18 Mayıs 2012 Cuma

Carolina Herrera - Herrera For Men (1991)



Carolina Herrera - Herrera For Men (1991) Markanın ilk erkek parfümü.

Tütün kokusu merkezli parfümlere merakım beni 1991 yılındaki pek yeni sayılamayacak bir yere kadar götürdü. Geçtiğimiz haftalarda büyük bir hevesle denediğim Miller Harris’in Feuilles de Tabac’ı biraz hayal kırıklığına uğratmıştı beni. Bugün yine tütün ağırlıklı olduğunu okuduğum bir koku olan Carolina Herrera For Men’i inceleyeceğim.

Fragrantica’da odunsu-çiçeksi-misk olarak sınıflandırılmış. Başlangıcı buruk turunçgiller, aromatik otlar ve lavanta ile gerçekleşiyor. Biraz eskileri hatırlattı bana açılışı. Zaten 21 yaşında bir parfümden bahsediyoruz. O kadarcık “nostalji” olsun. Orta notalara gelindiğinde lavanta ve aromatik otlar geri çekilirken ortaya baharatlar çıkıyor. Evet bu kısımda baharatların hakimiyeti daha güçlü. Tarçın yada karabiber benzeri bir kokuya buruk meyvemsi turunçgiller eşlik ediyor. Çok garip bir hal alıyor bu andan itibaren. Pek alışıldık bir tarzda değil. Çok sevdiğimi söyleyemem. Sonlara doğru bence parfümün en güzel tarafı kendisini gösteriyor. Ferah sayılabilecek tütün, misk ve biraz da amber gayet başarılı. Asıl sürprizi sona saklamışlar anlaşılan.


Herrera For Men’i deneme sürecinde bir parfüme çok benzediğini düşünüp dururken yardımıma bu kokuyu denemiş arkadaşlar yetişti. Şimdi şöyle söyleyeyim benzettiğim parfümleri: Başlangıcı benim hiç sevmediğim Burberry For Men’i andırıyor. Orta notalara doğru Paco Rabanne XS’e oldukça yakın kokusu. Son kısım ise şaşırtıcı derecede Dolce & Gabbana Pour Homme’a yakın. Sanki Herrera For Men bu üç parfümün birleşiminden oluşuyor. Fakat parfümümüz bu üç arkadaştan da daha eski olduğu için sanırım “esinlenme” diğerleri tarafından gerçekleşmiş. Sanki bu üç parfüm merkeze Herrera For Men’i alarak kokularına şekil vermişler. Zaten parfümlerin çıkış tarihleri de birbirlerine yakın. Tabiki bu benim düşüncem. Böyle bir resmi bilgiye rastlamadım.


Herrera For Men, 1990’ların hemen başında üretilmiş aromatik fujer klasiklerinden birisi benim gözümde. Bu anlamda 1980’li yılların keskin, sert ve çok erkeksi şiprelerine benzemiyor. Zaten şiprelerde pek bulunmayan tatlılık, Herrera For Men’de bolca var. Fakat öyle bayık şekerli bir tatlılık değil. Daha kontrollü.

Herrera For Men genel olarak çok büyük değişiklik göstermeden ilerleyen bir kokuya sahip. Bu anlamda küçük bir eleştiri getirilebilir. Bir de orta notalardaki o garip baharatlı kısımı sevemedim. Bence bu parfüm aynı şişesi gibi “gri” bir kokuya sahip. Eğer Burberry For Men ve Paco Rabanne XS’i seviyorsanız deneyebilirsiniz. Genel olarak olgun ve üst yaş gruplarını hedefleyen bir yapısı var.


Parfümün tasarımını Rosendo Mateu ve Carlos Benaim birlikte yapmışlar. Luca Turin’de kitabında beş üzerinden üç yıldız vermiş. Herrera For Men sonbahar-kış mevsimi kullanımına daha uygun gibi. 30 hatta 35 yaş üstü erkeklere daha yakışacağını düşünüyorum.

Artıları:
+ Son bölümdeki koku gayet başarılı.

Eksileri:
- Orta notalardaki garip kokuyu hiç sevemedim.
- Herkesin beğenebileceği “güvenli” bir yapıda değil. Denemeden almayın derim.

Koku Güzelliği:10/6.5

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Comme des Garçons – Sequoia (2001)



Comme des Garçons – Sequoia (2001)  Markanın “Red” serisine mensup unisex parfümü.

Ana vatanı Kuzey Amerika kıtası olan bir ağaç düşünün. Boyu 100 metreyi aşan. Gölgesi bile 400 metre civarında olan. Gövde çapı 16 metreye kadar ulaşan. Sürekli olarak yeşil kalabilen. Dünyanın en uzun yaşayan ağaçlarından sayılan. Çok kalın kabukları olan. Ve dünyanın en büyük ağaçları arasında yer alan.

Türkçeye “Sekoya yada Mamut Ağacı” olarak çevrilen bu dev mucizenin asıl adı Sequoia. Bu ağacın keşfi de oldukça ilginçmiş. Şöyleki:

                                                                     Bir Sequoia ağacı.

1853 yılının bir ilkbahar sabahı, karşısına çıkan bir ayıyı kovalayan altın arayıcısı tarafından keşfedilmiş Sequoia ağacı. Adam 99 metreye kadar yükselen bu ağaçlarla karşılaşınca o kadar hayret etmişti ki, takip ettiği ayıyı bile unutmuş. Sequoia ismi, hayatını bir kızılderili alfabesi hazırlamaya vakfeden Cherokee kabilesi reisi Sequoia'ya izâfeten verilmiş. Bazı ağaçların ise 3.000 yıllık olduğu tahmin ediliyormuş.

Bu akıl almaz ağaçların bizi ilgilendiren kısmı ise bir parfüme isim babalığı yapması. İlginç bir marka olan Comme des Garçons, 2000 yılından itibaren farklı bir konsept ile karşımızda. Bu tarihten başlayarak her sene bir tema seçerek parfümlerini o konsepte göre hazırlıyorlar. Mesela 2000 yılındaki parfümlerinin teması “Leaves” idi. Bu seride beş parfüm yer aldı. 2001 yılında ikici teması ise “Red” idi. Bu seride de beş parfüme imza attılar. Bugün inceleyeceğim Sequoia, Red serisinin bir üyesi. Hatta Red serisinin en popüler üyesi bile diyebilirim.


Parfümümüz odunsu olarak sınıflandırılmış. Kesinlikle doğru bence de. Sequoia’nın başlangıcı karmaşık bir koku ile gerçekleşiyor. Açıklanan notalarına baktığımda daha önce hiç içmediğim bir içki olan Rom var. Başlangıcındaki alkol benzeri koku muhtemelen Rom’dan geliyor. Biraz da odunsular. Açılışını çok sevdiğimi söyleyemem.

Bir süre sonra alkol benzeri koku geri çekilirken odunsu karakter kendisini göstermeye başlıyor. Orta notalar tartışmasız parfümün en beğenilesi ve zengin kısmı. Kırmızı meyveler, reçine, kozalak, çam hafif bir tatlılık ile harmanlanmış. Çam derken aklınıza Polo Classic gelmesin. Çok daha modern ve derin. Alt notalarında ise orta notalarındaki zenginlik ve şamata kalmıyor. Çok sade bir tütsü benzeri odunsu koku derinlerden kendisini hissettiriyor. Parfümün notaları arasında “Öd Ağacı”da var. Son kısım büyük ihtimalle öd ağacına ayrılmış. Fakat bu bölümde parfüm o kadar zayıflıyor ki hissetmek güç.

Sequoia, ismini bir ağaçtan aldığını bize gayet güçlü bir şekilde hissettiriyor. Parfüm neredeyse odunsu-ağaçsı kokular üzerine inşa edilmiş. Diğer unsurlar yardımcı oyuncu gibi. Tabiki burada aromatik ağaçsı kokulardan bahsediyorum. Sert ve keskin değiller hiçbir zaman.


Bu parfümü daha ilk denediğimde bir kokuya çok benzediğini anladım. Uzun süre düşündüm ve sonunda buldum. Geçtiğimiz aylarda denediğim Serge Lutens – Fille en Aiguilles’i andırıyor. Ama Sequoia onun kadar başarılı ve etkileyici değil. Serge Lutens’in kokusu çok daha kaliteli ve harmanı güçlü.

Sequoia ortalama üzeri bir modern, aromatik odunsu kombinasyon. Ana akım markalardan bir basamak yukarıda gibi görünüyorsa da çok yüksek kaliteli bir parfüm hissi vermedi bana. Koku güzelliği anlamında da harikalar yaratmıyor. Yine de bu tarzın meraklılarının oldukça seveceğini düşünüyorum. Denemeden almak çok iyi bir fikir değil.

Parfümün tasarımını genellikle niche markalar için çalışan Bertrand Duchaufour yapmış. Unisex olarak sunulmuş. İçeriğindeki yüksek miktarda odunsu notalar sayesinde erkek kullanımına daha yakın görünüyor. Sonbahar-kış mevsimine uyacak gibi. Yazın biraz rahatsız edici olabilir.

Artıları:
+ Orta notaları çok zengin ve ilginç.
+ Ağaçsı, çamsı, tütsümsü kokuları seviyorsanız sizi tatmin edecektir.

Eksileri:
- Başlangıcını çok sevmedim.
- Büyük boy şişesi alınacak kadar enteresan gelmedi.
- Fiyatı yüksek.

Koku Güzelliği:10/7

13 Mayıs 2012 Pazar

Clinique – Happy For Men (1999)



Clinique – Happy For Men (1999)  Markanın başarılı erkek parfümü.

1967 yılında dünyanın en prestijli moda ve magazin dergilerinden Vogue’da bir yazı yayınlanır. Derginin güzellik editörü Carol Philips ve Dr. Norman Orentreich’in yazdıkları makalenin ismi “Nasıl harika bir tene sahip olunabilir?” idi. Bu yazıyı Lauder ailesinden Eveyln Lauder’in okuması ve Estee Lauder’e anlatması ile Clinique firmasının temelleri atılmış oldu.

Bugün dünyanın en büyük cilt bakım ürünleri satıcılarından olan Clinique, ilk parfümünü 1971 yılında Aromatic Elixir ismi ile çıkarmış. 20’den fazla parfüme imza atmışlar. Kadınlara yönelik ürünleri ağırlıklı olarak sattıkları için parfümlerinin neredeyse tamamı da kadınlara hitap ediyor. Sadece iki tane erkek parfümlerine rastladım. Happy For Men markanın oldukça bilinen bir parfümü.


Küçük bir not daha ekleyeyim Clinique ile ilgili. Ten kimyasalları ve kozmetik ürünleri üreten bir marka olarak hayvanları denek olarak kullanmıyorlarmış. Ayrıca kalitesiz kimyasal maddelerde bulunmuyormuş ürünlerinde. Hatta bir çok farklı testten geçiyormuş ürünleri. Clinique’in parfümleri ile ilgili olarak da kullandıkları bazı elementler sayesinde her cilt tipine uygun kokular olarak üretiliyormuş. Artık onların yalancısıyım.

Happy For Men aromatik turunçgilli olarak sınıflandırılmış. Tamamen katılıyorum bu görüşe. Zaten ilk sıktığınızda adeta turunçgil patlaması sizi karşılıyor. Taze mis gibi bir portakal burnunuzu okşuyor adeta. Çok doğal ve güzel bir başlangıcı var. Açıklanan üst notalarına baktığımda yeşil limon, turunçgiller ve mandalina var. Sanki bu üç kokunun karışımı gibi. Bence gayet başarılı.


Happy For Men sonrasında çok büyük değişikliğe uğramadan devam ediyor. İlerleyen saatlerde turunçgillere biraz yeşil notalar ekleniyor. Fakat portakal aroması hep baskın. Orta notalar başlangıcı kadar doğal olmasa da bence yine de başarılı. Koklamaktan zevk alıyorum. Ne yazık ki parfümün en vasat kısmı sonları. Alt notalarında yine büyük bir portakal etkisi var. Fakat yapaylık hissedilen odunsu notalar biraz kaliteyi düşürüyor. Keşke daha güzel ve doğal olabilseymiş.

Happy For Men, şişesinin turuncu rengi ile adeta bütünlük gösteriyor. Tam bir portakal-turunçgil kokusu. Başından sonuna portakal hep başrolde. Eğer bu kokuyu bir renge benzet deseniz kesinlikle turuncu olurdu.


Happy’nin başlangıcındaki o nefis portakal aromasını biraz Hermes – Terre d’Hermes’in açılışındaki portakala benzettim. Tabiki sonrasında iki parfümde tamamen farklı karakterlere bürünüyorlar.

Happy For Men aynı ismi gibi mutlu bir parfüm. Canlı, enerjik, genç, pozitif ve mutluluk veren. İnsanı rahatlatan, ferah bir portakal parfümü arıyorsanız tavsiye ederim. Zaten parfümün resmi tanıtımında şöyle bahsedilmiş: “Turunçgillerin serin ve canlandırıcı etkisi. Erkekler için ferahlatıcı bir koku. Kullandıkça mutlu olun.” Fakat dediğim gibi sonlara doğru biraz sıradanlaşıyor.


Birde eleştirdiğim yanını yazayım. Happy For Men çok basit bir kokuya sahip. Turunçgil, yeşil notalar ve biraz da odunsular. Başından sonuna kadar da çok fazla değişmiyor. Biraz daha ilginç olabilirmiş kokusu. Luca Turin kitabında bu parfüme beş üzerinden üç yıldız vermiş.

İçeriğinden de anlaşılacağı üzere tam bir yaz parfümü. Sıcak ilkbahar aylarında da kullanılabilir. 30 yaş ve altındaki genç arkadaşların oldukça hoşuna gideceğini düşünüyorum. Daha üst yaşlar için çok uygun değil sanki. Bence deneyen bir çok kişinin sevebileceği parfümlerden.

Artıları:
+ Başlangıcındaki portakal kokusu çok güzel.
+ İnsanı mutlu eden, pozitif bir tarzı var.
+ Genel beğeniye uyacaktır diye düşünüyorum.

Eksileri:
- Sonlara doğru hafiften beliren yapaylık hoş olmamış.
- Farkedilirliği biraz düşük.
 - Çok basit bir kokusu var.

Koku Güzelliği:10/7.5

10 Mayıs 2012 Perşembe

Serge Lutens – Jeux de Peau (2011)



Serge Lutens – Jeux de Peau (2011) Markanın unisex olarak sunulan parfümü.

Neredeyse her öğünde soframızdaki yerini alır. Bir sürü çeşidi vardır. Hatta bazı inançlarda kutsal bir anlam bile yüklenir ekmeğe.
Ekmeğin kabul gören en eski hikayesine göre; ilk insanlar su ile ıslatılmış ve kendi haline bırakılmış buğday kırmasında gözeneklerin meydana geldiğini görmüşler ve gözenekli kütleyi sıcak taşlar üzerinde pişirdikleri zaman lezzetinin iyi olduğunu anlamışlar. Cilalı Taş Devrinde kestane, meşe palamudu gibi bazı bitkisel ürünlerin ezilip suyla karıştırdıktan sonra elde edilen hamurun, kızgın taşlar üzerinde ya da kül içerisinde pişirilerek yendiği de bilinmekteymiş.
İlk ekmeğin yapımı, Mısırlılar tarafından buğday tanelerinin taşlar arasında ezilerek una dönüştürülmesine dayanıyormuş. Sonra da unu hamur haline getirmek için su katmış, yoğurmuş, şekil vermiş, fırına benzer oyuklarda ya da toprağın üzerinde pişirmişler. Ekşimiş hamuru ‘maya’ olarak ilk kullanan da yine Mısırlılarmış. Eski Mısır mezarlarında, bu ekmeklerin taşlaşmış örnekleri bulunmuş. İbraniler de ilk ekmeklerini ince tabakalar halinde fırınlıyor ve dilim dilim kesmek yerine galeta veya peksimet gibi kırıyorlarmış. İşte ilk ekmeğin yapılış hikayeleri böyle anlatılıyor. İyi de parfüm merakı şimdide ekmeklere mi merak saldın. Hani bunun parfümlerle ilgisi diyorsanız buyurunuz efenim.
Bugün benim çok sevdiğim bir niche parfüm evi olan Serge Lutens’in sıra dışı bir kokusuna yer vereceğim. Jeux de Peau’nun ekmekle ilginç bir bağlantısı var. Artık geçeyim detaylara.
Jeux de Peau anlaşılacağı üzere Fransızca. Bu güzel dili bilmediğim için karşıma çıkan anlamlarını yazayım. Konuya hakim olan arkadaşlar bir yanlışım varsa düzeltebilirler.
Türkçeye “Tendeki Oyun” yada “Ten Oyunları” olarak çevriliyor anladığım kadarıyla Serge Lutens’in bu henüz bir senelik parfümü. Bakalım benim tenimde de oyunlar oynayacak mı?

Fragrantica’da odunsu-oryantal olarak sınıflandırılmış. Bu parfümü kimi yorumcular süte, kimisi çikolata sürülmüş ekmeğe, kimisi de tereyağlı tosta benzetmiş. Benim ilk izlenimim ise ekmek oldu. Evet ciddiyim. Bu parfümün başlangıcı ekmek gibi kokuyor. Hatta biraz yağlı gibi. Çok tuhaf ve benzersiz. Güzel mi derseniz o kadar emin değilim. Biraz “uç” bir kokuya sahip. Sonrasında ise çok değişmiyor. Yani düz bir çizgide ilerliyor diyebilirim. Orta notalara doğru ekmek kokusuna biraz kayısı benzeri bir koku daha ekleniyor. Bu kısım daha kabul edilebilir halde. Son olarak da alt notalarında yapay bir amber ve tütsü ile son buluyor. Açıkçası son kısım biraz hayal kırıklığı yaşattı. Sanki özensiz olmuş.
Görüleceği üzere bu parfümde baharatlı, deri, çiçeksi gibi tanımlamalar yapmadım. Çünkü yapamadım! Ama şunu söyleyebilirim ki başlangıçtaki ekmek kokusu silhattan (paçuli) geliyor olabilir. Orta notalardaki meyveli his ise büyük ihtimalle kayısıdan geliyor. Sonları da amber-odunsu notalar işbirliği. Koku tarifini ancak böyle yapabiliyorum.


İlginç bir deneme bence Jeau de Peux. Bol bol vanilya, çikolata ya da kahve aroması kullanılmadan nasıl “gourmand” parfüm yapılırmış adeta kanıtı. Günümüzün bir çok parfümündeki gibi iç bayan bir tatlılık yok. Gayet dengeli kullanılmış.

Evet ekmek kokusu gerçekten dahice ve benzersiz bir fikir. Yani ekmek gibi kokan kaç tane parfüm vardır ki dünya üzerinde. Bu Serge Lutens’in dehasına bir gösterge kuşkusuz. Fakat ekmek gibi kokan bir parfümü bütün gün üzerinizde taşımak ve o kokuyu sevmek ne kadar mümkün büyük bir soru işareti benim için. Yani giymesi ve sevmesi kolay bir parfüm değil. Günlük kullanıma uygun, konforlu ve güvenli bir kokusu olduğunu söylersem hata etmiş olurum. Bu parfüm sanki daha sanatsal yada deneysel bir eser. Yani mümkünse 10 yada 20 ml. decant şeklinde edinip, dolabın bir kenarında duracak parfümlerden. Arada diğer parfümlerden sıkılırsanız değişiklik olması için kullanılabilir. Fakat uzun süreli kullanıma uyacak gibi görünmüyor. Onun için de büyük boy şişesini almak ne kadar mantıklı olur şüpheliyim.


Bu parfüm Fransız pastanelerinin içi gibi kokuyor belki de. O zaman Jeau de Peux’u kimler kullanır düşünelim. Sosyetik semtlerdeki lüks pastanelerin sahipleri. Ya da pazar sabahı kahvaltısı için dışarı çıkan ve sıcacık bir patisserie’yi mekan edinen kalbur üstü gelire sahip insanlar.

Sonuç olarak Jeux de Peau’yi sevdim mi? Bu soruyu kendime sorduğumda net bir cevap veremedim. Bir yanım hoşuma gitti derken, diğer yanım da bu nasıl bir koku böyle. Fazla uçlarda diyor. Yani yanıtım emin olun yok. Ama bir şişesini alıp kullanacak kadar ilgimi çektiğini söyleyemem.

Jeux de Peau, Serge Lutens’in Arap kültürüne göndermeler yaptığı Ambre Sultan ve Chergui’den daha farklı bir yerde. Zaten kendisi ile yapılan bir söyleşide bu parfüm için özetle şöyle söylemiş:


“Çocukluğumun bir kısmının geçtiği kuzey Fransa’daki Lille şehrindeki ekmek fırınına okuldan sonra giderdim. Oradan ekmek almak çocukluğumun en büyülü anılarından birisi.” Buradan da anlaşılacağı üzere Jeux de Peau, Serge Lutens’in çocukluğuna bir yolculuk. Serge Lutens’in kendi sitesinde parfümü şöyle tanımlamış: “Sıcak, yeni fırından çıkmış ekmek: Yalnızlık için bir çözüm…

Jeux de Peau unisex olarak satışa sunulmuş. Bence “cinsiyetsiz” bir kokuya sahip. Yani unisex doğru bir etiketleme olmuş diyebilirim. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak daha uygun olacaktır. Bildiğim kadarıyla EDP konsantrasyonunda.

Artıları:
+ Çok farklı ve benzersiz yapısıyla tuhaf bir deneme. Lutens burada sanatını konuşturmuş adeta.
+ Eğer fırından yeni çıkmış ekmek gibi kokmak isterseniz mutlaka deneyin.

Eksileri:
- Başlangıcındaki yoğun ekmek kokusu biraz itici geldi.
- Günlük kullanıma uyacak konforlu bir yapıda değil.
- Yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/6.5