21 Haziran 2012 Perşembe

Frederic Malle – Angeliques Sous La Pluie (2000)



Frederic Malle – Angeliques Sous La Pluie (2000)  Markanın unisex parfümü.

“Maydanozgiller familyasından, iki-dört yıllık boyu 3 metreyi bulabilen bir bitkidir. Gövdesi yuvarlak boru şeklinde, içi boş, dışı kahverengimsi renkte ve yukarılara doğru az çatallıdır.
Yaprakları: Yan yapraklarının kenarları dişli, uca doğru sivri, bazen oval bazen de üç lopludur. Çiçekleri gövde ve yan dallar üzerinde, şemsiye şeklinde ve sarımsı yeşil veya açık yeşil renktedir.
Meyveleri: Kenarında mantarımsı çıkıntı vardır ve bu sayede suya batmadan yüzebilir.
Kökleri: Sünger şeklindeki ve yan kökler adeta saç örgüsünü andırır şekilde ve kahverengimsi kırmızı renktedir.”

Yukarıda bahsedilen bitki bugünkü parfümümüzün isim babası. Türkçeye “Melek Otu” olarak geçen bu bitkinin yabancı dillerdeki karşılığı “Angelica”.

                                                                                Melek Otu.

Frederic Malle parfüm evinin bir başka parfümünü heyecanla ve merakla test ediyorum. Çok yüksek fiyatlara satılan Malle’nin parfümlerini her yerde bulmak pek mümkün değil. Tam bir niche parfüm evi diyebiliriz.

Gerek parfümlerinin konseptlerini seçmedeki özgürlükleri, gerekse yüksek malzeme kalitesi onları diğer markalardan bir parça da olsa öne çıkarıyor. Bugün inleyeceğim Angeliques Sous La Pluie’yi, Frederic Malle parfüm evi için ünlü burun Jean Claude Ellena tasarlamış. Yani bu parfüm aslında Ellena’nın eseri. 

Ah Fransızca. Yine karşıma çıktı. Parfüm markalarının bir çoğunun Fransa kökenli olması, parfümlerinin isimlerinin zaman zaman bu dilde olmasını sağlıyor. Hele işin içine biraz da meşhur Fransız milliyetçiliği giriyorsa… Sanırım bu gidişle alt düzeyde olsa da Fransızca’yı öğreneceğiz. “Yağmur altındaki melek otu” anlamına geliyormuş bu parfümün ismi. Tabiki ulaşabildiğim kaynaklar böyle söylüyor. Eğer daha doğrusunu biliyorsanız lütfen uyarın beni.


 Fragrantica’da odunsu-çiçeksi misk olarak sınıflandırılmış. Ben ise bu parfümü nasıl anlatacağımı ve hangi kategoriye sokabileceğimi düşünüyorum. Çünkü çok farklı bir kokuya sahip. Açılışını garip bir şekilde Bulgari Pour Homme’a benzettim. Bulgari’deki gibi muhallebilere konan damla sakızlarını andırıyor. Belki de parfüme ismini veren melek otudur. Bilemiyorum. Orta notaları da sanki hayalet gibi. Bazı yorumcular “alkol” kokusundan bahsetmiş. Zaten kendi sitelerinde de “tonikle” harmanlanmaktan bahsediyor. Muhtemelen o alkol kokusu tonik temasından. Biraz da yeşil çiçekler. Fakat baskın değiller. Alttan alta da çok yumuşak ve seyreltilmiş baharatlar geliyor. Biber olabilir. Orta notalar ferah ve soğuk bir alkol ve baharat kombinasyonu gibi. Yada bana öyle geliyor. Alt notalarda ise yumuşak ve hafif odunsu notalar ağırlıkta. Biraz da misk. Böylece tenden ayrılıyor.

Karşımızda çözmesi zor bir sudoku var sanki. Yada çengel bulmaca. Ellena usta bence oldukça soyut bir parfüme imza atmış. Sanki Salvador Dali’nin gerçek üstü bir tablosuna bakıyorum. Anlamlandırmaya çalışıyorum. Kafamda oturtamıyorum. Amaç ne? Konsept ne? Acaba bu parfümü hangi duygular içinde tasarladı? Kim bilir…


Sanki yardımı olacakmış gibi ismine sarılıyorum. Belki oradan bir sonuç alabilirim. İsminde yağmur temasına gönderme var. Başlangıcından itibaren bir “yeşil” his var. Ama çok yoğun değil. Belki de bir bahçeden etkilendi. Arabasıyla uzun bir yola çıkmışken. Hiç beklemediği bir anda camdan içeriye giren çiçek kokuları aklını başından aldı. Ya da evine giderken hafif bir yağmura yakalandı. Ve o yağmur sonrası çıkan kokulara hayran oldu. Eve gittiğinde ilk işi o kokunun parfümün yapmak istedi. Kararsızım…

Bu parfüm gerçekten derin bir yapıda. Bunu çok detaylı ve bol katmanlı anlamında söylemiyorum. Öyle 1-2 kere deneyip karar verilebilecek bir kokusu yok. Bir süre kullanıp zihninize yerleştirmeniz gerek. Onun kapısını sadece çalmanız yetmez. O kapıdan içeri de girmeniz lazım. Onun kalbine bir yolculuk yapmalısınız. Onu anlamalısınız. Benzerine pek rastlanacak gibi değil.

Genel olarak diyebilirim ki sanat eseri sayılabilecek bir parfüm Angeliques Sous La Pluie. Basit sayılabilecek haline aldanmayın. Bir kere koklayıp burun bükmeyin. Yeşil çiçeklerle dolu bir bahçeye yağan yağmur sonrasını düşünün. O kokuya soğuk baharatları ekleyin. İşte onun gibi bir şey Angeliques Sous La Pluie.


Aslına bakılırsa Ellena’nın diğer parfümleri gibi basit, sade ve minimal bir yapıda. Koku karakteri olarak kendime çok yakın bulmadım. Ama genel olarak yüksek kalitesi etkileyici. Fikir, takdir edilesi. Eğer benzersiz bir parfüm sanat eseri olarak kabul edilecekse, bu koku güzel örneklerden birisi. Yine de bir şişesini alır mıyım? Muhtemelen hayır. Luca Turin bu parfüme beş üzerinden üç yıldız vermiş ve “canlandırıcı likor” olarak sınıflandırmış.

Parfümümüz unisex olarak sunulsa da erkek kullanımına daha yakın. İlk bahar ve yaz aylarına çok uygun. Fakat şöyle bir düşündüğümde soğuk kış günleri dışında her zaman kullanılabilir. Günlük kullanıma da uyacaktır.

Artıları:
+ Yüksek kalitesi memnun edici.
+ Benzersiz bir kokuya sahip. En azından benim için.
+ Anlaşılması zor hali merak uyandırıyor insanda.

Eksileri:
- Soyut ve ilginç kokusu herkesin ilgisini çekmeyecektir.
- Çok yüksek fiyata sahip. Her yerde bulmak zor.
- Fark edilirliği oldukça zayıf.

Koku Güzelliği:10/7

19 Haziran 2012 Salı

Hugo Boss – Boss (1998)



Hugo Boss – Boss (1998)  Markanın popüler erkek parfümü.

Rihanna mı, Justin Timberlake mi? Madonna mı, Lady Gaga mı? Sizce dünyanın en popüler şarkıcısı kim?

Muhtemelen herkes kendi beğenileri ve ilgi alanı dahilinde cevap verecektir bu soruya. Rock müzik severler bu popçularla dalga geçeceklerdir. Klasik müzik severler ise fazla “avam” bulacaklardır. Fakat kim ne derse desin bu şarkıcıların albümleri milyonlarca satıyorsa başarılı olduklarını kabul etmeliyiz. Her ne kadar yaptıkları müziği sevmesek de.

Aynı durumu parfümlere de uyarlayabilir miyiz? Dünyanın en çok satan parfümlerini düşünelim. Giorgio Armani’nin Acqua di Gio ve Code For Men’i, Jean Paul Gaultier’in Le Male’si, Chanel’in henüz yeni olmasına rağmen en çok satanlar listesine girmeyi başarmış Bleu de Chanel’i, Dolce & Gabbana’nın The One’ı ve diğerleri. Bu parfümleri böylesine ilgi odağı yapan nedir diye yapılan tartışmaların ardı arkası kesilmiyor. Yani büyük kitlelerin sevdiği, insanları peşinden sürükleyen parfümlerin sırrı nedir? Bir çok parfüm başarısız olurken, bazıları neden bir fenomene dönüşür?

Aslında benim bu sorulara çok net cevaplarım yok. Belki araştırmacılar bu konuları inceleyip bize sonuçlarını sunarlar. Aynı kulvarlarda olmasalarda çok popüler parfümleri, çok satan şarkıcılara benzetiyorum. Onlar parfüm endüstrisinin “süper starları” belki de.


Bugün dünyanın en çok satan ve popüler olan parfümlerinden birisini incelemek istiyorum. Uzun zamandır bana en çok sorulan isimlerden birisi Boss. Zaten parfümlerle ilgisi az olan kişilerin bile en azından şişesini bileceği bir markaya dönüşmüş durumda bu koku.

Hugo Boss’un 1990’lı yılların sonunda çıkardığı bu parfüm bence bir geçiş dönemi kokusu. Markanın erken dönem olarak sayabileceğimiz Boss Elements, Boss Spirit ve Number One gibi pek bilinmeyen klasiklerinden sonra, Boss ve Hugo markanın iki yeni hamlesi olarak görülebilir. Daha modern ve endüstrinin paralelinde giden kokular diyebiliriz. Yani trendlere uyan ve çağın gerisinde kalmamaya çalışan.


Yurtdışındaki yaygın ismi Boss Bottled olan bu parfüm ülkemizde Boss olarak isimlendirilmiş durumda. Yani ikisi de aynı parfüm. Kafanız karışmasın. Tarz olarak odunsu baharatlı olarak sınıflandırılmış. Geçtiğimiz aylarda benimde merak ederek bir şişesini aldığım Boss’un açılışı tatlı ve yapay bir elma ve yine yapay baharatlar ile gerçekleşiyor. Baharat derken tarçın diyebiliriz. Fakat öyle çok keskin bir tarçın değil. Meyveler ile yumuşatılmış. Başlangıcı meyveli-baharatlı olarak değerlendirilebilir.

Elmalı, tarçınlı kek gibi kokan Boss’a ilerleyen saatlerde vanilya ekleniyor. Biraz da odunsu notalar. Aslında kokusu sadece bu kadar. Çok basit ve düz bir çizgide ilerliyor. Büyük değişimler göstermiyor. Meyveler (muhtemelen elma-bergamot ikilisi), baharatlar (tarçın-zencefil karışımı gibi) vanilya ve odunsu notalardan oluşuyor Boss özetle. Geçelim biraz daha detaya.

Boss’un başından sonuna kadar yapaylık hakim dersem sanırım yanlış olmaz. Zaman zaman burnu zorlayan bu yapaylık, kaliteli bir parfüm kokladığınız hissini yok ediyor. Sanki marketlerde satılan Adidas yada Caldion’un ucuz parfümlerinden sıkmışsınız hissi veriyor. En azından benim için öyle. Zaten bazı yorumcuların dediği gibi kokusu Adidas – Victory Leauge’u benziyor. Sanki kalite anlamında aralarında çok da fark yok. Benim gibi vanilya seven birisi bile buradaki vanilya kullanımını sevmediyse düşünün artık.


Tamam kalite olarak vasat bir parfümle karşı karşıyayız. Peki kokusu nasıl diye sorabilirsiniz. Valla nedenini bilmiyorum ama bu parfüme hiç ısınamadım ve sevemedim. Bana biraz ukala, gıcık, itici ve sinir bozucu geldi. Evet bir parfüme insani özellikler yüklemek doğru değil ama sanırım ne demek istediğim anlaşılmıştır. Yani bir türlü “mis gibi kokuyor” dedirtemedi.

Uzun süreli kullanımlarda sıkıcı olacağını düşünüyorum. Çok çarpıcı veya etkileyici bir yanına rastlamadım. Sanırım aldığım bir şişe Boss parfümü, dolabın bir köşesinde duracak ya da evin diğer ahalisi tarafından kullanılıp bitirilecek. Bu parfümü üzerimde koklamaktan bir türlü zevk alamıyorum. Üzgünüm Boss severler.

Fakat bu parfümü bir çok kişinin üzerinde duyabilirsiniz. Her ne kadar aradan geçen yıllar biraz popülerliğini azaltsa da yine de seveni çok diye düşünüyorum. Kadınların ilgi gösterdiği kokulardan birisi. Hatta geçtiğimiz senelerde Türkiye’deki kadın forumlarındaki en popüler parfümler hangisi acaba diyerekten küçük bir araştırma yapmıştım. Bir çok kadının Boss’u listelerinin en üstlerine koyduklarını fark ettim. Yani “kadınların sevdiği erkek parfümleri” kategorisine sokabiliriz muhtemelen.


Boss’u önemli burunlardan Annick Menardo tasarlamış. Sonbahar-kış kullanımına daha yakın. Fakat bu sıcak yaz günlerinde bile dengeli kullanırsanız rahatsız etmiyor. Bu anlamda da ilginç. 30 yaş altındaki genç arkadaşların hoşuna gidecektir. Günlük kullanıma ve spor giyim tarzına uyacaktır. Bence denemeden almayın.

Artıları:
+ Sonlara doğru vanilya ve odunsu notaların kombinasyonu daha tahammül edilebilir.
+ Muhtemelen kadınlardan güzel övgüler alacaksınız.

Eksileri:
- Başlangıcını hiç sevmedim. Orta notaları da hoşuma gitmedi.
- Çok popüler olduğundan başka arkadaşlarla “pişti” olma durumunuz var.
- Vasat kaliteye sahip. Yapaylık hissediliyor.
- Çok basit bir yapıda. Düz çizgide ilerliyor.

Koku Güzelliği:10/5

18 Haziran 2012 Pazartesi

Maison Francis Kurkdjian – Aqua Universalis (2009)



Maison Francis Kurkdjian – Aqua Universalis (2009)  Markanın unisex kullanıma uygun parfümü.

1969 yılında doğmuş Francis Kurkdjian. Ailesinin kökeni İstanbul’a kadar uzanıyormuş. Dedesi İstanbul’un önemli kürk tüccarlarından birisiymiş. Soy adları da muhtemelen (Kürkçüyan/Kurkdjian) buradan geliyor. Aile 1900’lü yıllarda Fransa’ya göç ediyor. İşte o ailenin çocuğu Francis Kurkdjian çocukluğunda Paris’de dans okuluna gidiyor. Fakat hiçbir zaman hayali bu değildi.

Henüz 16 yaşında parfüm tasarımcısı olmayı hedeflemişti. 21 yaşında ise dünyanın en önemli parfüm akademisi olan ISIPCA’da eğitim görmeye başladı. Ve ne olduysa 1995 yılında oldu.

                                                          Markanın kurucusu Francis Kurkdjian.

Sadece 26 yaşındaydı. Jean Paul Gaultier markası için bir parfüm tasarlaması istenmişti. İsmi Le Male olacak bu koku parfüm endüstrisinin en önemli oyuncularından birisi oldu. Hala en çok satan erkek parfümlerinden. Böylece Kurkdjian genç yaşında dünyaya ismini duyurmayı başardı.

2009 yılında ise artık yeterince “piştiğine” kanaat getirmiş olacak ki, kendi markasını oluşturdu. İsminin başına “Maison” ekleyip, bir niche parfüm evi yaratmıştı. Yani çok yeni bir marka Maison Francis Kurkdjian.


Kurkdjian’ın numunelerinden hangisini deneyeyim diye düşünürken elim nedense Acqua Universalis’e gitti. Sanırım “Aqua” kelimesi beni çekti. Daha çok deniz veya su tabanlı kokularda kullanılan “Aqua (Su)” kelimesi, Francis Kurkdjian’ın zihninde biraz farklı bir hal almış. Aqua Universalis’in Türkçe anlamı olarak “Evrensel Su” karşıma çıktı. Umarım doğrudur.

Kendi sitelerinde “Basit ve parlak bir parfüm. Nefis bir tazelik barındıran misk ve çiçek.” anlamında kısa bir açıklama var. İlk sıkıldığında çok yumuşak ve saf çiçeklere biraz da bergamot-limon eşlik ediyor. Pürüzsüz, sakin ve kusursuz. Orta notalara geçildiğinde çiçekler iyice öne çıkıyor. Fakat öyle Frederick Malle – Carnal Flower’daki gibi yoğun ve kadınsı değil. Daha meyvemsi ve sabunsu. Sanki portakal çiçeği. Bir yorumcunun dediği gibi Cartier – Eau de Cartier’e benziyor bu kısım. Fakat ondan çok daha rafine ve kaliteli. Alt notalarında ise çok zayıflıyor kokusu ne yazık ki. Belli belirsiz aldığım koku misk ve odunsu notalar. Ortalama bir kapanış yapıyor. Çok çarpıcı değil.


Aqua Universalis’in ismine bakıp da akuatik (deniz yada su merkezli) bir parfüm beklemeyin. Çünkü bu parfüm genel olarak beyaz, sakin, masum ve barışçıl kokan çiçekler üzerine inşa edilmiş. Pürüzsüz yapısı bana Jean Claude Ellena’yı hatırlattı. Yüksek kaliteli bir çiçeksi-meyveli kombinasyon diyebiliriz. Biraz da sabunsuluk. Açıklanan notalarında yazmasa da bence portakal çiçeği oldukça önemli bir yer tutuyor bu parfümde.

Şimdi efenim bazı yorumcular kokusunu “çamaşır deterjanlarına veya yumuşatıcılarına” benzetmiş. Hatta “yeni yıkanmış yatak çarşaflarına” bile benzetilmiş. Eleştirilerin bir kısmı bu yönde. Evet biraz haklılık payı var. Fakat bazı çiçeksi yada akuatik parfümlerde kullanılan elementler insanlara bu hissi verebiliyor. Tabi burada parfüm tasarımcısının sihirli dokunuşlarının devreye girmesi gerek. Ve o deterjan kokusunu, müthiş bir hale getirmeli. Bu da çok kolay bir iş değil takdir edersiniz ki. Francis Kurkdjian gibi bir ustanın ise böyle nasihatlere pek ihtiyacı yok tabiki. Ben ise bu parfümü kadın deodorantlarına benzettim ilginç bir şekilde.


Eğer üst düzey çiçeksi, hafif tatlı meyveli ve sabunsu (daha çok portakal çiçeği gibi) bir parfüm arıyorsanız çok beğenebilirsiniz. Fakat genel olarak benim sevdiğim bir tarzda değil. Onun için bir şişesini alıp da kullanacağımı sanmıyorum. Yine de denemeye değer.

Aqua Universalis, Eau de Parfum (EDP) olarak satışta. Fakat fark edilirliği bir EDP’ye göre düşük. Her yaş grubuna uyabilecek yapısıyla ismindeki “evrensel” temasını doğruluyor. Unisex olarak piyasaya sürülsede bence kadın kullanımına daha yakın. Tam bir ilkbahar-yaz parfümü.


Artıları:
+ Başlangıcını çok başarılı buldum.
+ Yüksek kalitesi ve rafineliği ilgi çekici.
+ Saf, doğal, masum ve pürüzsüz hali etkileyici.

Eksileri:
- Sonlarını biraz sıradan buldum.
- Bu kadar çiçeksilik benim için fazla.
- Çok yüksek fiyatı. Aman almadan önce deneyin.

Koku Güzelliği:10/7

16 Haziran 2012 Cumartesi

Creed – Silver Mountain Water (1995)



Creed – Silver Mountain Water (1995) Markanın unisex kullanıma uygun parfümü.

“Türkiye, Bulgaristan, Fas, Kuzey İtalya… Her ülke kendisine özgü kokuyor. Her yere seyahat ederim. Daima.” Dünyanın en eski niche parfüm evlerinden Creed ailesinin altıncı kuşak temsilcisi Olivier Creed’e ait bu sözler. 250 yıllık tarihe sahip köklü bir aile şirketi. Parfümler ise Creed soy isimli üyeler tarafından tasarlanıyor.

                                                                        Olivier Creed. 

Olivier Creed, markanın şu andaki en etkili ismi diyebiliriz. 1975 yılından itibaren “Master Parfumer”. İmza attığı bazı parfümler ise şunlar: Green Irish Tweed (1985), Millesime Imperial (1995), Silver Mountain Water (1995), Spring Flower (1996), Himalaya (2002), Original Vetiver (2004), Love in White (2005), Original Santal (2006), Virgin Island Water (2007), Love In Black (2008), Acqua Fiorentina (2009), Sublime Vanille (2009-2010), Aventus (2010), Royal-Oud (2011), Original Cologne (2011) and White Flowers (2011).

Görüldüğü üzere son yılların en çok ilgi gören parfümlerin (Creed markası için) tasarımı Olivier Creed’e ait. Bugün inceleyeceğim Silver Mountain Water’da dahil. SMW, İsviçre Alp’lerinden esinlenmiş. Oranın dağ havası bu parfümün ana temasını oluşturuyormuş. Sanırım dağdan akan bir sudan etkilenmiş Olivier Creed.


Kendi sitelerinde ferah/yeşil marine olarak sınıflandırılmış. Parfümün açılışı biraz sabunsu meyveler ile gerçekleşiyor. Muhtemelen kuş üzümü. Çünkü marka kuş üzümü ve çay teması üzerinde durmuş bu kokuda. Açılışını hiç sevmedim. Bana garip bir şekilde Paco Rabanne – XS Pour Homme’u hatırlattı. Hiç bana göre değil.

Orta notalara geçildiğinde bilmece başlıyor. Çünkü ne olduğunu anlayamadığım metalik bir nota burnunuzu zorluyor. Açıklanan notalarına bakıyorum. Belki de çay teması. Eğer çay ise sanırım bir daha çay kokulu hiçbir parfüme yaklaşmayacağım. Bazı yorumcuların “mürekkebe yada benzine” benzettikleri bu kokuyu, Luca Turin “Ağaç Tutkalına” benzetmiş. Aslında iki yorum da doğru sayılır. Müthiş bir yapaylık mevcut. Bu kısım parfümün en hoşuma gitmeyen yeri. Alt notalarında ise nispeten kabul edilebilir bir misk ve menekşe kokusu ile kapanışı yapıyor. Fakat kokusu sonlara doğru o kadar zayıflıyor ki belli belirsiz alabiliyorsunuz.


SMW, kendi sitelerinde bahsettikleri gibi ferah ve yeşil kokuyor. Buna katılıyorum. Ama “deniz” teması nerede pek anlayamadım. Zaten bir parfüm hem dağ havasını hem de deniz havasını nasıl verebilir? Hiç merak etmeyin sevgili parfüm severler. Çünkü bu parfüm hiçbir şeyi doğru düzgün veremiyor aslında.

Creed, yurtdışında büyük bir hayran kitlesine sahip markalardan. Neredeyse yeni çıkardıkları her parfüm fenomen oluyor meraklılar tarafından. Fakat SMW, denediğim en kötü, karektersiz ve başarız Creed parfümü olarak yerini alıyor. Gerçekten şaşkınım. Bu parfümü hangi amaca yönelik yaptıklarını merak etmekteyim. Böylesine sıradan sabunsu, metalik meyveler ile nasıl bir kitleye hitap edecekler acaba. Hayatımızda hiç dağ havası almamış olsak tamam belki inanabilirim bu parfümün konseptine.


SMW ile ilgili olarak da yapılan güzel ve övgü dolu yorumları da hayretle okudum. Açık ara denediğim en “abartılmış” Creed kokusu. Büyük bir hayal kırıklığı benim için. Almadan önce mutlaka deneyin. Hatta almayın bile.     

Luca Turin kitabında bu parfüme beş üzerinden bir yıldız vererek, berbat bulmuş. “Ferah-metalik olarak sınıflandırmış ve özetle şöyle söylemiş: “Hoş olmayan, ferah-metalik ve tuhaf bir ağaç yapıştırıcısı kokusu.” Luca Turin’e bende katılıyorum. Orta notalarındaki ne olduğu anlaşılamayan koku yapıştırıcılara da benzemiyor değil. Harika bir isme sahip ama keşke kokusu da aynı güzellikte olsaymış.

SMW, unisex olarak piyasaya sürülmüş. Bence biraz kadın kullanımına yakın. İlkbahar ve yaz mevsimlerinde kullanmak daha iyi bir fikir. Fark edilirliği zayıf kaldı tenimde.

Artıları:
+ Son kısımdaki misk ve menekşe en tahammül edilebilir yanı.

Eksileri:
- Başlangıcını sevmedim.
- Orta notaları felaket.
- Çok yüksek fiyatı.
- Kalıcılığı ve fark edilirliği az.
- Kalite hissi vermeyen yapısı.

Koku Güzelliği:10/5