan kokuyu pek sevemedim.

Koku Güzelliği:10/6.5

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Ineke – Derring-Do (2006)



Ineke – Derring-Do (2006)  Markanın erkek parfümlerinden.

Kanada’da doğan ve çocukluğunu burada geçiren Ineke Rühland, 1988 yılında parfümlerin sihirli dünyasının peşinden gitmek için Avrupa kıtasına adım atar. Bir süre Hollanda’da çalıştıktan sonra İngiltere’ye geçer. Burada da bir süre yaşadıktan sonra kariyerinin en önemli basamaklarından olan Fransa’ya gider.

Burada dünyanın tek resmi parfüm akademisi olan ISIPCA’da öğrenim görür. Parfümlerin başkenti sayılabilecek bu okuldan sonra ünlü burunlarla birlikte çalışarak onlardan çok şeyler öğrenir. Ve artık “yeterince piştiğini” düşünerek yeniden Amerika kıtasına döner.

                                                           Markanın kurucusu Ineke Rühland. 

Bağımsız parfüm stüdyosunu ise San Francisco’da açar. Böylece “Ineke” markası da doğmuş olur. Çok yeni bir marka Ineke. Niche denilen butik bir parfüm evi. İlk parfümlerini 2006 yılında piyasaya sürmüş. Bugün üzerinde duracağım Derring-Do’da 2006 çıkışlı. Kendi sitelerinde ferah fujer olarak sınıflandırılmış. İsmini ise ilk duyduğumda Japonca falan sandım. Fakat değilmiş. Eski İngilizce’deki bir tabirden esinlenmiş.

Derring-Do, markanın “Field Notes From Paris” ile birlikte en bilinen ve öne çıkan parfümü diyebilirim. Parfümün ilginç yanı ise açıklanan notaları. Üst notalarında “yağmur notaları ve siklamen” gibi çok bilinmeyen öğeler var. Orta notalarında da “manolya ve fujer vurgusu” yapılmış. Bakalım kokusu bana neler çağrıştıracak.


Parfümümüzün açılışı tuhaf ve çok rastlanmayacak bir şekilde gerçekleşiyor. Çok pürüzsüz bir buruk meyve mi desem, çiçek mi desem bilemedim. Acaba siklamen mi bu? Belki de orta notalarda olması gereken “fujer etkisi” üst notalara taşınmış. Muhtemelen erkeksi çiçeklerden geliyor bu koku. Bana garip bir şekilde plastik yapıştırıcılarını çağrıştırdı. Hoşuma gittiğini söyleyemem başlangıcın.

Neyseki orta notalardan itibaren bu garip koku etkisini yitiriyor. Bu andan itibaren buruk ve cansız bir turunçgil ile çiçekler devreye giriyor. Fakat öyle kadınsı denilebilecek gibi değil. Biraz “soğuk” bir yapısı var çiçeklerin. Belki de manolya bu etkiyi sağlıyordur. Bu kısımda hala beni kendisine çekemedi. Parfümün sonları ise yumuşak odunsu notalar, misk ve biraz da turunçgil kokusu ise gerçekleşiyor. Fena bir kapanış değil. Yine de harikalar yaratmıyor.


Derring-Do, benim çok hoşuma gitmeyen ferah, yeşil-çiçeksi bir yapıda bence. Tabi bir de ana oyunculardan turunçgilleri de unutmayalım. Yüksek kaliteli, pürüzsüz, sade, yumuşak ve basit bir kokusu var. Bu anlamda sınıfı rahatlıkla geçiyor. Ama aynı şeyi kokusu için söyleyemeyeceğim. Çok ilginç ve diğerlerinden ayrılan bir yanına rastlamadım. Biraz Cartier – Eau de Cartier’e benzettim genel halini.

Hele o başlangıcındaki kokunun ne olduğunu bir hayırsever bana söylerse mutlu olacağım. Adeta daha koklamaya başlarken beni parfümden soğuttu. Sonrasında da gelen ferah ve yumuşak, buruk ve ekşimsi erkeksi çiçekler ve meyveler pek bana göre değil. Neyseki sonlara doğru biraz toparlıyor.


Parfümün şişesinde ve bazı tanıtımlarında “bahar yağmurlarından” bahsediliyor. Bana su teması çok baskın gelmedi. Belki de bahar yağmuru sonrası bir bahçeyi düşünmemizi istiyorlar.

Derring-Do 2009 yılında Almanya’nın parfüm organizasyonundan bir ödül almış. Yani ödüllü bir parfüm. Eau de Parfum olan kokusunun tasarımını markanın sahibi Ineke Rühland yapmış. İlkbahar-yaz mevsimine daha çok uyacağını düşünüyorum.

Artıları:
+ Yüksek kalitesi ve “temiz” kokması için bile denenebilir.
+ Kalıcılığı fena değil.

Eksileri:
- Başlangıcını sevmedim.
- Çok ilginç ve bir şişesini alacak kadar başarılı olduğunu sanmıyorum.

Koku Güzelliği:10/6.5

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Paco Rabanne – Black XS (2005)



Paco Rabanne – Black XS (2005)  Markanın popüler erkek parfümü.

Kabul etmeliyiz ki her çıkardığı parfüm ile ortalığın epey tozunu atıyor Paco Rabanne markası. İlk parfümü Calandre’yi 1969 yılında çıkarmasına rağmen, geçen yıllar içinde önemli başarılara imza atmış gibi görünüyor. İlk erkek parfümünü 1973 yılında piyasaya çıkaran marka, Paco Rabanne Pour Homme’u klasik erkek parfümleri sınıfına sokmayı başarmış gibi. Sonrasında 1993 yılındaki XS Pour Homme ile bir kez daha ismini duyurmayı başardı. 1999 yılında çıkardığı Ultraviolet ile kendisini parfüm dünyasına unutturmayacağının sinyalini vermişti. Fakat asıl bomba 2008 yılında külçe altını şişe tasarımı ile 1 Million olmuştu. Markanın sanırım hala en popüler ve en rağbet gören parfümü dersek sanırım yanılmış olmayız. 

Başarılı parfümü 1 Million’dan sadece üç yıl önce, XS Pour Homme’un başarısının ardından, aynı şişe tasarımı ile Black XS geldi. Fakat farkı şişesinin ismine uygun olarak siyah olmasıydı. Tabiki kokusu da bir hayli faklıydı.

Artık çok büyük boyutlara ulaşmış parfüm endüstrisinin başarılı sayılabilecek oyuncularından birisi Paco Rabanne. Evet belki parfümleri harika, rafine ve sanat eseri değiller. Ama ilginç şekilde bir çok kişinin sevebileceği, popüler olma ihtimali fazla parfümler yapmakta usta olduklarını düşünmeye başlıyorum yavaş yavaş. Amaç çok satan parfümler ise Paco Rabanne bu işi çok iyi yapıyor.


Black XS’de yine ilk çıktığından itibaren yoğun talep gören ve geniş kitleler tarafından sevilen parfümlerden birisi. Geçmiş yıllarda defalarca denediğim Black XS’e artık detaylı bir bakış atmanın sanırım zamanı geldi.

Parfümümüz odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. İlk sıkıldığında keskin bir turunçgil sizi karşılıyor. Sanki azıcık da limon var. Ortalama bir başlangıca sahip. Daha sonrasında orta notalara geçiliyor. Burada artık turunçgiller etkisini kaybediyor. Onun yerini ise tatlı meyveler alıyor. Bu kısım neredeyse şekerli denilebilecek gibi tatlı. Biraz da tatlı baharatlar. Fakat meyveler çok baskın. Bu arada meyve derken aldığım koku bariz çilek. Fakat karanlık, yapay ve biraz plastiğimsi. Black XS’in tahminime göre en sevilen tarafı orta notalardaki bu tatlı çilek olmalı. Sonlarda da tatlı, yapay çileğe biraz yapay misk ve odunsu notalar ekleniyor. Böylece de tenden ayrılıyor.


Şimdi efenim, Black XS lafın kısası tam bir meyveli parfüm. Hiç lamı cimi yok. Ana oyuncu yapay, plastiğimsi, karanlık sayılabilecek çilek. Fakat resmi olarak açıklanan notalarında çilek görünmüyor. Diğer kokular ise yan rollerde diyebilirim.

Bu parfümün erkeklerin bu kadar ilgisini çekmesinin nedenlerinden birisi erkeksi sayılabilecek karanlık çilek teması olduğunu düşünüyorum. Çünkü çilek-kiraz-vişne gibi kırmızı meyve kokuları genellikle kadın parfümlerinde kullanılıyor. Bu tür erkek parfümüne çok rastlamadım. Hatta kadınların da Black XS’i bu kadar beğenmelerinin sebebi yine çilek olabilir.


İyi de kokusu güzel mi derseniz cevap benim açımdan çok açık: Değil. Öncelikle orta notalardan itibaren çok yapay kokuyor. Hatta plastiğimsi. Bu hiç sevmediğim bir şey parfümlerde. Tatlı bir çilek kokusu kulağa hoş geliyor olabilir. Çok ilginç bir fikir de olabilir. Ama bu parfümdeki gibi olmamalı bence. Daha özen gösterilseymiş keşke. Bana kokusu nedense çilekli sakızları hatırlatıyor.

Evet Black Xs çok satan bir parfüm. Ortalama parfüm kullanıcısı için güzel de bir seçenek olabilir. Ama düşük kalite hissi, orta notalardan itibaren neredeyse hiç değişmeyen tek düze kokusu, plastiğimsi yapaylık beni bu parfümden soğutmak için yeterli olmuş durumda. Üzgünüm Black XS sevenler. Sizinle aynı görüşte değilim. Zaten markanın yeni yıldızı 1 Million’dan sonra biraz ikinci plana itilmiş gibi bir hali var.


Günlük rahat kıyafetlerle yada gece kulüplerinde genç erkek arkadaşların kullanması için tasarlanmış sanki. Bence yaş sınırı 15-25 arası olmalı. Daha üst yaş grubundaki arkadaşlar için çok uygun olduğunu düşünmüyorum. Bazı kullanıcılar ise kadınsı bulmuşlar kokusunu. Ben o kadar yoğun bir kadınsılık hissetmedim. Fakat neredeyse unisex kullanıma yakın diyebilirim. Yani bu parfümü bir kadın kullansa da sırıtacağını sanmam.

Parfümü bir çok ana akım marka için çalışmış Olivier Cresp tasarlamış. Parfüm yorumcusu Luca Turin ise Black XS’e beş üzerinden sadece bir yıldız vererek çok kötü bulmuş. İlkbahar-yaz ayları için daha uygun sanki.

Not: Bu parfümün bana ulaşmasını sağlayan www.siparis.im sitesinin çalışanlarına ve Levent beye teşekkürü borç bilirim.

Artıları:
+ Genel olarak herkesin beğenebileceği kokusu.
+ Karşı cinsten güzel iltifatlar alma ihtimaliniz yüksek.

Eksileri:
- Plastiğimsi yapaylığına tahammül etmek zor.
- Kalite hissiyatı vermeyen kokusu.
- Çok fazla düz çizgide ilerliyor kokusu. Neredeyse hiç değişmiyor.

Koku Güzelliği:10/4.5

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Serge Lutens – Fleurs d’Oranger (1995)


Serge Lutens – Fleurs d’Oranger (1995)  Markanın unisex kullanıma uygun parfümü.

Bazı kültürlerde mutlu bir evliliğin simgesi olarak kabul edilen “Portakal Çiçeği” esansı parfüm sektöründe karşımıza çıkıyor. İsmini portakal ağacının çiçeklerinden alan bu bitki, güzel kokusu ile insanların sevdiği bir iksire dönüşebiliyor. Hele ki bir üstadın elinde. Serge Lutens’in çoğunluğu sonbahar-kış mevsimine uygun keskin, ağdalı ve bol baharatlı kokularını deneyip, hayran kalmıştım. Bir tek Jeux de Peau dışında.

Lutens üstadın eski sayılabilecek parfümlerinden birisini sizlerle paylaşmak istiyorum bugün. Markanın zihnimdeki imajı keskin ve yoğun baharatlı, gizemli kokular. Bu sefer ise tam tersi ferah ve yaz mevsimine çok yakışan bir parfüme göz atacağım. Bakalım Serge Lutens bu tür parfümlerde nasıl bir yol izliyor.


 Her zamanki gibi resmi sitesinde parfümle ilgili hiçbir bilgi yok. Fragrantica’da ise çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Açılışı ortalama bir portakal çiçeği kokusu ile gerçekleşiyor. Taze ve canlı bir başlangıcı var. Harika olmasa da gayet yeterli bir parfüm kullanıcısı için. Hatta üst notaları biraz portakal kokusuna bile benzetebiliriz. Fakat daha çiçeksi bir portakal. Bu çiçeksi portakal kokusu bir süre sonra daha da çiçeksi hale geliyor. Muhtemelen sümbülteber ve yasemin. Çiçekler derken öyle çok kadınsı değil. Daha unisex bir çiçeksilik. Portakal aroması hala güçlü şekilde hissediliyor.

Son kısımları ise en sevdiğim tarafı. Burada yumuşak odunsu notalar ve zarif portakal çiçeğinin güzel bir harmanı var. Bana ilginç şekilde biraz “tuzlu” bir hava verdi. Neredeyse akuatik diyeceğim. Ama değil tabiki. Yani özetle: Portakal çiçeği, çiçekler ve tuzlu odunsu notalar.


 Fleurs d’Oranger, basit sayılabilecek bir yapıda. Çok iddialı bir tarzı yok. Çiçeksi bir portakal aroması diyebilirim geneli için. Kadınsı ve baygın çiçekler gibi değil. Portakal ile güzel dengelenmiş. Zaten parfümün unisex olarak piyasaya sürülmesi de bunu gerektiriyor.

Ferah, rahatlatıcı, canlı, neşeli ve modern bir hali var. Başlarına aşık olmasam da sonrası için gayet güzel bir yazlık seçenek olarak görüyorum Fleurs d’Oranger’ı. İlginç olan ise denediğim diğer Serge Lutens parfümlerinin başlangıçları çok gösterişli ve çarpıcı oluyordu. Sonlara doğru ise sakinleşiyorlar. Genellikle parfümlerinin başlangıçlarını seviyorum Lutens’lerin. Sonları ise “eh işte” oluyor. Burada ise tam tersi. Başlangıcı çok ilginç değilken, sonlara doğru güzelleşiyor.


Evet bu aralar biraz çiçeksi parfümler yazıyorum. Bilinçli bir şekilde olmasa da böyle denk gelmiş oldu. Fleurs d’Orange bir erkeğinde rahatlıkla kullanabileceği çiçeksi kokulardan. O zaman Serge Lutens’in adeta bir manifestosu olan kurallarından birini hatırlayalım: “Bir Serge Lutens parfümü daima süprizler ile doludur.” Benim içinde sürpriz sayılabilecek bir parfüm Fleurs d’Oranger.

Her yaştan insanın kullanabileceği gibi diyebilirim. Eau de Parfum konsantrasyonuna sahip. Kokunun tasarımını ise ünlü burunlardan Christopher Sheldrake yapmış. Luca Turin ise not olarak beş üzerinden üç yıldız vermiş bu parfüme.

Artıları:
+ Sonlara doğru kokusu gayet ilginç.
+ Kaliteli ve sade bir çiçeksi parfüm arayanların oldukça hoşuna gidecektir.

Eksileri:
- Başlangıcı çok etkileyici değil.
- Orta notalarından itibaren çiçekler biraz fazla öne çıkıyor.

Koku Güzelliği:10/7