21 Mayıs 2012 Pazartesi

Annick Goutal – Eau d’Hadrien (1981)


Annick Goutal – Eau d’Hadrien (1981)  Markanın uinsex olarak piyasaya sürülmüş parfümü.

Üzerinde yaşadığımız Anadolu topraklarının öneminin ne kadar farkındayız diye sorsam sanırım gelecek cevapları hepimiz az çok tahmin edebiliriz. Hayır bize öğretilen “Asya ile Avrupa kıtasının birleştiği yer” gibi klişelerden uzaklaşmak istiyorum. Çünkü ömrümüz bu tür laflarla ve övünmelerle geçiyor.

Dünyanın en eski yaşam olan coğrafyalarından birinde ikamet ediyoruz. Bu toprakların tarihi binlerce yıl öncesine kadar giderken, kaçımız bu muazzam tarihi biliyoruz. Yada ilgileniyoruz. Mesela M.S. 325 yılında yapılan İznik konsülü ile Hristiyanlığın en önemli dönüşümlerinden birisini yaşadığını kaçımız biliyoruz.

Romalılar, Antik Yunan, Selçuklular, Osmanlılar bu coğrafyada yaşamış bazı uygarlıklar. Romalılardan öncesini ise saymıyorum bile. Ülkemizin neresini 2-3 metre kazsanız tarih fışkırırken, sanata ve mimariye verdiğimiz önem ne alemde acaba?

Ekonomik gelişmeyi TOKİ’nin yamuk yumuk çirkin ve kalitesiz apartmanlar yapması olduğunu sanan yöneticiler, acaba hiç Aya Sofya’yı, Efes ve Olimpos harabelerini, Anadolu’daki mimari harikası antik tiyatroları, Mimar Sinan’ın şaheserlerini görmüyorlar mı? Üstelik bu eserlerin bir çoğu burunlarının dibi olan İstanbul’dayken.

Binlerce yıllık inanılmaz bir tarihin, mimarinin ve medeniyetin üzerinde otururken, biz “muhafazakar sanat olur” mu gibi saçmalıkları tartışıyoruz. Yada Kars’daki heykeli “gölge yapıyor” diye dümdüz edip yıkıyoruz. Çok merak ediyorum artık ne zaman kafamızı çalıştırmaya başlayacağız. Körleşmiş gözlerimiz ne zaman görmeye başlayacak? Neden ileriye doğru gitmek varken geriye doğru gitmeyi tercih ediyoruz? Yoksa ülkece başımıza gelen bütün sıkıntıları hakediyor muyuz?

Yahu parfüm merakı bu tarih eleştirisi de nereden çıktı? Biz kör topal yaşıyoruz bu memlekette. Daha iyi bir hayat bizim neyimize. Niye rahatımızı bozmaya çalışıyorsun diyenlerdenseniz zaten söyleyecek sözüm yok.


Bugünkü parfümün konusu aklıma ister istemez Anadolu’nun tarihini getirdi. Annick Goutal’ın inceleyeceğim parfümü en bilinen Roma imparatorlarından olan Hadrian’dan (Hadrianus) esinlenmiş. Daha doğrusu Marguerite Yourcenar’ın "Memoirs of Hadrien” isimli romanından ilham almış. Hayatının büyük bölümü Anadolu yollarında savaşlara giderek geçmiş olan İmparator Hadrian’ın ismi bir niche parfüm evinin kokusu olarak karşımızda. Yani yine “hikayesi olan parfümlerden” birisi Eau d’Hadrien.

Anlaşılacağı üzere Annick Goutal parfüm evi, Roma dönemine gönderme yapmış bu parfüm ile. Bir parfümde 2000 yıl önce yaşamış imparatora atıf yapılması, hatta parfüme onun ismi konulması bir anlamda kendi tarihine sahip çıkmak olarak düşünülebilir. Bizim bir türlü beceremediğimiz şeyi yani.


Detaylara geçmeden önce benim denediğim EDT versiyonu olduğunu söyleyeyim. Bir de EDP olanı varmış. Onu henüz denemedim. “Hadrien’in Suyu” anlamına geldiğini anladığım Eau d’Hadrien kendi sitelerinde turunçgilli olarak sınıflandırılmış. Açılışı tam bir limon egemenliğinde gerçekleşiyor. Parlak, canlı, taze, doğal ve çok gerçekçi bir limon. Nefis bir başlangıcı var. Eğer limon kokularını seviyorsanız daha iyisini bulabilirmisiniz şüpheliyim. Üst notaları biraz Penhaligon’s – Blenheim Bouquet’i anımsattı bana.

Orta notalara doğru limon biraz geride kalırken ortaya turunçgiller çıkıyor. Greyfurt mu desem, portakal mı, mandalina mı karar veremedim. Bu kısım başlangıcı kadar başarılı olmasa da fena değil. Alt notaları ise parfümün en vasat yeri diyebilirim. Limon-turunçgile odunsu notalar ekleniyor. Fakat çok doğal ve yüksek kaliteli bir his yok. Ortalama bir ferah odunsu kapanış yapıyor Eau d’Hadrien.


Parfümümüz aslında çok basit bir kokuya sahip. Bolca limon, turunçgiller ve odunsu notalar. Anlaşılacağı üzere yaz mevsimine uygun, yumuşak, ferah, kullanımı kolay bir parfüm. Bence deneyen bir çok kişinin sevebileceği gibi. Ama harika mı? Tabiki değil. Yani bu kadar basit bir kokuya böylesi yüksek bir fiyat verilir mi derseniz de haklısınız. Bir niche markadan çok daha ilginç bir parfüm beklemek sanırım hakkımız.

Eau d’Hadrien, sanki limon ağaçlarının içinde geziniyormuşsunuz gibi hissettiriyor sizi. İmparator Hadrian’ın sarayının özel bahçesindeki çeşit çeşit meyveler aklıma geliyor bu parfümü giydiğimde. İmparator yine uzun bir yolculuktan gelmiş ve dinlenmek için odasına gitmek istiyor. Fakat daha önce en sevdiği şeylerden olan gizli, küçük bahçesine uğruyor. Son gördüğünden beri kendi elleriyle diktiği limonlar büyümüş. Bir tanesini koparıyor ve kokluyor. İçinin mutlulukla dolduğunu hissediyor. İşte Eau d’Hadrien bana böyle bir tablo çağrıştırıyor.


Şimdi şöyle bir durum var. Açıkçası parfümü denemeden önce onun 1981 yılı çıkışlı olduğunu gördüğümde acaba yine Christian Dior – Eau Sauvage gibi “eski” kokan bir şipre-turunçgil ile karşılaşır mıyım diye düşündüm. Fakat parfümü deneme sürecinde işin hiç de öyle olmadığını gördüm. Eau d’Hadrien düşündüğüm gibi “eski veya demode” bir kokuya sahip değil. Sanki 2-3 sene önce tasarlanmış gibi. Bu da gösteriyor ki aradan geçen on yıllar hiç de eskitmemiş kokusunu. Yani Eau d’Hadrien için “zamansız” bir parfüm diyebilirim. En azından kendi adıma durum böyle. 

2008 yılında bağımsız parfüm organizasyonu FIFI tarafından “Onur Ödülüne” layık görülmüş Eau d’Hadrien. 2009 yılında ise reformüle edildiğine dair bir bilgiye rastladım. Parfümün tasarımını ise bizzat Annick Goutal yapmış. Luca Turin kitabında beş üzerinden üç yıldız vermiş ve “odunsu limon” olarak sınıflandırmış.


Eau d’Hadrien, ferah, hafif bir limon-turunçgil kokusu olarak ilkbahar-yaz ayları için ideal. Yüksek sayılabilecek fiyatı yüzünden denemeden almamak daha iyi bir fikir. Unisex olarak satışa sunulmuş. Bence de doğru bir karar. Hem erkeklerin hem de kadınların rahatlıkla kullanabileceği yapıda.

Artıları:
+ Başlangıcındaki limon kokusu çok başarılı.
+ Sıcak yaz günleri için iyi bir alternatif.

Eksileri:
- Sonlara doğru kokusu biraz sıradanlaşıyor.
- Yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/7.5

18 Mayıs 2012 Cuma

Carolina Herrera - Herrera For Men (1991)



Carolina Herrera - Herrera For Men (1991) Markanın ilk erkek parfümü.

Tütün kokusu merkezli parfümlere merakım beni 1991 yılındaki pek yeni sayılamayacak bir yere kadar götürdü. Geçtiğimiz haftalarda büyük bir hevesle denediğim Miller Harris’in Feuilles de Tabac’ı biraz hayal kırıklığına uğratmıştı beni. Bugün yine tütün ağırlıklı olduğunu okuduğum bir koku olan Carolina Herrera For Men’i inceleyeceğim.

Fragrantica’da odunsu-çiçeksi-misk olarak sınıflandırılmış. Başlangıcı buruk turunçgiller, aromatik otlar ve lavanta ile gerçekleşiyor. Biraz eskileri hatırlattı bana açılışı. Zaten 21 yaşında bir parfümden bahsediyoruz. O kadarcık “nostalji” olsun. Orta notalara gelindiğinde lavanta ve aromatik otlar geri çekilirken ortaya baharatlar çıkıyor. Evet bu kısımda baharatların hakimiyeti daha güçlü. Tarçın yada karabiber benzeri bir kokuya buruk meyvemsi turunçgiller eşlik ediyor. Çok garip bir hal alıyor bu andan itibaren. Pek alışıldık bir tarzda değil. Çok sevdiğimi söyleyemem. Sonlara doğru bence parfümün en güzel tarafı kendisini gösteriyor. Ferah sayılabilecek tütün, misk ve biraz da amber gayet başarılı. Asıl sürprizi sona saklamışlar anlaşılan.


Herrera For Men’i deneme sürecinde bir parfüme çok benzediğini düşünüp dururken yardımıma bu kokuyu denemiş arkadaşlar yetişti. Şimdi şöyle söyleyeyim benzettiğim parfümleri: Başlangıcı benim hiç sevmediğim Burberry For Men’i andırıyor. Orta notalara doğru Paco Rabanne XS’e oldukça yakın kokusu. Son kısım ise şaşırtıcı derecede Dolce & Gabbana Pour Homme’a yakın. Sanki Herrera For Men bu üç parfümün birleşiminden oluşuyor. Fakat parfümümüz bu üç arkadaştan da daha eski olduğu için sanırım “esinlenme” diğerleri tarafından gerçekleşmiş. Sanki bu üç parfüm merkeze Herrera For Men’i alarak kokularına şekil vermişler. Zaten parfümlerin çıkış tarihleri de birbirlerine yakın. Tabiki bu benim düşüncem. Böyle bir resmi bilgiye rastlamadım.


Herrera For Men, 1990’ların hemen başında üretilmiş aromatik fujer klasiklerinden birisi benim gözümde. Bu anlamda 1980’li yılların keskin, sert ve çok erkeksi şiprelerine benzemiyor. Zaten şiprelerde pek bulunmayan tatlılık, Herrera For Men’de bolca var. Fakat öyle bayık şekerli bir tatlılık değil. Daha kontrollü.

Herrera For Men genel olarak çok büyük değişiklik göstermeden ilerleyen bir kokuya sahip. Bu anlamda küçük bir eleştiri getirilebilir. Bir de orta notalardaki o garip baharatlı kısımı sevemedim. Bence bu parfüm aynı şişesi gibi “gri” bir kokuya sahip. Eğer Burberry For Men ve Paco Rabanne XS’i seviyorsanız deneyebilirsiniz. Genel olarak olgun ve üst yaş gruplarını hedefleyen bir yapısı var.


Parfümün tasarımını Rosendo Mateu ve Carlos Benaim birlikte yapmışlar. Luca Turin’de kitabında beş üzerinden üç yıldız vermiş. Herrera For Men sonbahar-kış mevsimi kullanımına daha uygun gibi. 30 hatta 35 yaş üstü erkeklere daha yakışacağını düşünüyorum.

Artıları:
+ Son bölümdeki koku gayet başarılı.

Eksileri:
- Orta notalardaki garip kokuyu hiç sevemedim.
- Herkesin beğenebileceği “güvenli” bir yapıda değil. Denemeden almayın derim.

Koku Güzelliği:10/6.5

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Comme des Garçons – Sequoia (2001)



Comme des Garçons – Sequoia (2001)  Markanın “Red” serisine mensup unisex parfümü.

Ana vatanı Kuzey Amerika kıtası olan bir ağaç düşünün. Boyu 100 metreyi aşan. Gölgesi bile 400 metre civarında olan. Gövde çapı 16 metreye kadar ulaşan. Sürekli olarak yeşil kalabilen. Dünyanın en uzun yaşayan ağaçlarından sayılan. Çok kalın kabukları olan. Ve dünyanın en büyük ağaçları arasında yer alan.

Türkçeye “Sekoya yada Mamut Ağacı” olarak çevrilen bu dev mucizenin asıl adı Sequoia. Bu ağacın keşfi de oldukça ilginçmiş. Şöyleki:

                                                                     Bir Sequoia ağacı.

1853 yılının bir ilkbahar sabahı, karşısına çıkan bir ayıyı kovalayan altın arayıcısı tarafından keşfedilmiş Sequoia ağacı. Adam 99 metreye kadar yükselen bu ağaçlarla karşılaşınca o kadar hayret etmişti ki, takip ettiği ayıyı bile unutmuş. Sequoia ismi, hayatını bir kızılderili alfabesi hazırlamaya vakfeden Cherokee kabilesi reisi Sequoia'ya izâfeten verilmiş. Bazı ağaçların ise 3.000 yıllık olduğu tahmin ediliyormuş.

Bu akıl almaz ağaçların bizi ilgilendiren kısmı ise bir parfüme isim babalığı yapması. İlginç bir marka olan Comme des Garçons, 2000 yılından itibaren farklı bir konsept ile karşımızda. Bu tarihten başlayarak her sene bir tema seçerek parfümlerini o konsepte göre hazırlıyorlar. Mesela 2000 yılındaki parfümlerinin teması “Leaves” idi. Bu seride beş parfüm yer aldı. 2001 yılında ikici teması ise “Red” idi. Bu seride de beş parfüme imza attılar. Bugün inceleyeceğim Sequoia, Red serisinin bir üyesi. Hatta Red serisinin en popüler üyesi bile diyebilirim.


Parfümümüz odunsu olarak sınıflandırılmış. Kesinlikle doğru bence de. Sequoia’nın başlangıcı karmaşık bir koku ile gerçekleşiyor. Açıklanan notalarına baktığımda daha önce hiç içmediğim bir içki olan Rom var. Başlangıcındaki alkol benzeri koku muhtemelen Rom’dan geliyor. Biraz da odunsular. Açılışını çok sevdiğimi söyleyemem.

Bir süre sonra alkol benzeri koku geri çekilirken odunsu karakter kendisini göstermeye başlıyor. Orta notalar tartışmasız parfümün en beğenilesi ve zengin kısmı. Kırmızı meyveler, reçine, kozalak, çam hafif bir tatlılık ile harmanlanmış. Çam derken aklınıza Polo Classic gelmesin. Çok daha modern ve derin. Alt notalarında ise orta notalarındaki zenginlik ve şamata kalmıyor. Çok sade bir tütsü benzeri odunsu koku derinlerden kendisini hissettiriyor. Parfümün notaları arasında “Öd Ağacı”da var. Son kısım büyük ihtimalle öd ağacına ayrılmış. Fakat bu bölümde parfüm o kadar zayıflıyor ki hissetmek güç.

Sequoia, ismini bir ağaçtan aldığını bize gayet güçlü bir şekilde hissettiriyor. Parfüm neredeyse odunsu-ağaçsı kokular üzerine inşa edilmiş. Diğer unsurlar yardımcı oyuncu gibi. Tabiki burada aromatik ağaçsı kokulardan bahsediyorum. Sert ve keskin değiller hiçbir zaman.


Bu parfümü daha ilk denediğimde bir kokuya çok benzediğini anladım. Uzun süre düşündüm ve sonunda buldum. Geçtiğimiz aylarda denediğim Serge Lutens – Fille en Aiguilles’i andırıyor. Ama Sequoia onun kadar başarılı ve etkileyici değil. Serge Lutens’in kokusu çok daha kaliteli ve harmanı güçlü.

Sequoia ortalama üzeri bir modern, aromatik odunsu kombinasyon. Ana akım markalardan bir basamak yukarıda gibi görünüyorsa da çok yüksek kaliteli bir parfüm hissi vermedi bana. Koku güzelliği anlamında da harikalar yaratmıyor. Yine de bu tarzın meraklılarının oldukça seveceğini düşünüyorum. Denemeden almak çok iyi bir fikir değil.

Parfümün tasarımını genellikle niche markalar için çalışan Bertrand Duchaufour yapmış. Unisex olarak sunulmuş. İçeriğindeki yüksek miktarda odunsu notalar sayesinde erkek kullanımına daha yakın görünüyor. Sonbahar-kış mevsimine uyacak gibi. Yazın biraz rahatsız edici olabilir.

Artıları:
+ Orta notaları çok zengin ve ilginç.
+ Ağaçsı, çamsı, tütsümsü kokuları seviyorsanız sizi tatmin edecektir.

Eksileri:
- Başlangıcını çok sevmedim.
- Büyük boy şişesi alınacak kadar enteresan gelmedi.
- Fiyatı yüksek.

Koku Güzelliği:10/7

13 Mayıs 2012 Pazar

Clinique – Happy For Men (1999)



Clinique – Happy For Men (1999)  Markanın başarılı erkek parfümü.

1967 yılında dünyanın en prestijli moda ve magazin dergilerinden Vogue’da bir yazı yayınlanır. Derginin güzellik editörü Carol Philips ve Dr. Norman Orentreich’in yazdıkları makalenin ismi “Nasıl harika bir tene sahip olunabilir?” idi. Bu yazıyı Lauder ailesinden Eveyln Lauder’in okuması ve Estee Lauder’e anlatması ile Clinique firmasının temelleri atılmış oldu.

Bugün dünyanın en büyük cilt bakım ürünleri satıcılarından olan Clinique, ilk parfümünü 1971 yılında Aromatic Elixir ismi ile çıkarmış. 20’den fazla parfüme imza atmışlar. Kadınlara yönelik ürünleri ağırlıklı olarak sattıkları için parfümlerinin neredeyse tamamı da kadınlara hitap ediyor. Sadece iki tane erkek parfümlerine rastladım. Happy For Men markanın oldukça bilinen bir parfümü.


Küçük bir not daha ekleyeyim Clinique ile ilgili. Ten kimyasalları ve kozmetik ürünleri üreten bir marka olarak hayvanları denek olarak kullanmıyorlarmış. Ayrıca kalitesiz kimyasal maddelerde bulunmuyormuş ürünlerinde. Hatta bir çok farklı testten geçiyormuş ürünleri. Clinique’in parfümleri ile ilgili olarak da kullandıkları bazı elementler sayesinde her cilt tipine uygun kokular olarak üretiliyormuş. Artık onların yalancısıyım.

Happy For Men aromatik turunçgilli olarak sınıflandırılmış. Tamamen katılıyorum bu görüşe. Zaten ilk sıktığınızda adeta turunçgil patlaması sizi karşılıyor. Taze mis gibi bir portakal burnunuzu okşuyor adeta. Çok doğal ve güzel bir başlangıcı var. Açıklanan üst notalarına baktığımda yeşil limon, turunçgiller ve mandalina var. Sanki bu üç kokunun karışımı gibi. Bence gayet başarılı.


Happy For Men sonrasında çok büyük değişikliğe uğramadan devam ediyor. İlerleyen saatlerde turunçgillere biraz yeşil notalar ekleniyor. Fakat portakal aroması hep baskın. Orta notalar başlangıcı kadar doğal olmasa da bence yine de başarılı. Koklamaktan zevk alıyorum. Ne yazık ki parfümün en vasat kısmı sonları. Alt notalarında yine büyük bir portakal etkisi var. Fakat yapaylık hissedilen odunsu notalar biraz kaliteyi düşürüyor. Keşke daha güzel ve doğal olabilseymiş.

Happy For Men, şişesinin turuncu rengi ile adeta bütünlük gösteriyor. Tam bir portakal-turunçgil kokusu. Başından sonuna portakal hep başrolde. Eğer bu kokuyu bir renge benzet deseniz kesinlikle turuncu olurdu.


Happy’nin başlangıcındaki o nefis portakal aromasını biraz Hermes – Terre d’Hermes’in açılışındaki portakala benzettim. Tabiki sonrasında iki parfümde tamamen farklı karakterlere bürünüyorlar.

Happy For Men aynı ismi gibi mutlu bir parfüm. Canlı, enerjik, genç, pozitif ve mutluluk veren. İnsanı rahatlatan, ferah bir portakal parfümü arıyorsanız tavsiye ederim. Zaten parfümün resmi tanıtımında şöyle bahsedilmiş: “Turunçgillerin serin ve canlandırıcı etkisi. Erkekler için ferahlatıcı bir koku. Kullandıkça mutlu olun.” Fakat dediğim gibi sonlara doğru biraz sıradanlaşıyor.


Birde eleştirdiğim yanını yazayım. Happy For Men çok basit bir kokuya sahip. Turunçgil, yeşil notalar ve biraz da odunsular. Başından sonuna kadar da çok fazla değişmiyor. Biraz daha ilginç olabilirmiş kokusu. Luca Turin kitabında bu parfüme beş üzerinden üç yıldız vermiş.

İçeriğinden de anlaşılacağı üzere tam bir yaz parfümü. Sıcak ilkbahar aylarında da kullanılabilir. 30 yaş ve altındaki genç arkadaşların oldukça hoşuna gideceğini düşünüyorum. Daha üst yaşlar için çok uygun değil sanki. Bence deneyen bir çok kişinin sevebileceği parfümlerden.

Artıları:
+ Başlangıcındaki portakal kokusu çok güzel.
+ İnsanı mutlu eden, pozitif bir tarzı var.
+ Genel beğeniye uyacaktır diye düşünüyorum.

Eksileri:
- Sonlara doğru hafiften beliren yapaylık hoş olmamış.
- Farkedilirliği biraz düşük.
 - Çok basit bir kokusu var.

Koku Güzelliği:10/7.5