7 Haziran 2012 Perşembe

Bond No.9 – Gramercy Park (2003)



Bond No.9 – Gramercy Park (2003)  Markanın unisex parfümlerinden.

Newyork merkezli niche parfüm evi Bond No.9 son zamanlarda bir çok parfüm çıkarıyor. Açıkçası artık hızlarına yetişmek zor. Bu anlamda tarzları benzemese de Montale gibi bir büyüme stratejisi izliyorlar. Yani bol bol parfüm çıkartmak. E haliyle bu kadar çok parfüm çıkarırsan mutlaka birilerinin beğeneceği kokular olacaktır. Fakat benim çok da hoşuma giden bir şey değil onlarca parfüm çıkarıp durmak arka arkaya.

Piyasaya çıkardığı parfümlerinde Newyork’un çeşitli semtlerinin ve simge haline gelmiş bölgelerinin ismini kullanıyor Bond No.9. Mesela bugün inceleyeceğim parfümü Newyork’un simgelerinden birisi olan Gramercy Park.

Newyork’un kalbi sayılabilecek Manhattan, filmlere bile çokça konu oluyor. Bence sadece Newyork’un değil, Amerika’nın kalbi sayılabilecek bir yer Manhattan. Newyork’un finansal, ticari ve kültürel başkenti denebilir. 11 Eylül saldırıları ile yıkılan ikiz kuleler, Birleşmiş Milletler merkez binası, Newyork Borsası ve NASDAQ burada bulunuyor. Bir apartman dairesinin 20 milyon dolara satılabildiği bir yer için sanırım daha fazla şey söylemeye gerek yok.

                                                                Parfüme ismini veren Gramercy Park. 

Gramercy Park, Manhattan’ın sınırları içindeymiş. Fakat bu parkı diğerlerinden ayıran önemli bir farklılığı var. Gramercy Park, herkesin girmesinin mümkün olmadığı bir park. Girişine sadece çevredeki binalarda oturanların izni varmış. Bu parkın anahtarı çok az kişideymiş. Gerçekten de ilk defa, şehrin merkezinde olup da herkesin giremediği bir park duyuyorum. Muhtemelen benim bilgisizliğim. Küçük de bir dedikodu vereyim. Ünlü modacı Karl Lagarfeld’in de bu parka bakan bir evi varmış. Geçenlerde 5.2 milyon dolara satışa çıkarmış evini.

Geçelim artık konumuz olan parfüme. Gramercy Park, markanın “yeşil” temalı kokularından. Bunu da kendi internet sitelerinde ilan etmişler. Zaten bol ağaçlıklı bir parkın ismini verdiği parfüm başka hangi tema ile çıkabilirdi?

Gramercy Park unisex olarak piyasaya sürülmüş. Çiçeksi yeşil olarak sınıflandırılmış. Parfümün başlangıcında güzel bir misket limonu (lime) ve sanki biraz da hindistan cevizi var. Fakat açıklanan üst notalarında ferah yeşillikler var denilmiş. Açılışı gayet iyi bence. Ferah, mis gibi bir tropikal içki gibi adeta. Başlangıcı biraz Guerlain Homme’u andırıyor. Azcık da Tommy Bahama – St. Sail and St. Barts’ı.


Orta notalar ve alt notalarda ise çok büyük değişiklik göstermiyor Gramercy Park. Misket limonu geri çekilirken, çiçekler (muhtemelen sarmaşık) ve hindistan cevizi benzeri tropikal koku merkeze yerleşiyor. Böylece de tenden ayrılıyor.

Gramercy Park bence ferah ve soğuk bir yapıda. Hatta bir yorumcunun dediği gibi “donmuş tropikal içki kokteyli gibi”. Bende aynen bu hissi uyandırdı. Biraz da yeşil çiçekler. Fakat bildiğimiz anlamda kadınsı çiçekler gibi değil. Daha unisex kullanıma yakın çiçekler.

Hatırladığım kadarıyla Guerlain Homme’a epey benzettim genel halini. Her ne kadar “yeşil ve çiçeksi” vurgular yapılsa da bence bu parfüm hindistan cevizi gibi tropikal bir geri plana sahip. Newyork’un göbeğindeki bir parkta yürürken değil de Şeyşel adalarında güneşlenirken kullanımına daha uygun gibi. Tarzından da anlaşılacağı üzere tam bir yaz parfümü. Hatta plajlarda kullanılması daha uygun olacak gibi.


Gramercy Park’ın başlangıcı çok doğal ve ilginç. Açılışına söyleyecek bir şeyim yok. Fakat bir süre sonra orta notalara geçildiğinde hafiften bir yapaylık hissediliyor. O doğal, mis gibi kokusu kalmıyor. Genel olarak basit ve tek düze bir kokuya sahip diyebilirim. Yani bir şişesi alınacak kadar başarılı olduğunu sanmıyorum. Hele ki çok yüksek fiyatını düşünürsek.

Luca Turin’in kitabında ise bu parfüme beş üzerinden sadece bir yıldız verilmiş “yeşil sabuna” benzetilmiş. Anlaşılan o ki, Gramercy Park markanın çok da başarılı olmayan parfümlerinden birisi.


Parfümümüz EDP konsantrasyonunda. Hem erkeklerin hem de kadınların kullanımına uyacak gibi. Tam bir ilkbahar-yaz parfümü. Günlük kullanımda da düşünülebilir.

Artıları:
+ Başlangıcını sevdim.
+ Kalıcılığı gayet iyi.

Eksileri:
- Orta notalarından itibaren ilginçliğini kaybediyor.
- Benim için biraz fazla “yeşil” kokuyor.
- Yüksek fiyatını hak ediyor mu şüpheliyim.        

 Koku Güzelliği:10/6

4 Haziran 2012 Pazartesi

Amouage – Reflection Man (2007)



Amouage – Reflection Man (2007)  Markanın erkek parfümlerinden.

Lüks nedir ve neye denir? Kelime anlamı olarak sözlüklerde şu açıklamalara rastlayabiliriz: “Giyimde, eşyada, harcamada aşırı gitme, gösteriş, şatafat, gerekli olanın sınırlarını aşan.”

2000’li yıllara gelindiğinde artık lüks kavramının da tanımı değişiyor. 1900’lü yıllarda bir araba sahibi olmak zenginlik emaresi olarak görülürken, bugün neredeyse bir çoğumuzun araba alabilecek kadar imkanları var.

Peki günümüzün değişen lüks kavramı nasıl tanımlanmalı? Milyon dolarlık bir villa mı? Lamborghini marka araba mı? Hermes çanta mı? Elli bin dolarlık bir saat mi? Armani marka takım elbise mi? Beş bin dolarlık timsah derisi bir ayakkabı mı? Dubai’deki yedi yıldızlı otel mi? Bence lüksün tek kriteri “pahalı” olması değil. Lüksün stil sahibi olması gerekir. Yani size bir yaşam biçimi satar. Hem de çoğu kişinin ulaşamayacağı gibi…

Lüksün, parfüm tarafındaki karşılığı nedir derseniz cevap olarak Amouage verilebilir. Çok yüksek fiyatları ve markanın konumlandırıldığı yer olarak düşünürsek üst gelir grubunu hedeflediğini rahatlıkla söyleyebilirim. Yani bazen bir Amouage parfümü fiyatını hak ediyor mu diye düşünmeden edemiyorum.


Şimdiye kadar denediğim beşinci Amouage parfümü olan Reflection Man var bugün sırada. Markanın en ilgi çeken parfümlerini denemiş birisi olarak rahatlıkla diyebilirim ki Reflection Man diğer Amouage’lardan oldukça farklı. Fakat önce bana neler hissettirdiğine geçeyim.

Fragrantica’da odunsu çiçeksi misk olarak sınıflandırılmış. İlk sıkıldığında kremsi, pudralı bir vanilya şöyle bir burnunuzu yalayıp geçiyor. Hemen birkaç saniye sonra baharatlar kendisini gösteriyor. Açıklanan üst notalarına baktığımda “pimento” var. Çoğunlukla Jamaika tarafında yetişen bu baharattan geliyor olabilir başlangıçtaki koku. Baharatlara kremsi vanilya da eşlik diyor alttan alta.


Orta notalara geçildiğinde erkeksi çiçekler devreye giriyor. Muhtemelen yasemin. Sevdiğim bir kokusu var yaseminin. Bence parfümlere de çok yakışıyor. Alttan alta yine pudramsı, vanilya kokusu eşlik ediyor çiçeklere. Son kısım ise odunsu notaların ağırlığında gerçekleşiyor. Biraz da amber hissediyorum. Parfümün en vasat kısmı bence sonları. Yani özetle: Tatlı baharatlar, erkeksi çiçekler, odunsu notalar ve vanilya.

Yurtdışındaki bazı parfüm platformlarında Reflection Man’e ciddi eleştiriler yapıldığını gördüm. Parfümü deneme sürecinde bu eleştirileri pek anlayamadığımı belirtmem gerek. Bence Reflection Man, başarılı sayılabilecek bir vanilya parfümü. Yani vanilya etrafında şekillenmiş bir kokuya sahip. Diğer unsurlar sanki kokuya zenginlik katmak için kullanılmış.


Reflection Man’e yöneltilen eleştirilerden birisi yapaylık barındırması ve yeterince “harika” olmaması diyebilirim. Şimdi burada psikolojik etkenler devreye giriyor olabilir. Böylesi bir lüks markanın, çok yüksek fiyatlı parfümünden insanlar çok daha fazla şey bekliyor olabilir. Ama bence Reflection Man yeterli derecede kaliteli ve kompleks bir yapıda.

İşin ilginç tarafı parfümümüz şaşırtıcı derece de Jean Paul Gaultier’in efsane parfümü Le Male’ye benziyor. Özellikle vanilya kullanımı çok yakın Le Male’ye. Fakat Le Male’den daha zengin ve detaylı bir yapıda.


Yazımın başlarında kısaca bahsettiğim konuya geleyim. Reflection Man markanın diğer parfümlerine pek benzemiyor. Daha doğrusu denediğim Amouage’lardaki “Arap etkisi veya hacı yağı benzeri koku” Reflection Man’de hiç yok. Sanki modern bir Fransız parfümü var karşımda. Bu anlamda ilginç bir yerde duruyor. Yani markanın genel tarzının dışında bir yapısı var. Bu durum da daha kullanılabilir ve sevmesi kolay bir halde olmasını sağlamış. Jubilation XXV de dahil Amouage’ları, günlük kullanıma uymayacak denli karmaşık ve farklı “ambians” kokuları olarak görüyorum. Reflection Man ise günlük kullanıma uyabilecek yapısıyla tavsiye edebileceğim Amouge’lardan.

Şimdi şöyle bir durum var. Le Male’ye bu kadar benzeyen parfüme böylesi yüksek bir fiyat verilir mi? Yani Le Male alıp kullanmak varken Reflection Man’a gerek var mı? İşte bu noktada karar sizin. Eğer para benim için önemli değil diyorsanız ve Le Male’yi seven birisiyseniz, Reflection Man tam size göre.


Luca Turin kitabında Reflection Man’i “odunsu vanilya” olarak nitelemiş. Ve en düşük not olan bir yıldız vermiş. Bence epey abartmış beğenmeme işini.


Parfümümüzün tasarımını Lucas Sieuzac yapmış. EDP olarak piyasaya sürülmüş. 40 yaşın altındaki erkeklere yakışacaktır. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak daha uygun olacaktır.

Artıları:
+ Genel olarak vanilyalı kokusunu beğendim.
+ Le Male’yi sevenler Refleciton Man’a bayılabilirler.

Eksileri:
- Sonlardaki odunsu notalar çok başarılı değil.
- Farkedilirliği diğer Amouage’lara göre düşük.
- Çok yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/8

1 Haziran 2012 Cuma

Calvin Klein – Calvin Klein Man (2007)



Calvin Klein – Calvin Klein Man (2007)  Markanın erkek parfümü.

Fransa merkezli güzellik ve moda markalarına karşı, Amerika’nın bir cevabı olarak düşünebiliriz Calvin Klein’i. Dünya moda endüstrisinin kalbi sayılabilecek Fransa’nın onlarca markası, ülkenin de tanınmasında büyük pay sahibi. Dünyanın tek süper gücü sayılan Amerika bile bu anlamda Fransa ile yarışacak gibi görünmüyor.

Calvin Klein’in ürettiği parfümleri ise “ana akım” olarak ele alıyoruz. Büyük kitlelere hitap eden, bolca pazarlaması yapılan, herkesin sevme ihtimali olabilecek parfümler piyasaya sürmeye çalışıyorlar. Amaçları sanat eserleri yaratmak değil. Tek dertleri çok satan, popüler olan ve iyi kar sağlayan ürünler meydana getirmek.

Onun içindir ki parfümleri “kızlar çok beğensin, erkekler etkilensin” gibi dar kalıplara sokan arkadaşlara hitap edebilecek kokulara imza atıyor Calvin Klein, Hugo Boss ve Giorgio Armani gibi markalar.

Fakat “kızlar parfümüme hasta olsun” gibi çocukça cümleler kurmayan ve parfümlere hevesin ötesinde amatör olarak ilgi duyan kişilerin ilgisini çekebilecek kokulara yer vermiyor “ana akım” markalar. Çünkü bir süre sonra bu birbirini tekrar eden parfümler artık tatmin etmiyor bir parfüm severi. Ve daha iyisini arıyor. Daha kalitelisini. Daha benzersizini. Daha etkileyicisini…

İnsanın sadece “en iyi parfümü arayıp bulmak” gibi bir dürtüsü yok tabiki. Hayatın her alanında sürekli bir şeylerin peşinden koşup giden insanoğlunun hikayesi ile paralel ilerliyor belki de. Kimisi en güzel parfüm ararken, kimisi en zengin kocayı arıyor. Kimisi de en kolay nasıl zengin olurumun derdinde. Kimisi makam-mevki. Yani gözü hiç doymuyor insanın denen canlının.

İnsanın beşeri zaaflarından tekrardan parfümlere dönelim. Calvin Klein Man, markanın odunsu baharatlı olarak sınıflandırılan parfümü. Coty firması Calvin Klein için üretiyormuş bu parfümü.


İlk sıkıldığında metalik ve yapay bir turunçgil ile tatlımsı biber sizi karşılıyor. Baharatlı sayılabilecek başlangıç keskin ve yoğun değil. Daha feraha yakın. İlk izlenim olarak eh işte diyebilirim sadece. Orta notalara geçildiğinde biber gerilerde kalıyor. Onun yerine yine yapay meyveler ortaya çıkıyor. Sanki kavun-karpuz gibi. Burası bana Calvin Klein’in diğer parfümü Euphoria Men’i anımsattı. Zaten genel olarak birbirlerine benziyorlar. Yine başarılı olmaktan uzak orta notalar. Son kısımda ise turunçgil-meyve destekli odunsu notalar hakimiyeti ele geçiriyor. Alt notalarda harikalar yaratmıyor. Yani özetle: Metalik turunçgil, tatlımsı biber, meyveler ve odunsu notalardan oluşuyor.

Calvin Klein Man’i kullanma sürecinde bir parfüme çok benzettim. Euphoria Men’i çağrıştırdı genel hali. Zaten Euphoria değil, bir çok sıradan ana akım markanın parfümüne benziyor kokusu. Hiçbir yenilik yok. İlginçlik yok. Yaratıcılık yok. İşin içine biraz da sanat katalım yok. Tamamen parfümlere çok aşina olmayan kişilerin beğenisine sunulacak, ortalama bir kokuya sahip.


Calvin Klein, gerek In 2U gerekse CK Free gibi birbirine benzeyen parfümleri son dönemde sıkça karşımıza çıkarıyor. Neden böyle bir uygulama içinde olduklarını açıkçası merak etmekteyim. Yani birbirinin benzeri 3-4 tane parfüm üretmenin markaya nasıl bir kazanç sağlayacağını anlamış değilim. Zaten son dönemde çıkardıkları parfümlerin bir çoğunun vasatı aşamaması sanırım gittikleri yolun yanlış olduğunu gösteriyor.

Calvin Klein Man, başından sonuna yapaylık sınırında dolaşan bir yapıda. Meyveli-odunsu kombinasyon olmasından başka söyleyecek çok da fazla şey yok diye düşünüyorum. Bir başka hayal kırıklığına daha imza atmış Calvin Klein. Paranızı bu parfüme harcamadan önce mutlaka 2-3 kere deneyin.


Markanın resmi açıklamasında parfümün 25-40 yaş arası erkekleri hedeflediği vurgulanmış. Bence 30 yaş ve altındaki arkadaşlara yönelik. Hatta parfüm kullanmaya yeni başlayanlar için bir seçenek olabilir. Calvin Klein Man, dört mevsimde de kullanılabilecek gibi. Farkedilirliği zayıf.

Artıları:
+ Eğer vasatlığı sizi rahatsız etmeyecekse, meyveli-odunsu kokusu hoşunuza gidebilir.

Eksileri:
- Yüzlerce örneğine rastlanabilecek sıradan kokusu.
- Yapaylık biraz baş ağrısı yaptı bende.

Koku Güzelliği:10/6

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Diptyque – Tam Dao (2003)



Diptyque – Tam Dao (2003)  Markanın unisex kullanıma uygun parfümü.

1961 yılında Paris’te üç arkadaş bir araya gelir. Desmond Knox-Leet ressam,  Yves Coueslant ve Christiane Gautrot tasarımcıdır. 34 boulevard Saint-Germain adresinde küçük bir dükkan açarlar. Asıl amaçları avangart baskılı kumaşlar ve dekoratif ürünler satmaktır. İki sene sonra kokulu mum üretmeye başlarlar. Ve markanın ana işi kokulu mumlar oluverir.

                                                        Diptyque'in kurucusu üç arkadaş. 

1968 yılında parfüm işine girerler. İlk parfümleri L’Eau olan marka bugüne kadar 20’den fazla kokuya imza atmış. Diptyque markasını niche parfüm evi olarak kabul edebiliriz.

Bugün inceleyeceğim parfümleri Tam Dao’nun ismi Kuzey Vietnam’ın koruma altındaki bir bölgesinden geliyor. Tam Dao, Fransız sömürgesi döneminde bir sayfiye kasabası olarak kurulmuş. Bu kasaba şu anda milli parkın sınırları içinde turistik bir yermiş. Diptyque markası bol ormanlı bu bölgeye benzetmiş parfümünü. Evet Tam Dao, ağırlıklı olarak odunsu bir kokuya sahip.


Parfümümüz başlangıcından sonuna kadar çok fazla değişmeyen bir yapıda. Onun için tek tek anlatacak çok bir yanı yok. Açılışı kremsi odunsu ve biraz yeşil notalar ile gerçekleşiyor. Hafif de bir tatlılık var. Tuhaf, anlatması zor ve saf.

Daha sonrasında ise yapay, sulandırılmış misk ve odunsu notalar ile son buluyor. Muhtemelen tütsü. Alt notalarını hiç sevmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim.


Tam Dao’nun nasıl koktuğunu, bu parfüm ile ne amaçlandığını bir Diptyque yetkilisine sormayı çok isterdim. Çiçeksi desen değil. Odunsu desen eh işte. Meyveli desen değil. Baharatlı mı diye düşünüyorum. Keşke baharatlı olsa.

Bu parfüm bana sadece beyaz, kremsi sentetik odunsu notalar ve sulandırılmış/seyreltilmiş miskten başka hiçbir şey çağrıştırmıyor. Başlardaki yapay plastiğimsi ağaç kokusu hiç bana göre değil. Sonlarındaki yapay misk ve tütsü de bana uzak. Genel olarak hiç başarılı bulmadığımı söylemek zorundayım.


Tarzları çok farklı olsa da Yves Sain Laurent – Kouros ile birlikte anlatması en zor parfümlerden birisi benim için. Ne söyleyeceğimi ve neye benzeteceğimi bilemiyorum. Ve “pas geçiyorum” Tam Dao’yu. Çok basit, sakin, barışçı ve kendi halinde bir kokuya sahip.

Parfümü çok başarılı eserlere imza atamamış Daniel Moliere tasarlamış. Luca Turin’in kitabında beş üzerinden üç yıldız verilmiş.

Tam Dao unisex olarak piyasaya sürülmüş. Biraz düşündüğümde hak veriyorum bu karara. Ne fazla erkeksi ne de kadınsı.

Artıları:
+ Başlangıcı idare eder.

Eksileri:
- Sonlardaki yapaylık hiç hoşuma gitmedi.
- Başlardaki plastiğimsi odunsular da herkese göre olmayabilir.
- Yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/5.5