10 Mayıs 2012 Perşembe

Serge Lutens – Jeux de Peau (2011)



Serge Lutens – Jeux de Peau (2011) Markanın unisex olarak sunulan parfümü.

Neredeyse her öğünde soframızdaki yerini alır. Bir sürü çeşidi vardır. Hatta bazı inançlarda kutsal bir anlam bile yüklenir ekmeğe.
Ekmeğin kabul gören en eski hikayesine göre; ilk insanlar su ile ıslatılmış ve kendi haline bırakılmış buğday kırmasında gözeneklerin meydana geldiğini görmüşler ve gözenekli kütleyi sıcak taşlar üzerinde pişirdikleri zaman lezzetinin iyi olduğunu anlamışlar. Cilalı Taş Devrinde kestane, meşe palamudu gibi bazı bitkisel ürünlerin ezilip suyla karıştırdıktan sonra elde edilen hamurun, kızgın taşlar üzerinde ya da kül içerisinde pişirilerek yendiği de bilinmekteymiş.
İlk ekmeğin yapımı, Mısırlılar tarafından buğday tanelerinin taşlar arasında ezilerek una dönüştürülmesine dayanıyormuş. Sonra da unu hamur haline getirmek için su katmış, yoğurmuş, şekil vermiş, fırına benzer oyuklarda ya da toprağın üzerinde pişirmişler. Ekşimiş hamuru ‘maya’ olarak ilk kullanan da yine Mısırlılarmış. Eski Mısır mezarlarında, bu ekmeklerin taşlaşmış örnekleri bulunmuş. İbraniler de ilk ekmeklerini ince tabakalar halinde fırınlıyor ve dilim dilim kesmek yerine galeta veya peksimet gibi kırıyorlarmış. İşte ilk ekmeğin yapılış hikayeleri böyle anlatılıyor. İyi de parfüm merakı şimdide ekmeklere mi merak saldın. Hani bunun parfümlerle ilgisi diyorsanız buyurunuz efenim.
Bugün benim çok sevdiğim bir niche parfüm evi olan Serge Lutens’in sıra dışı bir kokusuna yer vereceğim. Jeux de Peau’nun ekmekle ilginç bir bağlantısı var. Artık geçeyim detaylara.
Jeux de Peau anlaşılacağı üzere Fransızca. Bu güzel dili bilmediğim için karşıma çıkan anlamlarını yazayım. Konuya hakim olan arkadaşlar bir yanlışım varsa düzeltebilirler.
Türkçeye “Tendeki Oyun” yada “Ten Oyunları” olarak çevriliyor anladığım kadarıyla Serge Lutens’in bu henüz bir senelik parfümü. Bakalım benim tenimde de oyunlar oynayacak mı?

Fragrantica’da odunsu-oryantal olarak sınıflandırılmış. Bu parfümü kimi yorumcular süte, kimisi çikolata sürülmüş ekmeğe, kimisi de tereyağlı tosta benzetmiş. Benim ilk izlenimim ise ekmek oldu. Evet ciddiyim. Bu parfümün başlangıcı ekmek gibi kokuyor. Hatta biraz yağlı gibi. Çok tuhaf ve benzersiz. Güzel mi derseniz o kadar emin değilim. Biraz “uç” bir kokuya sahip. Sonrasında ise çok değişmiyor. Yani düz bir çizgide ilerliyor diyebilirim. Orta notalara doğru ekmek kokusuna biraz kayısı benzeri bir koku daha ekleniyor. Bu kısım daha kabul edilebilir halde. Son olarak da alt notalarında yapay bir amber ve tütsü ile son buluyor. Açıkçası son kısım biraz hayal kırıklığı yaşattı. Sanki özensiz olmuş.
Görüleceği üzere bu parfümde baharatlı, deri, çiçeksi gibi tanımlamalar yapmadım. Çünkü yapamadım! Ama şunu söyleyebilirim ki başlangıçtaki ekmek kokusu silhattan (paçuli) geliyor olabilir. Orta notalardaki meyveli his ise büyük ihtimalle kayısıdan geliyor. Sonları da amber-odunsu notalar işbirliği. Koku tarifini ancak böyle yapabiliyorum.


İlginç bir deneme bence Jeau de Peux. Bol bol vanilya, çikolata ya da kahve aroması kullanılmadan nasıl “gourmand” parfüm yapılırmış adeta kanıtı. Günümüzün bir çok parfümündeki gibi iç bayan bir tatlılık yok. Gayet dengeli kullanılmış.

Evet ekmek kokusu gerçekten dahice ve benzersiz bir fikir. Yani ekmek gibi kokan kaç tane parfüm vardır ki dünya üzerinde. Bu Serge Lutens’in dehasına bir gösterge kuşkusuz. Fakat ekmek gibi kokan bir parfümü bütün gün üzerinizde taşımak ve o kokuyu sevmek ne kadar mümkün büyük bir soru işareti benim için. Yani giymesi ve sevmesi kolay bir parfüm değil. Günlük kullanıma uygun, konforlu ve güvenli bir kokusu olduğunu söylersem hata etmiş olurum. Bu parfüm sanki daha sanatsal yada deneysel bir eser. Yani mümkünse 10 yada 20 ml. decant şeklinde edinip, dolabın bir kenarında duracak parfümlerden. Arada diğer parfümlerden sıkılırsanız değişiklik olması için kullanılabilir. Fakat uzun süreli kullanıma uyacak gibi görünmüyor. Onun için de büyük boy şişesini almak ne kadar mantıklı olur şüpheliyim.


Bu parfüm Fransız pastanelerinin içi gibi kokuyor belki de. O zaman Jeau de Peux’u kimler kullanır düşünelim. Sosyetik semtlerdeki lüks pastanelerin sahipleri. Ya da pazar sabahı kahvaltısı için dışarı çıkan ve sıcacık bir patisserie’yi mekan edinen kalbur üstü gelire sahip insanlar.

Sonuç olarak Jeux de Peau’yi sevdim mi? Bu soruyu kendime sorduğumda net bir cevap veremedim. Bir yanım hoşuma gitti derken, diğer yanım da bu nasıl bir koku böyle. Fazla uçlarda diyor. Yani yanıtım emin olun yok. Ama bir şişesini alıp kullanacak kadar ilgimi çektiğini söyleyemem.

Jeux de Peau, Serge Lutens’in Arap kültürüne göndermeler yaptığı Ambre Sultan ve Chergui’den daha farklı bir yerde. Zaten kendisi ile yapılan bir söyleşide bu parfüm için özetle şöyle söylemiş:


“Çocukluğumun bir kısmının geçtiği kuzey Fransa’daki Lille şehrindeki ekmek fırınına okuldan sonra giderdim. Oradan ekmek almak çocukluğumun en büyülü anılarından birisi.” Buradan da anlaşılacağı üzere Jeux de Peau, Serge Lutens’in çocukluğuna bir yolculuk. Serge Lutens’in kendi sitesinde parfümü şöyle tanımlamış: “Sıcak, yeni fırından çıkmış ekmek: Yalnızlık için bir çözüm…

Jeux de Peau unisex olarak satışa sunulmuş. Bence “cinsiyetsiz” bir kokuya sahip. Yani unisex doğru bir etiketleme olmuş diyebilirim. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak daha uygun olacaktır. Bildiğim kadarıyla EDP konsantrasyonunda.

Artıları:
+ Çok farklı ve benzersiz yapısıyla tuhaf bir deneme. Lutens burada sanatını konuşturmuş adeta.
+ Eğer fırından yeni çıkmış ekmek gibi kokmak isterseniz mutlaka deneyin.

Eksileri:
- Başlangıcındaki yoğun ekmek kokusu biraz itici geldi.
- Günlük kullanıma uyacak konforlu bir yapıda değil.
- Yüksek fiyatı.

Koku Güzelliği:10/6.5

8 Mayıs 2012 Salı

Kenzo – L’eau Par Pour Homme (1999)



Kenzo – L’eau Par Pour Homme (1999) Kenzo’nun yaz mevsimine uygun erkek parfümü.

Sanırım artık yaz mevsimi geliyor. Sert sayılabilecek kışın ardından havaların birden ısınması ve güneşin o sıcacık yüzünü göstermesi hepimizin içinin kıpır kıpır olmasına sebep oluyor muhtemelen. Hatta bazı parfüm severler şimdiden tatil planları yapmaya başlamışlardır muhtemelen. Gazeteler bol bol tatil sayfaları yayınlamaya başladılar bile. Çeşit çeşit organizasyonlar. Yurtdışındaki uygun tatil seçenekleri ve güney sahillerimizdeki otellerin reklamları.

Nedenini bilmiyorum ama tatil deyince aklıma hep deniz kenarına gidip şezlonglarda yatıp yuvarlanmak geliyor. İyide böyle bir tatilde mis gibi kokarak daha da mutlu olmamızı sağlayacak parfümler neler olmalı?

Genel olarak yaz mevsimine uygun parfümler turunçgil kokuları üzerine inşa ediliyor. Fakat özellikle son yıllarda yaz mevsimine uygun kokular trendine “Akuatik (Aquatic)” parfümler egemen olmaya başladı. Bugün ise çok fazla akuatik özellikler barındırmayan bir kokuya yer vereceğim.


L’eau Par Pour Homme bana sorulan ve incelemesini istediğiniz parfümlerdendi. Artık L’eau Par’ı merak edenleri daha fazla bekletmemek istedim. Bakalım Kenzo’nun bu parfümü bende neler çağrıştıracak.

L’eau Par Pour Homme aromatik akuatik olarak sınıflandırılmış. Zaten kendi sitelerinde de su teması bolca vurgulanmış. Parfümün açılışı tam bir limon patlaması ile gerçekleşiyor. Daha ilk kokladığımda “limonataya” benzettim başlangıcı. Evet lezzetli mis gibi kokan bir limon/limonata karşımda. Çok güzel diyebilirim rahatlıkla. Hatta bence parfümün en etkileyici kısmı açılışı. Çok doğal ve parlak. Başlangıcına benden on puan.


Kısa bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Limon geri çekilirken hafif bir turunçgil ekleniyor. Doğal ve sakin. Biraz da misk. Bu bölüm için portakal ve misk egemenliğinde diyebilirim. Başlangıcı kadar güzel olmasa da hala sevilebilir. Hatta bir çok genç parfüm severin rahatlıkla hoşuna gidecek tarzda. Alt notalarda ise portakal biraz geride kalırken misk öne çıkıyor. Buradaki misk biraz sabunsu diyebilirim. Son kısmı pek hoşuma gitti diyemeyeceğim. Biraz sıkıcı hale geliyor. Böylece de tenden ayrılıyor. Yani özetle: Limon, turunçgil ve sabunsu bir misk.

L’eau Par Pour Homme görüleceği üzere çok basit bir parfüm aslında. Hatta kimi yorumcuların dediği gibi “minimal” bile denebilir. Limon ve miskten oluşan bu kokuyu giymesi çok kolay olarak nitelendirebilirim. Yani çok fazla sivri yanı olmayan, güvenli sayılabilecek, kendi halinde bir parfüm. Çok büyük şeyler vaat etmeyen, aşık olunmayacak kadar ortalama, genel olarak yapaylığa rastlamadığım bir arkadaş L’eau Par Pour Homme. Onun için parfümlere yeni yeni ilgi duyan genç arkadaşların sevebileceği bir seçenek olarak görünüyor. Ama bir parfümden daha fazlasını arıyorsanız tabiki bu çok basit kompozisyon sizi tatmin etmeyecektir.


Parfüm uzmanı Luca Turin kitabında L’eau Par Pour Homme’a beş üzerinden sadece iki yıldız vermiş. Yani çok beğenmemiş anlaşılan. Parfümün tasarımını ise ünlü burunlardan Olivier Cresp yapmış.

Çok hafif, sakin ve turunçgil temasından dolayı yaz mevsiminde kullanmak daha iyi sonuçlar verebilir. 30 yaş altındaki genç arkadaşlara uygun olacaktır.

Artıları:
+ Başlangıcındaki limon kokusu çok başarılı.
+ Yapaylık barındırmayan temiz kokusu.

Eksileri:
- Alt notalarını çok başarılı bulmadım.
- Zayıf ve çekingen bir hali var.
- Çok basit ve düz bir kokuya sahip.

Koku Güzelliği:10/6.5

6 Mayıs 2012 Pazar

Miller Harris – Feuilles de Tabac (2000)



Miller Harris – Feuilles de Tabac (2000) Markanın unisex olarak piyasaya sunduğu parfümlerden.

Bugün ilk defa tanıştığım bir marka ile sizlerin karşısındayım. Daha doğrusu hakkında oldukça şey okuduğum ama bir türlü parfümlerine sıra gelmediği için teknik olarak tanışamamıştık. Bakalım birbirini daha öce hiç görmemiş iki kişinin tanışması gibi mi olacak? Biraz yabancılık çekecek miyiz birbirimize karşı. Kaçamak bakışlarla mı başlayacak arkadaşlığımız. Yoksa kırk yıllık dost gibi mi olacağız İngiliz niche parfüm evi Miller Harris ile.

Önümüzdeki haftalarda diğer parfümlerinide yazmayı düşündüğüm Miller Harris’in, ismi hemen dikkatimi çekti Feuilles de Tabac’ın. Çünkü tütün temalı parfümleri seviyorum. Bana çok konforlu geliyor kullanmak. Oysaki ne sigara içerim ne de sigara içenleri çok severim. Ama garip bir şekilde tütün merkezli parfümler bence kış mevsimi için en güzel seçenekler.


Feuilles de Tabac’ın anlamı “Tütün Yaprakları” olarak karşıma çıktı. İşte tam bana göre bir parfüm diye düşünerekten başlıyorum denemeye. Fragrantica’da odunsu-şipre olarak sınıflandırılmış. Başlangıcını anlatmak isterdim ama pek mümkün değil. Ne olduğunu tam anlayamadığım bir koku sizi karşılıyor. Islak tütün mü desem, hayvansal notalar mı desem şaşırdım. Açıklanan resmi notalarına baktığımda da bir şey anlayamadım. Tek bildiğim midemi kaldırdı üst notaları. Uzun zamandır bu kadar sevimsiz bir başlangıca rastlamadığımı söyleyebilirim. Markanın kurucusu ve parfümlerin tasarımcısı Lyn Harris ne yapmaya çalışmış anlayamadım doğrusu.

Neyseki 5-10 dakika sonra orta notalara geçiliyor. O tuhaf ve midemi bulandıran koku geride kalıyor. Ortaya güzel sayılabilecek bir karabiber çıkıyor. Evet bu andan itibaren Feuilles de Tabac, baharatlı hale dönüşüyor. Karabiber biraz tatlı. Fena değil bence. Ama bir Lorenzo Villoresi – Piper Nigrum’daki kadar da doğal ve rafine değil. Sanki biraz hayvansal notalar var. Bu tatlılık tonka fasulyesinden geliyor olabilir. Yada bal. Yani orta notalar tatlı baharatların hakimiyetinde.


Alt notalarında ise hafiften tatlı karabiber yine kendisini hissettiriyor. Bu kısımda biraz da odunsu notalar ekleniyor. Böylece de tenden ayrılıyor. Fakat alt notalarda kokusu çok azalıyor. Neredeyse alamıyorsunuz kokusunu. Yani özetle Feuilles de Tabac, karabiber, biber, tonka fasulyesi ve odunsu notalar olarak hafızama kazınıyor.

Şimdi diyeceksiniz ki, ee iyi de parfümün ismi tütün yaprakları değil mi? Nerede tütün? Valla bende aynen böyle düşündüm. Büyük bir hevesle tütün merkezli bir koku beklerken, bolca baharatlar ile karşılaşmak biraz şaşırttı beni. Buradan çok kötü bir parfüm demek istemiyorum. Hatta başlangıcı dışında güzel sayılabilecek bir kokusu var. Biraz fazla tatlılık barındırıyor diyebilirim. Onun dışında eğer modern bir tatlı karanfil kokusu arıyorsanız bir bakın derim. Ama onun dışında harika bir parfüm mü? Pek sanmıyorum.

Garip bir şekilde kokusu bana Calvin Klein – Obsession For Men’i çağrıştırdı. Hatta biraz da Caron – The Third Men. Fakat niche parfüm evi olmasına rağmen, bu iki ana akım markadan daha güzel diyemem kokusuna. Luca Turin kitabında bu parfüme beş üzerinden üç yıldız vermiş. Sanırım bende üç yıldız verirdim.

Feuilles de Tabac, EDP olarak sunulmuş. Fakat gerek kalıcılığı gerekse fark edilirliği çok etkileyici değil. Unisex olarak piyasaya sunulsa da erkek kullanımına daha yakın diyebilirim rahatlıkla. Sonbahar-kış aylarında kullanmak daha uygun olacaktır. Yaşı 25 ve üzerindeki arkadaşların denemesini tavsiye ederim. Çok fazla “genç işi” bir tarzı yok.

Artıları:
+ Orta notalardan itibaren ortaya çıkan karanfil başarılı.

Eksileri:
- Başlangıcı nedir öyle yahu. Dayanılacak gibi değil.
- EDP olmasına ragmen kalıcılık-farkedilirlik başarılı değil.

Koku Güzelliği:10/7

3 Mayıs 2012 Perşembe

Ralph Lauren – Safari For Men (1992)



Ralph Lauren – Safari For Men (1992)  Markanın klasikler arasında yerini almış erkek parfümü.

Gece saat tam da 00.00’da yazmaya karar veriyorum. Bilgisayarın içindeki müzikler kulağımın içinde adeta, kulaklık marifetiyle. Bir taraftan IAMX – My Secret Friend çalarken, dört dakika altı saniye sonra bu sefer İIO – Runaway sırayı alıyor. Ve müzik listesindeki on dokuz şarkı gibi diğerleri sıranın kendilerine gelmesini bekliyor.

İçim nedense bir garip son 1-2 senedir. Yaşlanıyor muyum yoksa hayatı anlamaya mı başlıyorum emin değilim. Fakat emin olduğum bir şey var ki dünya iyiye doğru değil kötüye doğru gidiyor. İyi de var mı elle tutulur kanıtların diyecek olursanız da cevap verebileceğimi sanmıyorum. Ama bir şeyler olduğunu hissediyorum.

Acaba hayatın olağan akışı mı hızlanıyor? Yoksa insanoğlu artık endüstriyel hayata yabancılaşıyor mu? Yani her şeyin hatta ilişkilerin bile mekanikleştiği, içinin boşaldığı, arkadaşlıkların çıkar üzerine kurulduğu bir dünyaya doğru gittiğimize inancım artıyor.


Aslında her şeyin kocaman bir oyun olabileceği ihtimali Jim Carrey’nin o dramatik filmi “The Truman Show”’un  aklıma gelmesine sebep oluyor. Kariyerinin ilk yıllarında absürd-komedi filmler ile parlayan Jim Carrey’in bence en hüzünlü filmlerinden birisi. Hani şu hayatının aslında kocaman bir film stüdyosunda geçtiğini öğrendiği müthiş film. Yıllarca yaşadığı her şeyin aslında bir televizyon şovunun parçası olduğunu anladığında yaşadığı hayal kırıklığını sanırım ondan daha iyi başka bir oyuncu anlatamazdı.

                            The Truman Show'da Jim Carrey'in herşeyin bir oyun olduğunu anladığı sahne.

Yani aslında insanın hep eskiyi özlemek gibi bir refleksi var bence. Çocukken büyüklerin “Nerede o eski bayramlar” sözüyle bolca dalga geçerdik. Fakat şimdi düşünüyorum da acaba büyüklerimiz haklı mıydı? Eskilerin insan ilişkileri, hayatları, dünyaya bakışları daha mı doğruydu? Yoksa ileriye doğru akan her gün dibi görünmeyen bir uçuruma doğru mu gidiyoruz? Umarım öyle değildir. Zaten “ummaktan” başka elimizden ne gelebilir ki. Cher’in o güzel şarkısında söylediği gibi “Hayat o kadar güçlü ki…”

Yahu parfüm merakı içimizi kararttın. Kıvanç Tatlıtuğ’un baklavalarından yada Beren Saat’in nasıl tecavüze uğradığı gibi magazinsel konulardan bahset diyebilirsiniz. Yada 1 Mayıs’da aslanlar gibi yürüyen “Antikapitalist Müslüman Gençler”’den bahset. Hatta güncel siyasete gir. Satılmayan bir tiyatrolar kalmıştı, onu da özelleştiriyorlar. Yazsana iki cümle diyebilirsiniz. Özellikle yazmıyorum. Çünkü yazarsam çok ağır olacak tutamayacağım kendimi.

Konu yine dağılmaya başlarken küçük bir müdahale ile parfümlere döneyim. Çünkü Ralph Lauren – Safari For Men’i deneme sürecinde aklıma sürekli eski günler ve çocukluğum geldi. Bana bu hissi yaşatan durumun nedeni Safari’nin 1990’ların başında piyasaya sürülmesi ve döneminin bütün özelliklerini bünyesinde barındırması diyebilirim.


Fragrantica’da aromatik odunsu olarak sınıflandırılsa da bence Safari For Men şipre ve aromatik fujer karışımı ilginç bir yerde. Fakat aromatik fujer yönü daha ağır basıyor gibime geldi. Safari’nin açılışı tam bir şipre gibi. Otsu notalar, bergamot ve eski kokan turunçgiller sanki Christian Dior - Eau Sauvage havası veriyor başlangıca. Adeta eski bir kovboy filminden fırlamış karakterler gibi. Süper-erkeksi, modası geçmiş, biraz tozlu ve nostaljik. Günümüzün modern parfümlerine o kadar uzak ki. Bana eski limon kolonyalarını hatırlattı.

Orta notalara geçildiğinde kokusu oldukça değişiyor. İşte eski parfümlerin güzelliklerinden birisi de bu. Yeni parfümler gibi dümdüz kokular değiller. Üzerlerinde çalışılmış, detaylı ve size her an bir sürpriz yapabilir. Bu kısımda aromatik baharatlar hakim diyebilirim. Fakat öyle bildiğimiz bir tarçın-karanfil gibi kullanılmamış. Baharatlar çok egzotik haldeler. Evet sanırım doğru kelime “egzotik”. Nasıl anlatılır tam olarak bilemiyorum ama ferah hatta soğuk bir havası var baharatların. Çok yumuşak ve tahammül edilebilir. Diyebilirim ki parfümün bana en yakın gelen bölümü burası.


Alt notalarında ise tam bir 1980’ler parfümü gibi davranıyor. Aromatik odunsu notalar, deri, silhat üçlüsü sazı ele alıyor. Böylece tenden ayrılıyor.

Safari For Men kim ne derse desin eski dünyadan kopup gelmiş ve yolunu kaybetmiş bir zaman yolcusu gibi. Günümüzün parfüm trendleri ile uzaktan yakından ilgisi yok. Hatta bu kokuyu duyan bir çok genç arkadaş muhtemelen sağa sola kaçışacaktır. Bir kere bildiğimiz anlamda çok tatlı bir yapısı yok. Evet orta notalarda biraz tatlılık hissediliyor ama kesinlikle baygın bir kullanım değil. Safari’yi kısaca şöyle kritik edebilirim: Başlangıcını sevmedim, orta notaları sevdim, alt notaları ise hiç bana göre değil.


“Biraz da eski kokuları incele parfüm merakı” istekleri üzerine başvurduğum bir arkadaştı Safari. Açıkçası bu tarzdaki parfümlerle aramın pek iyi olmadığını daha önceleri de söylemiştim. Fakat bunu bir önyargı olarak değil, olgu olarak düşünebilirsiniz. Belki de bu tür parfümler daha 35 yaş ve üzerindeki erkekleri hedeflediği içindir. Ama bir türlü sevesim gelmiyor. Safari’nin kokusu bana erkeklerin kullandığı traş köpüklerini hatırlattı.

Buradan Safari’nin başarısız bir parfüm olduğu anlaşılmamalı. Genel olarak detaylı ve belli bir kalitenin üzerindeki yapısı memnun edici. Kendine özgü duruşu var. Bir dönemin ruhunu yansıtan klasiklerden birisi. Özellikle bu tarz erkeksi ve maço parfümleri sevenlerin ilgisini çekeceğine eminim. Birebir benzemeseler de Guy Laroche – Drakkar Noir ve Polo Crest’e yakın diyebilirim kokusu.


Safari For Men tam bir erkek parfümü. Bir kadında düşünemiyorum. Çok sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir. Aman denemeden almayın yoksa pişman olabilirsiniz.

Artıları:
+ Orta notaları fena değil.
+ Böylesi erkeksi kokuları sevenlerin oldukça hoşuna gidecektir.

Eksileri:
- Başlangıcını sevemedim.
- Herkesin sevebileceği bir parfüm değil. Almadan önce denemeniz yerinde olacaktır.
- Benim için biraz fazla “eski” kokuyor.

Koku Güzelliği:10/6