9 Temmuz 2012 Pazartesi

Robert Piguet – Fracas (1947)



Robert Piguet – Fracas (1947)  Markanın klasikler arasındaki yerini almış kadın parfümü.

Evet kabul ediyorum. Ağırlıklı olarak erkek parfümlerinden bahsediyorum. Onları anlatıyorum. Ya da onlarla ilgili düşüncelerimi yazıyorum. Zaman zaman da hem erkeklerin hem de kadınların kullanabileceği unisex parfümlere yer veriyorum. Yani kadın okuyuculara da uzak durmuş olmuyorum diyebilirim. Ama yeter mi? Bir kadın için asla yetmez…

O zaman bugün biraz kadın parfümlerinden konuşalım ki başımızın tacı hanımlar bize sitem etmesinler. Aklıma kadın parfümü deyince nedense hep önemli klasikler geliyor. Mesela Chanel – No.5, Chance, Coco, Yves Saint Laurent – Opium, Nu, Y, Guerlain – Mitsouko, L’Heure Bleue, Samsara, Shalimar, Christian Dior – Miss Dior, Poison, Diorella, Caron – Tabac Blond, Donna Karan – Black Cashmere, Lanvin – Arpege, Gucci – Envy, Rush ve ismini sayamadığım diğerleri.

                                                    Guerlain'in önemli klasiklerinden L'Heure Bleue.

Bu parfümleri kadınların böylesine arzulamasına ne sebep oluyor acaba? Her ne kadar koku karakterleri farklı olsa da, bu kokuların kadınlar üzerinde cezbedici bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Yoksa on yıllar boyunca en çok satılan ve kullanılan parfümler olmalarının nasıl bir açıklaması olabilir ki?

Peki bir kadın neden parfüm kullanır? Fiziksel olarak erkeklerden çok daha estetik varlıklar olan kadınlar acaba hep daha fazlasına sahip olma iç güdüsü ile mi hareket ediyor. Daha iyi iş, daha iyi eş, daha rahat bir hayat, daha arzulanan ve beğenilen bir kadın olmak mı bütün mesele? Kadın olmadığım için bu sorulara doğru yanıtlar veremeyeceğim çok açık.

Kadınlar neden parfüm kullanır sorusuna cevap belki de her kadın için farklı olacaktır. Kimisi dikkat çekmek isterken, kimisi seksi olmak isteyecektir. Kimisi fazla ilgi odağı olmadan güzel kokmak isterken, kimi kadın kendi ruhunu tatmin etmek isteyecektir. Oysa ki insan ruhu doymak bilmez bir kara delik gibi.


Yüzyıllardan beri kadın parfümlerinin amaçlarından birisi karşı cinsi cezbetmek diyebiliriz belki de. Peki bu etki nasıl verilecek? Cevabı uzun yıllar önce verilmiş. Çiçekler ile.

Kadın parfümlerinde en çok kullanılan çiçekler hangisi desek sanırım gül, yasemin, menekşe yada leylak biraz daha öne çıkar. Bir de çok fazla kullanılmayan ama bolca hayranı olunan çiçek kokuları var. Mesela sümbülteber. İngilizcesi tuberose olan sümbülteber temalı parfümler kadınlar tarafından oldukça ilgi görüyor. Bu çiçeğin kokusunu etkileyici buluyorlar anladığım kadarıyla. Sanırım Robert Piquet’in Fracas isimli parfümünü kadınlar bunun için çok seviyorlar.

Yukarıda saydığım kadın parfüm klasiklerinin arasına bir ismi daha eklemek gerekir sanırım. Çünkü şöhreti büyük bir parfüm ile karşı karşıyayız. İlk olarak 1947 yılında çıkarılan Fracas, 1996 yılında formülasyonu biraz değiştirilip yeniden sevenlerine kavuşturulmuş Robert Piguet moda evi tarafından. Ağırlıklı olarak sümbülteber teması üzerine inşa edilmiş Fracas. Yani bol bol çiçeklerin hakim olduğu bir kokuya sahip.


Fracas çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Gayet yerinde bu tanımlama. Zaten ilk anlardan itibaren çiçeklerin etkisini hissediyorsunuz. Başlangıcında çok yoğun, doğal ve pürüzsüz bir sabunsu kokuya çiçekler eşlik ediyor. Bu tür kokular bana hep banyo sabunlarını hatırlatıyor. Açılışını sevdiğimi söyleyemem. Orta notalarında da çok büyük değişim göstermiyor. Sabunsuluk biraz azalırken, çiçekler öne çıkmaya çalışıyor. Muhtemelen sümbülteber. Fakat bence hala sabunsu his ön planda. Son kısımda ise İlginç bir hayvansı misk ekleniyor çiçeklere. Böylesine saf ve masum bir parfümde hayvansallık neden vurgulanmış pek anlayamadım. Yani özetle: Sabunsu çiçekler, beyaz çiçekler, ve misk.

Fracas’ın başarılı bulduğum yanlarından bahsedeyim biraz. Öncelikle çok temiz ve net bir kokusu var. Gerçek bir parfüm kokladığınızı hissettiriyor size. Yani “parfüm gibi parfüm” desek sanırım doğru olur. Dolu dolu bir yapısı var. Eğer banyo sabunlarının kokusunu nasıl bir parfüme böylesine rafine şekilde verebilir diye bir yarışma açılsa Fracas’ın şansı yüksek. Yine çiçekler de çok temiz ve net. Yapaylığın yanından bile geçmiyor kokusu. Yani kalite hissiyatı yüksek.


Kadınların genelde çiçek kokulu parfümleri tercih ettiklerini göz önüne alırsak Fracas bir kadının tüm çiçeksi koku ihtiyacına cevap verebilecek gibi. Yabancıların “Beyaz Çiçekler” dediği gibi kokuyor. Biraz da beğenmediğim yanlarını anlatayım madem.

Fracas’ın, başlangıcındaki ve sonrasındaki sabunsuluk hiç bana göre değil. Burada sümbülteber çiçeğinin kokusunun da böyle kokmasında etkisi var kuşkusuz. Ama yine de benim için fazla çiçeksi, fazla kadınsı ve fazla sabunsu. Diğer konu ise çok düz bir çizgide ilerliyor. Sonları dışında neredeyse hiç değişmiyor. Yani uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olabilir gibi bir izlenim oluştu bende.


Fracas’ın kokusu Frederic Malle’nin Carnal Flower’ına çok benziyor. Tamam ikisi de sümbülteber temasına sahip. Elbet bir benzerlik olacaktır diyebilirsiniz. Ama sanki iki kardeş gibiler. Fakat bence Carnal Flower daha giyilebilir ve ilginç.

Fracas için kimi yorumcular “Diva Parfümü” demişler. Valla ne güzel anlatmışlar olayı. Sahneye çıkmadan önce kendisini iyi hissetmek isteyen orta yaşlı kadın sanatçılar kullansalar hiç şaşırmam. Ya da ünlü sosyetiklerimizin “cemiyet” buluşmalarındaki bol estetikli sarışın hanımlara yakışabilir. Yaşı 35 ve üzerindeki kadınlar için daha uygun gibi duruyor Fracas. Genç kız kokusu olduğunu sanmıyorum.


Parfüm yorumcusu Luca Turin, Fracas’a beş üzerinden beş yıldız vererek bol bol övmüş. Luca Turin çok az parfüme en yüksek notu olan beş yıldız vermiş şimdiye kadar. Geoffrey Beene – Grey Flannel’a da beş yıldız vermişti Turin. Zaten Fracas’ın açılışındaki koku ile Grey Flannel’in başlangıcı sanki birbirine benziyor. Bu anlamda Luca Turin kendi içinde tutarlı olduğunu kanıtlamış oluyor bir anlamda. Her ne kadar onun düşüncelerine yer yer katılmasamda.

Koku kalitesine beş yıldız veririm Fracas’ın. Ama koku güzelliğine o kadar yüksek bir not vereceğimi sanmıyorum. Ne kadar doğrudur bilemem ama Fracas’ı kullanan ünlüler arasında Madonna, Kim Basinger, Martha Stewart, Carolina Herrera, Stella Tennant, Morgan Fairchild, Courtney Love da varmış. Ayrıca 2006 yılında FIFI tarafından “Onur Ödülüne” layık görülmüş.

                           Ülkemizde de şovu yayınlanan ünlü programcı Martha Stewart'ın elindeki Fracas'mış.

Fracas’ı ilk olarak 1947 yılında Germaine Callier tasarlamış. 1996 versiyonunu ise Pierre Negrin tasarlamış. İlk bahar-yaz kullanımına daha yakın gibi duruyor. EDP olması kalıcılığına oldukça olumlu etki yapmış.

Artıları:
+ Yüksek kalitesi ilgi çekici.
+ Pürüzsüz ve net kokusu size gerçek bir parfüm kokladığınızı hissettiriyor.

Eksileri:
- Benim için fazla çiçeksi ve sabunsu.
- Çok düz çizgide ilerliyor. Neredeyse hiç değişmiyor kokusu.

Koku Güzelliği:10/6

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Guy Laroche – Horizon (1993)



Guy Laroche – Horizon (1993)  Markanın erkek parfümlerinden.

İlginç bir marka Guy Laroche. Ana iş kolu hazır giyim olan Guy Laroche’un standart bir moda markasına benzemeyen yanı çok fazla parfüme imza atmamış olmaları. Ulaşabildiğim kadarıyla sadece sekiz tane parfüm yaptırmışlar. Bunlardan en bilineni tabiki siyah şişesi ile erkek parfüm klasiklerinden olan Drakkar Noir. Bu şöhretli parfüm sayesinde ismini duyuran Laroche, daha sonrasında ise çok ilginç ve etkileyici parfümlere imza atamamış gibi.

Toplam sekiz parfümünden sadece üç tanesi erkeler için. Bugün ikinci en popüler erkek parfümleri diyebileceğim Horizon’a yer vermek istedim. Yurt dışındaki parfüm platformlarında sıkça ismi geçen Horizon, bir parfüm sever olarak pas geçemeyeceğim kokulardan birisi. Fakat kötü bir haber vereyim. Horizon’un üretimi artık sonlandırılmış. Yani önümüzdeki yıllarda muhtemelen bulması zorlaşacak.


Aromatik yeşil olarak sınıflandırılmış Horizon’u başarılı kokulara imza atmamış bir burun olan Alain Astori tasarlamış. Açılışında biraz traş losyonlarını andıran turunçgil ile size merhaba diyor. Oldukça buruk bir başlangıcı var. Sanki bergamot da var. Biraz da aromatik otlar. Çok alışıldık bir tarzda değil üst notalar. İlk andan itibaren 1990’ların başlarında tasarlanmış bir kokusu olduğunu anlıyorsunuz.

Orta notalarında kokusu oldukça değişiyor. Başlardaki buruk aromatik otların yerine, reçinemsi ağaçlar geliyor. Sanki çam ağırlıkta. Aklıma hemen büyük abi Drakkar Noir geliyor. Onu biraz andırıyor orta notalar. Hatta biraz da Polo (Classic)’e benziyor bu çamsılık. Bence gayet güzel. Çok doğal ve erkeksi. Alt notalarında ise tam bir 1980’lerin sonları 1990’ların başlarına gönderme var. Silhat (Paçuli), aromatik odunsu notalar, devam eden çam ağacı kokusu, hatta bir parça deri.

Horizon son zamanlarda denediğim en detaylı ve derin parfümlerden birisi. Günümüzün bir sürü tek düze kokusunu düşündüğümde Horizon onları kalite anlamında adeta ikiye üçe katlar. Gerek başlangıcı, gerek değişen orta notalar ve eski fujerlara gönderme yapan alt notalar. Bu anlamda Horizon’a söylecek bir şeyim kesinlikle yok.


İyi de kokusu güzel mi? Tamam derin ve kompleks bir yapıda. Ama koku karakteri nasıl? Şimdi efenim Horizon size 1990’ların başlarını hatırlatıyor. Yaşı uygun olanların o zamanlardaki hatıraları tekrardan akıllarına gelebilir. Çünkü günümüzün modern tatlı, baharatlı, vanilyalı, çikolatamsı parfümlerine hiç benzemiyor. Bu anlamda herkese hitap edecek bir yapısı yok. Eğer Polo Classic, Ralph Lauren – Safari yada Drakkar Noir sevenlerdenseniz muhtemelen çok memnun kalacaksınız.

Horizon bana nedense ağırlıklı olarak aromatik otsu-çamsı bir his verdi. Yer yer karanlık bir hale bürünüyor. Yer yer mavi şişesi gibi deniz hissi veriyor. Yer yer eski-nostaljik-tozlu bir hale geçiyor. Kokusunu kendime çok yakın bulmasam da kalitesine ve koku güzelliğine bir şey söylemem haksızlık olur. Unutmadan söyleyeyim. Hala yurt dışındaki parfüm satan sitelerde çok ucuz fiyatlara bulunabiliyor. Zaten Horizon’un en ilgi çeken yanı bu kadar ucuza satılırken, kokusunun belli bir rafineliği yakalaması.


Eğer yaşınız 30 ve üzerindeyse, yeni nesil bol şekerli zıpır parfümlerle aranız iyi değilse ferah bir Polo Classic benzeri tarzıyla sizi bekliyor. Size eski günleri hatırlatabilir kokusu. Yine de denemeden almak bence risk. İlkbahar-yaz için uygun gibime geliyor. Ama şöyle bir düşündüğümde sonbahar-kış mevsiminde de kullanılabilir. Tam bir erkek parfümü olduğunu önemle belirtmeliyim.

Artıları:
+ Doğal ve gerçekçi kokusu gayet başarılı.
+ Erkeksi ve biraz eski kokan parfümlere meraklıysanız denemeniz gerekir.

Eksileri:
- Herkesin sevebileceği gibi değil.
- Günümüzün parfüm trendlerine çok uzak.

Koku Güzelliği:10/6.5

5 Temmuz 2012 Perşembe

Montale – Soleil de Capri



Montale – Soleil de Capri  Markanın unisex kullanıma uygun parfümü.

Kuruluş amacı “Arap kültürüne yakın parfümler yapmak” olan Montale markasının en ilgi gören kokusu şüphesiz Black Aoud. Yoğun bir gül temasına sahip olsa da bana her zaman cami önlerinde satılan hacı yağlarını çağrıştırıyor. Ayrıca markanın bir çok “Aoud” temalı parfümü var.

Montale kendisini her ne kadar “Arap kültürüne” yakın bulsa da, bu temayla pek uyuşmayan kokularda çıkarıyorlar. Bence Soleil de Capri onlardan birisi. Neden mi? O zaman geçelim detaylara.


Hangi yıl çıkarıldığı belli olmayan Soleil de Capri, markanın kurucusu Pierre Montale tarafından tasarlanmış. Fragrantica’da çiçeksi-meyveli olarak sınıflandırılmış. Kısmen doğru bir tanımlama diyebilirim.

Soleil de Capri’nin başlangıcı ortalama bir turunçgil ile gerçekleşiyor. Çok özel ve ilginç değil. Ama kötü de değil. Açıklanan notalarında turunçgiller ve greyfurttan bahsedilmiş. Muhtemelen bu ikiliden geliyor o koku. Orta notalarına çok büyük değişim göstermeden geliniyor. Burada bariz bir meyveli hale dönüşüyor. Bana meyveli sakızları hatırlattı. Anlaşılacağı üzere biraz tatlanıyor orta notalarda. Bu kısımda meyveler başrolde diyebilirim. Sonlara doğru yine çok büyük bir değişim görülmüyor kokusunda. Alt notalarında tatlı meyvelere biraz da misk ekleniyor. Böylece de tenden ayrılıyor. Yani özetle: Meyveler, meyveler ve meyveler.

Soleil de Capri, başından sonuna kadar neredeyse hiç değişmiyor. Çok düz çizgide ilerleyen bir hali var. Bu durum her parfümde olduğu gibi ilerleyen zamanlarda sıkıcı olma ihtimalini aklıma getiriyor. Yani çok zengin, ilginç ve derin bir kokuya sahip değil. Bol bol tatlı tropikal meyveler. Hatta yer yer marketlerde satılan karışık meyve sularını andırıyor.

                                          Soleil de Capri'nin kokusu aklıma yukarıdaki resmi getirdi.

Yine açıklanan notalarına baktığımda kumkat (kumquat) isimli tropikal bir meyve gözüme çarptı. Acaba bu meyve mi ağırlıkta diye düşünmeden edemiyorum. Parfüm meraklılarının bileceği gibi bu kumkat meyvesi Givenchy’nin popüler parfümü Xeryus Rouge’da da var. Fakat orada çok yapay ve plastiğimsiydi.

Soleil de Capri’yi deneme sürecinde yapaylık barındırmayan meyveler dışında başka bir şeye rastlayamadım. Çok yüksek fiyatlara satılan Montale’nin bu parfümü neden böylesine basit bir tasarıma sahip anlamak zor. Tamam meyveli kokuları sevenlerin oldukça hoşuna gidecektir. Fakat sadece bu kadar mı? Gerisi yok mu bu parfümün? Bence yüksek fiyatını hak edecek kadar ilginç değil.


Tatlı, ferah, yumuşak meyveler yaz mevsimi için harika bir fikir. Bence ilkbahar-yaz kullanımına daha yakın. Sanki 30 yaş ve altındaki arkadaşları hedefliyor gibi bir hali var. Genç işi diyebilirim. Montale’nin diğer parfümleri gibi EDP olarak satışa sunulmuş. Unisex olarak sınıflandırılmış. Bence de doğru bir karar. Fakat hafif tatlımsı meyveler biraz daha kadın kullanımına yakın olduğunu hissettiriyor.

Artıları:
+ Tatlımsı meyveli parfümleri seviyorsanız, en iyi arkadaşlarınızdan birisi olabilir Soleil de Capri.
+ Kalıcılığı fena değil.

Eksileri:
- Kendisine aşık edecek kadar etkileyici bir kokusu yok.
- Ortalama bir meyveli kompozisyon. Çok büyük şeyler vaat etmiyor.

Koku Güzelliği:10/6.5

3 Temmuz 2012 Salı

Bond No.9 – Riverside Drive (2003)



Bond No.9 – Riverside Drive (2003)  Markanın erkek parfümlerinden.

Anlaşılan geleneği bozmuyor Bond No.9 parfüm evi. Amerika – Newyork kökenli lüks parfüm markası, her kokusuna Newyork’un sembol haline gelmiş bölgelerinden birisinin ismini veriyor. Bugünkü konuk ise Riverside Drive caddesi.

Riverside Drive’ın, Newyork’un Manhattan semtinde bulunan ve kuzey-güney yönünde uzayan işlek bir cadde olduğunu öğrendim. Bond No.9’ın sitesinde bu bölgenin tarihi uzun uzun anlatılmış. İnternette gezinirken küçük de bir sürprizle karşılaştım. Nobel ödüllü romancımız Orhan Pamuk’un da buradan bir ev aldığını okudum. Hem de uçuk sayılabilecek bir fiyata. Ve Gülse Birsel’in bu durum ve semt ile ilgili yazısından kısa bir bölüm koymak istedim. Orada yaşamış birinin ağzından kısaca tanıyalım bu semti:
   

“Son aylarda Orhan Pamuk ismi en çok "Manhattan'daki emlak fiyatları," konusunda geçti sanırım. Nobel ödüllü ilk yazarımız bir süredir New York'ta yaşıyor malumunuz. Columbia Üniversitesi'nde benim de sinema bölümünde master yaptığım Sanat Fakültesi'nin yazarlık bölümünde, 'Yaratıcı yazarlık' dersleri veriyor. Öğrencileriyle Thomas Mann okuyup tartışıyorlar. Onunla ilgili aldığımız en son bilgi, magazin ağzıyla "New York'un ünlü ve manzaralı mahallesi Riverside Drive'da dehşet pahalı bir ev aldığı...

Evin dehşet pahalı olması hakkında bir şey diyemem, ama o mahallede ben de yaşadığım için Manhattan'ın civcivli, moda ve sosyetik bölgelerinden biraz uzakta, üniversite semtinde olduğunu söyleyebilirim. Riverside Drive iyidir, hoştur, park ve nehir manzaralıdır, ama fazlasıyla sakindir ve Manhattan'ın hareketli, gözde merkezlerine biraz uzaktır. Genellikle Columbia Üniversitesi öğrenci ve öğretmenlerinin yaşadığı, daha iddiasız bir bölgedir.” (Gülse Birsel - www.kadinportal.net)


Artık geçelim parfümümüze. Riverside Drive, kendi sitelerinde aromatik fujer olarak sınıflandırılmış. Açılışını erkeksi çiçekler ile yapıyor. Menekşe ve fesleğen. Bence ağırlık menekşe de. Fakat kendi sitelerinde ferah bir fesleğene vurgu yapılmış. Menekşe bende direk olarak Fahrenheit etkisi yaptı. Belki çok yakın değiller ama açılışı Fahrenheit’ı andırıyor. Ve bu tek düze koku alt notalara kadar çok değişmeden devam ediyor. Son kısımda ise biraz daha sevilebilir hale geliyor benim açımdan. Alt notalarında silhat ve odunsu notalar kendisini gösteriyor. Yani özetle: Erkeksi bir menekşe, fesleğen, silhat ve odunsu notalardan oluşuyor diyebilirim.

Eğer bu parfümün 2003 yılında üretildiğini bilmesem 1980’lerin bir kokusunu deniyorum diyebilirdim. Belki biraz da 1990’ların başı. Zaten aromatik fujer olması kafanızda bir ampül yanmasını sağlıyor. Fahrenheit’a benziyor bu parfüm. Sanki o yıllara bir seyahat etmişim gibi hissediyorum kendimi. Fakat karşımda yepyeni bir parfüm evi var. İlginç bir durum olmuş gerçekten.


Bu tür erkesi yeşil çiçeklerin kullanıldığı eski moda erkek parfümlerine karşı iyi hisler beslemediğim ortada. Evet o zaman dilimi için uygun parfümlerdi ama artık önlerine bakıp, yenilikçi ve modern kokulara neden kulaç atmıyor parfüm markaları. Hele ki bu konularda çok daha özgür olması gereken niche markalar.

Riverside Drive, benim için 1980’lere nostalji turu olmasının dışında çok bir anlam ifade etmiyor. Çok erkeksi, yeşillik hissi veren, yer yer yapaylığa varan metalik kokusu hiç bana göre değil. Günümüzün modern tatlı baharatlı kokularına hiç benzemiyor. Ya sev ya nefret et tarzı bir kokusu var bence. Ben ise sevmeyenler kısmındayım. Bu konuda da eminim.
       

Luca Turin beş üzerinden üç yıldız vermiş bu parfüme. Bir çok niche ve ana akım markalar için çalışmış ünlü burunlardan Maurice Roucel tasarlamış kokusunu. Kendi sitelerinde bu parfümün oluşturulmasında Riverside Drive’da yaşayan eğitimciler, çevreci aktivistler ve senaristlerden ilham alındığı yazıyor. Yahu ne ilgisi varsa artık.  

Çok sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir bence. Daha çok 25 yaş ve üstü arkadaşları hedefler gibi bir hali var. EDP olarak satışa sunulmuş. Fakat kalıcılığı bende çok iyi olmadı. Denemeden almak pek iyi bir fikir değil.

Artıları:
+ Son kısımları biraz daha tahammül edilebilir.

Eksileri:
- Başlangıcını hiç sevmedim.
- Biraz köşeli bir kokusu var. Herkesin sevebileceği gibi değil.

Koku Güzelliği:10/5