1 Haziran 2012 Cuma

Calvin Klein – Calvin Klein Man (2007)



Calvin Klein – Calvin Klein Man (2007)  Markanın erkek parfümü.

Fransa merkezli güzellik ve moda markalarına karşı, Amerika’nın bir cevabı olarak düşünebiliriz Calvin Klein’i. Dünya moda endüstrisinin kalbi sayılabilecek Fransa’nın onlarca markası, ülkenin de tanınmasında büyük pay sahibi. Dünyanın tek süper gücü sayılan Amerika bile bu anlamda Fransa ile yarışacak gibi görünmüyor.

Calvin Klein’in ürettiği parfümleri ise “ana akım” olarak ele alıyoruz. Büyük kitlelere hitap eden, bolca pazarlaması yapılan, herkesin sevme ihtimali olabilecek parfümler piyasaya sürmeye çalışıyorlar. Amaçları sanat eserleri yaratmak değil. Tek dertleri çok satan, popüler olan ve iyi kar sağlayan ürünler meydana getirmek.

Onun içindir ki parfümleri “kızlar çok beğensin, erkekler etkilensin” gibi dar kalıplara sokan arkadaşlara hitap edebilecek kokulara imza atıyor Calvin Klein, Hugo Boss ve Giorgio Armani gibi markalar.

Fakat “kızlar parfümüme hasta olsun” gibi çocukça cümleler kurmayan ve parfümlere hevesin ötesinde amatör olarak ilgi duyan kişilerin ilgisini çekebilecek kokulara yer vermiyor “ana akım” markalar. Çünkü bir süre sonra bu birbirini tekrar eden parfümler artık tatmin etmiyor bir parfüm severi. Ve daha iyisini arıyor. Daha kalitelisini. Daha benzersizini. Daha etkileyicisini…

İnsanın sadece “en iyi parfümü arayıp bulmak” gibi bir dürtüsü yok tabiki. Hayatın her alanında sürekli bir şeylerin peşinden koşup giden insanoğlunun hikayesi ile paralel ilerliyor belki de. Kimisi en güzel parfüm ararken, kimisi en zengin kocayı arıyor. Kimisi de en kolay nasıl zengin olurumun derdinde. Kimisi makam-mevki. Yani gözü hiç doymuyor insanın denen canlının.

İnsanın beşeri zaaflarından tekrardan parfümlere dönelim. Calvin Klein Man, markanın odunsu baharatlı olarak sınıflandırılan parfümü. Coty firması Calvin Klein için üretiyormuş bu parfümü.


İlk sıkıldığında metalik ve yapay bir turunçgil ile tatlımsı biber sizi karşılıyor. Baharatlı sayılabilecek başlangıç keskin ve yoğun değil. Daha feraha yakın. İlk izlenim olarak eh işte diyebilirim sadece. Orta notalara geçildiğinde biber gerilerde kalıyor. Onun yerine yine yapay meyveler ortaya çıkıyor. Sanki kavun-karpuz gibi. Burası bana Calvin Klein’in diğer parfümü Euphoria Men’i anımsattı. Zaten genel olarak birbirlerine benziyorlar. Yine başarılı olmaktan uzak orta notalar. Son kısımda ise turunçgil-meyve destekli odunsu notalar hakimiyeti ele geçiriyor. Alt notalarda harikalar yaratmıyor. Yani özetle: Metalik turunçgil, tatlımsı biber, meyveler ve odunsu notalardan oluşuyor.

Calvin Klein Man’i kullanma sürecinde bir parfüme çok benzettim. Euphoria Men’i çağrıştırdı genel hali. Zaten Euphoria değil, bir çok sıradan ana akım markanın parfümüne benziyor kokusu. Hiçbir yenilik yok. İlginçlik yok. Yaratıcılık yok. İşin içine biraz da sanat katalım yok. Tamamen parfümlere çok aşina olmayan kişilerin beğenisine sunulacak, ortalama bir kokuya sahip.


Calvin Klein, gerek In 2U gerekse CK Free gibi birbirine benzeyen parfümleri son dönemde sıkça karşımıza çıkarıyor. Neden böyle bir uygulama içinde olduklarını açıkçası merak etmekteyim. Yani birbirinin benzeri 3-4 tane parfüm üretmenin markaya nasıl bir kazanç sağlayacağını anlamış değilim. Zaten son dönemde çıkardıkları parfümlerin bir çoğunun vasatı aşamaması sanırım gittikleri yolun yanlış olduğunu gösteriyor.

Calvin Klein Man, başından sonuna yapaylık sınırında dolaşan bir yapıda. Meyveli-odunsu kombinasyon olmasından başka söyleyecek çok da fazla şey yok diye düşünüyorum. Bir başka hayal kırıklığına daha imza atmış Calvin Klein. Paranızı bu parfüme harcamadan önce mutlaka 2-3 kere deneyin.


Markanın resmi açıklamasında parfümün 25-40 yaş arası erkekleri hedeflediği vurgulanmış. Bence 30 yaş ve altındaki arkadaşlara yönelik. Hatta parfüm kullanmaya yeni başlayanlar için bir seçenek olabilir. Calvin Klein Man, dört mevsimde de kullanılabilecek gibi. Farkedilirliği zayıf.

Artıları:
+ Eğer vasatlığı sizi rahatsız etmeyecekse, meyveli-odunsu kokusu hoşunuza gidebilir.

Eksileri:
- Yüzlerce örneğine rastlanabilecek sıradan kokusu.
- Yapaylık biraz baş ağrısı yaptı bende.

Koku Güzelliği:10/6

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Diptyque – Tam Dao (2003)



Diptyque – Tam Dao (2003)  Markanın unisex kullanıma uygun parfümü.

1961 yılında Paris’te üç arkadaş bir araya gelir. Desmond Knox-Leet ressam,  Yves Coueslant ve Christiane Gautrot tasarımcıdır. 34 boulevard Saint-Germain adresinde küçük bir dükkan açarlar. Asıl amaçları avangart baskılı kumaşlar ve dekoratif ürünler satmaktır. İki sene sonra kokulu mum üretmeye başlarlar. Ve markanın ana işi kokulu mumlar oluverir.

                                                        Diptyque'in kurucusu üç arkadaş. 

1968 yılında parfüm işine girerler. İlk parfümleri L’Eau olan marka bugüne kadar 20’den fazla kokuya imza atmış. Diptyque markasını niche parfüm evi olarak kabul edebiliriz.

Bugün inceleyeceğim parfümleri Tam Dao’nun ismi Kuzey Vietnam’ın koruma altındaki bir bölgesinden geliyor. Tam Dao, Fransız sömürgesi döneminde bir sayfiye kasabası olarak kurulmuş. Bu kasaba şu anda milli parkın sınırları içinde turistik bir yermiş. Diptyque markası bol ormanlı bu bölgeye benzetmiş parfümünü. Evet Tam Dao, ağırlıklı olarak odunsu bir kokuya sahip.


Parfümümüz başlangıcından sonuna kadar çok fazla değişmeyen bir yapıda. Onun için tek tek anlatacak çok bir yanı yok. Açılışı kremsi odunsu ve biraz yeşil notalar ile gerçekleşiyor. Hafif de bir tatlılık var. Tuhaf, anlatması zor ve saf.

Daha sonrasında ise yapay, sulandırılmış misk ve odunsu notalar ile son buluyor. Muhtemelen tütsü. Alt notalarını hiç sevmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim.


Tam Dao’nun nasıl koktuğunu, bu parfüm ile ne amaçlandığını bir Diptyque yetkilisine sormayı çok isterdim. Çiçeksi desen değil. Odunsu desen eh işte. Meyveli desen değil. Baharatlı mı diye düşünüyorum. Keşke baharatlı olsa.

Bu parfüm bana sadece beyaz, kremsi sentetik odunsu notalar ve sulandırılmış/seyreltilmiş miskten başka hiçbir şey çağrıştırmıyor. Başlardaki yapay plastiğimsi ağaç kokusu hiç bana göre değil. Sonlarındaki yapay misk ve tütsü de bana uzak. Genel olarak hiç başarılı bulmadığımı söylemek zorundayım.


Tarzları çok farklı olsa da Yves Sain Laurent – Kouros ile birlikte anlatması en zor parfümlerden birisi benim için. Ne söyleyeceğimi ve neye benzeteceğimi bilemiyorum. Ve “pas geçiyorum” Tam Dao’yu. Çok basit, sakin, barışçı ve kendi halinde bir kokuya sahip.

Parfümü çok başarılı eserlere imza atamamış Daniel Moliere tasarlamış. Luca Turin’in kitabında beş üzerinden üç yıldız verilmiş.

Tam Dao unisex olarak piyasaya sürülmüş. Biraz düşündüğümde hak veriyorum bu karara. Ne fazla erkeksi ne de kadınsı.

Artıları:
+ Başlangıcı idare eder.

Eksileri:
- Sonlardaki yapaylık hiç hoşuma gitmedi.
- Başlardaki plastiğimsi odunsular da herkese göre olmayabilir.
- Yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/5.5

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Thierry Mugler – A Men Pure Havane (2011)



Thierry Mugler – A Men Pure Havane (2011) Markanın başarılı erkek parfümü.

Ne yapacağımı şaşırmış durumdayım. Bir gün kalkıyorum hava buz gibi neredeyse kış gelmiş. Yağmur, rüzgar. Akşama doğru ise güneş çıkıyor bu sefer sıcacık. Ertesi gün sabah pırıl pırıl bir güneş varken öğleden sonra fırtına gibi yağmur.

Hava olaylarının insanların psikolojilerini ne yönde etkilediğine dair mutlaka bir araştırma yapmıştır İsviçreli bilim adamları. Hava böyle bir açık bir kapalı olunca ferah, hafif, bol turunçgilli yaz parfümleri deneyesim gelmiyor. Onun içinde uzun süredir ihmal ettiğim bir parfüme yer vermek istedim.

Pure Havane’yi kışın bir süre kullandım ve memnun kalmıştım. Fakat malum kışın üzerinize giydiğiniz bir sürü kıyafet marifetiyle, parfümleri çoğunlukla kumaş üzerine sıkıyorsunuz. Oysa bir parfüm en iyi performansını ten üzerinde veriyor. Bende Pure Havane’yi ilk defa ten üzerinde inceleme fırsatı buldum. İyiki de bulmuşum.


Biraz Thierry Mugler çılgınlığından bahsetmek istiyorum. Ünlü Fransız modacı Mugler, 1992 yılında Angel (Kadın versiyonu) ve 1996’da ise A Men (Angel Men) parfümleri ile küçük bir deprem yarattı diyebiliriz. Özellikle 1992’de çıkardığı Angel ile büyük bir hayran kitlesi yakaladı. Hala en çok satan kadın parfümlerinden birisi olan Angel’ın erkek versiyonu da erkekler tarafından yoğun ilgi gördü. Her ne kadar ülkemizde çok kullanılan bir parfüm olmasa da yurtdışında A Men bir fenomene dönüşmüş durumda. Benim de geçtiğimiz aylarda incelediğim A Men’in öyle abartılacak bir yanına rastlamamıştım. Ama görünen o ki Mugler markası rüzgarı arkasına almış durumda.

Thierry Mugler, A Men’in piyasaya çıkmasından 12 yıl sonra A Men Pure Coffee’yi çıkardı. İsminden de anlaşılacağı üzere kahve temalı bu parfüm limitli üretimdi. 2009 yılında ise A Men Pure Malt piyasaya sürüldü. Özellikle Pure Malt çok büyük ilgi gördü parfüm severler tarafından. Neredeyse her tarafta Pure Malt’tan bahseden yazılar okumaktan bıktığım bir zamanda onu da denedim. İsmi gibi içki temalı bu kokuda beni kalbimden vuramamıştı. Artık Thierry Mugler’in parfümleri ile ilgili kafamda kuşkular artmaya başlamıştı.


2010 yılında A Men isimli yeni limitli üretim parfüm çıkartmayan Mugler, 2011’de A Men Pure Havane’yi parfüm severlerin beğenisine sundu. Yani bugünkü konuğum Pure Havane’de limitli üretim olduğu için her yerde bulmanız zor. Fakat ben onu kullanmış şanslılardanım neyseki.

Yine ismi bize ip ucu veriyor. Küba’nın başkenti Havana kullanılmış isimde. Yani buradaki dünyaca ünlü purolara bir gönderme yapılmış. Anlaşılacağı üzere parfümümüz tütün merkezli diyebilirim. Zaten markanın internet sitesinde de kokusu Küba purolarına benzetilmiş.


Pure Havane, oryantal vanilyalı olarak sınıflandırılmış. Başlangıcı oldukça tatlı bir tütün, vanilya ve biraz da içki ile gerçekleşiyor. Açılışını abisi Pure Malt’a benzettim. Özellikle içki kullanımını. Fakat Pure Malt’tan çok daha güzel. Üst notaları çok başarılı Pure Havane’nin.

Orta notalarına geçildiğinde çok büyük değişiklik yaşanmıyor. İçki teması neredeyse kaybolurken ortaya vişne benzeri meyveler çıkıyor. Bu andan itibaren vişneli tütün kokusuna dönüşüyor. Biraz da çikolatamsı kakao. Tatlılık bu kısımda da devam ediyor. Muhtemelen bal ile sağlanmış tatlılık. Orta notaları da çok güzel. Bir tütün kokusu sever olarak sonunda “aradığım parfümü buldum” hissine kapıldığım ender kokulardan birisine sahip buraya kadar.


Alt notalarda ise parfüm oldukça değişiyor. Tütün ortadan kaybolurken artık Thierry Mugler klasiği haline gelmiş acı kakao ve koyu silhat (paçuli) ile kapanış gerçekleşiyor. Son kısım pek bana göre değil. Bence parfümün en hoş olmayan bölümü.

Pure Havane son yıllarda trend haline gelen “gourmand” parfümlerin güzel örneklerinden birisi. Son kısmı hariç koklamaya doyamadığım parfümlerden oldu. Özellikle vişneli, çikolatamsı, vanilyalı tütün harika. Biraz Tom Ford – Tobacco Vanille’ye benzettim. Sonları büyük abisi A Men’i andırıyor. Keşke o kısım hiç olmasaymış. Yine de şimdiye kadar denediğim en güzel Thierry Mugler parfümü diyebilirim rahatlıkla.

Günlük kullanımda, gece dışarı çıkmalarda ve kulüplerde kullanıma son derece uygun. Tarzları çok benzemese de YSL – La Nuit de L’Homme en büyük rakibi olacak gibi görünüyor. Güzel iltifatlar alacağınızı düşünüyorum. Modern ve seksi. Neredeyse niche parfümlere yaklaşan kalitesi dikkat çekici. Hatta denediğim bir çok niche parfümden bile daha hoşuma gitti. Eğer çok yüksek fiyatlı, tütün merkezli By Kilian – Back to Black ile Pure Havane arasında bir seçim yapacak olsam rahatlıkla Pure Havane’yi seçerdim.


Parfümümüz günümüzün modern, tatlı, baharatlı popüler parfümlerine çok sıkı bir rakip. Fakat en büyük sorun parfümün artık bir çok yerde satışının olmaması. Yani eğer imkanınız varsa yurtdışından getirtebilirsiniz ancak. Bulması zor bir eser. Pure Havane’yi Mugler’in başka parfümlerine de imza atmış Jacques Huclier tasarlamış.

Pure Havane, bence 40 yaşın altındaki genç erkeklere daha çok yakışacaktır. Tam bir sonbahar-kış kokusu.

Artıları:
+ Başlangıcı başarılı.
+ Orta notalar nefis.
+ Tatlı tütün parfümlerinin güzel bir örneği.

Eksileri:
- Son kısmını pek sevmedim.
- Bulması çok zor.

Koku Güzelliği: 10/8.5

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Heeley – Sel Marin (2008)



Heeley – Sel Marin (2008)  Markanın unisex parfümlerinden.

4 Ağustos 1966 yılında, İngiltere Yorkshire doğumlu bir tasarımcı James Heeley. Londra Üniversitesi’nde felsefe ve estetik eğitimi almış. Daha sonra da değişik materyaller kullanarak mobilya tasarımlarına imza atmış. Kendi tarzını modern, minimalist ve saflaştırılmış olarak tanımlıyor. Bir söyleşinde ise tasarımlarındaki ilhamı doğadan aldığını söylemiş.


James Heeley, 1996 yılından itibaren kafayı parfümlere takıyor ve kendisini bu alanda geliştirmeye karar veriyor. Daha sonra sanki kader ağlarını örmüş bir şekilde onu bekliyor. Bir gün ünlü niche parfüm evi Annick Goutal için tasarımlar yapan, Fransa’nın tanınmış çiçekçilerinden Christian Tortu ile tanışıyor. Artık zihninde kocaman bir ışık yanıyor. Ve parfüm tasarım işine girmeye karar veriyor.

Fakat öyle her aklına esenin parfümör olamayacağı çok açık. Bir parfüm tasarlamak için neredeyse kimyagerler kadar bilgiye sahip olmak gerekiyor. Çünkü bizim her gün üzerimize sıktığımız parfümleri oluşturmak için 100’den fazla kimyasal madde bir araya getiriliyor. Ayrıca her elementin ne kadar karıştırılacağı da büyük problemlerden birisi. Bu iş ancak uzun uzun vakit ayrılarak yapılabilecek bir iş. Tabiki en önemlisi de sabır.

                                                                     Markanın kurucusu James Heeley. 

Bazı parfümler birkaç ayda oluşturulurken, kimi parfümlerin tasarlanması bir yılı bulabiliyor. Yani görünen o ki, en iyisi bu işin eğitimini almak. Sadece eğitimini almak da yetmiyor. Algılarınızın açık olması gerek. Yenilikleri ve trendleri takip etmelisiniz. Ayrıca rakipler nasıl parfümler çıkarıyor onları da izlemelisiniz. Bütün bunları yaparken, kendine özgü karakteri olan benzersiz güzellikte kokular meydana getirmelisiniz. Yani anlaşılacağı üzere çok sevmek ve çok emek harcamak gerek parfüm işine.

James Heeley’de zor olan kısmı seçmiş. Kendi kendisini yetiştirmiş parfüm alanında. Ve Heeley isimli niche markasını oluşturmuş. Bu noktada tam da aklıma Andy Tauer geldi. İsviçreli bu parfüm tasarımcısı da kendi niche markasını, kendisini yetiştirerek ortaya çıkarmış. Belki bu isimlere Francis Kurkdjian’ı da ekleyebiliriz.

                                                        Heeley'nin Paris'in merkezindeki mağazası. 

James Heeley'nin Avrupa’nın hayatta olan birkaç bağımsız lüks parfüm evi kurucularından birisi olduğuna vurgu yapılmış. Bu bağımsızlığın da tasarım sürecinde kendisini özgürleştirdiğinden bahsetmiş.

Lafı yine fazla uzattığımı anlayıp hemen dönüyorum inceleyeceğim parfüme. “Sel Marin” markanın “Cardinal” ile birlikte isminden en çok bahsedilen kokusu diyebilirim rahatlıkla. Bir çok yabancı kaynaklı sitede güzel şeyler okuyabilirsiniz Sel Marin için. O yazılanları bir kenara bırakıp, bakalım bana neler hissettirecek onu sizlere anlatmaya çalışacağım.

Aromatik akuatik olarak sınıflandırılan Sel Marin’in açılışında limon ve deniz esintisi baş rolde diyebilirim. Fena değil ilk izlenim. Daha sonrasında da limona biraz turunçgiller ekleniyor. Deniz efekti arkadan hala hissettiriyor kendisini. Sonlara doğru odunsu notalar ve kabe samanı öne çıkıyor. Limon-odunsu notalar işbirliği ile deniz kokusu biraz azalıyor. Böylece tenden ayrılıyor.


Heeley’nin sitesinde, Sel Marin için güneş, sıcak kum ve deniz havası esintisine vurgu yapılmış. Zaten ismindeki “Marin” kelimesi bize nasıl bir kokuyla karşılaşacağımızın ipucunu veriyor. Sel Marin’in Türkçesi ise “Deniz Tuzu” gibi bir şey. James Heeley’de bir söyleşisinde parfümü için şunları söylemiş:

“Sel Marin’in deniz merkezli bir parfüm olması fikrini seviyorum. Denizi seviyorum. Yüzmeyi seviyorum. Ve deniz tarafından sarılmış olmayı seviyorum.”

Karşımızda “deniz gibi kokan” parfümlerden birisi var. Son yıllarda bu tarz kokular sıcak yaz mevsimi için tercih edilir oldu. Tabiki bu kapıyı ilk açan Kenzo Pour Homme’u da unutmayalım. Sel Marin, Kenzo Pour Homme kadar tuzlu kokmuyor. Daha meyvemsi ve turunçgil-limon ağırlıklı. Biraz Bulgari – Aqua Marine’ye benzettim genel olarak. Biraz da Creed – Millesime Imperial’i andırıyor. Fakat iki parfümden de daha güzel diyebilirim Sel Marin. Bence Sel Marin akuatik esintiler taşımasına rağmen turunçgil merkezli bir ana yapıya sahip. Diğer kokular farklı bir tat yaratmak için eklenmiş gibime geliyor. Yer yer meyvemsi (kavun), yer yer de ferah portakal-limon kombinasyonu ile yazın sıcak günlerinde ve plajlarda kullanım için ideal. Fakat yine de harika bir parfüm olduğunu söylemem zor. Belki de benim akuatik parfümlere olan ilgim gittikçe azalıyor.


Eleştirebileceğim yanlarından birisi de EDP olmasına rağmen kalıcılığı ve fark edilirliği yüksek değil. Ayrıca alt notalara doğru hafiften bir yapaylık hissediliyor. Bu yapaylık muhtemelen odunsu notalardan geliyor. Biraz sıradan geldi son kısmı bana.

Newyork Times gazetesinin parfüm kritikçisi Chandler Burr, Sel Marin’i deniz kenarında kullanmaya en uygun parfümlerden birisi olarak göstermiş. Luca Turin ise beş üzerinden dört yıldız vermiş kitabında.


Sel Marin unisex olarak piyasaya sürülmüş. Bence de hem kadınların hem de erkeklerin kullanabileceği gibi. Yaz mevsiminin sıcak günleri için iyi bir seçenek gibi görünüyor.

Artıları:
+ Deniz temalı parfümlerin başarılı sayılabilecek örneklerinden birisi.
+ Turunçgil-limon kullanımını sevdim.

Eksileri:
- Harika veya vazgeçilmez bir kokusu olduğunu düşünmüyorum.
- Son kısımları pek etkileyici değil.
- Yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/7