3 Mayıs 2012 Perşembe

Ralph Lauren – Safari For Men (1992)



Ralph Lauren – Safari For Men (1992)  Markanın klasikler arasında yerini almış erkek parfümü.

Gece saat tam da 00.00’da yazmaya karar veriyorum. Bilgisayarın içindeki müzikler kulağımın içinde adeta, kulaklık marifetiyle. Bir taraftan IAMX – My Secret Friend çalarken, dört dakika altı saniye sonra bu sefer İIO – Runaway sırayı alıyor. Ve müzik listesindeki on dokuz şarkı gibi diğerleri sıranın kendilerine gelmesini bekliyor.

İçim nedense bir garip son 1-2 senedir. Yaşlanıyor muyum yoksa hayatı anlamaya mı başlıyorum emin değilim. Fakat emin olduğum bir şey var ki dünya iyiye doğru değil kötüye doğru gidiyor. İyi de var mı elle tutulur kanıtların diyecek olursanız da cevap verebileceğimi sanmıyorum. Ama bir şeyler olduğunu hissediyorum.

Acaba hayatın olağan akışı mı hızlanıyor? Yoksa insanoğlu artık endüstriyel hayata yabancılaşıyor mu? Yani her şeyin hatta ilişkilerin bile mekanikleştiği, içinin boşaldığı, arkadaşlıkların çıkar üzerine kurulduğu bir dünyaya doğru gittiğimize inancım artıyor.


Aslında her şeyin kocaman bir oyun olabileceği ihtimali Jim Carrey’nin o dramatik filmi “The Truman Show”’un  aklıma gelmesine sebep oluyor. Kariyerinin ilk yıllarında absürd-komedi filmler ile parlayan Jim Carrey’in bence en hüzünlü filmlerinden birisi. Hani şu hayatının aslında kocaman bir film stüdyosunda geçtiğini öğrendiği müthiş film. Yıllarca yaşadığı her şeyin aslında bir televizyon şovunun parçası olduğunu anladığında yaşadığı hayal kırıklığını sanırım ondan daha iyi başka bir oyuncu anlatamazdı.

                            The Truman Show'da Jim Carrey'in herşeyin bir oyun olduğunu anladığı sahne.

Yani aslında insanın hep eskiyi özlemek gibi bir refleksi var bence. Çocukken büyüklerin “Nerede o eski bayramlar” sözüyle bolca dalga geçerdik. Fakat şimdi düşünüyorum da acaba büyüklerimiz haklı mıydı? Eskilerin insan ilişkileri, hayatları, dünyaya bakışları daha mı doğruydu? Yoksa ileriye doğru akan her gün dibi görünmeyen bir uçuruma doğru mu gidiyoruz? Umarım öyle değildir. Zaten “ummaktan” başka elimizden ne gelebilir ki. Cher’in o güzel şarkısında söylediği gibi “Hayat o kadar güçlü ki…”

Yahu parfüm merakı içimizi kararttın. Kıvanç Tatlıtuğ’un baklavalarından yada Beren Saat’in nasıl tecavüze uğradığı gibi magazinsel konulardan bahset diyebilirsiniz. Yada 1 Mayıs’da aslanlar gibi yürüyen “Antikapitalist Müslüman Gençler”’den bahset. Hatta güncel siyasete gir. Satılmayan bir tiyatrolar kalmıştı, onu da özelleştiriyorlar. Yazsana iki cümle diyebilirsiniz. Özellikle yazmıyorum. Çünkü yazarsam çok ağır olacak tutamayacağım kendimi.

Konu yine dağılmaya başlarken küçük bir müdahale ile parfümlere döneyim. Çünkü Ralph Lauren – Safari For Men’i deneme sürecinde aklıma sürekli eski günler ve çocukluğum geldi. Bana bu hissi yaşatan durumun nedeni Safari’nin 1990’ların başında piyasaya sürülmesi ve döneminin bütün özelliklerini bünyesinde barındırması diyebilirim.


Fragrantica’da aromatik odunsu olarak sınıflandırılsa da bence Safari For Men şipre ve aromatik fujer karışımı ilginç bir yerde. Fakat aromatik fujer yönü daha ağır basıyor gibime geldi. Safari’nin açılışı tam bir şipre gibi. Otsu notalar, bergamot ve eski kokan turunçgiller sanki Christian Dior - Eau Sauvage havası veriyor başlangıca. Adeta eski bir kovboy filminden fırlamış karakterler gibi. Süper-erkeksi, modası geçmiş, biraz tozlu ve nostaljik. Günümüzün modern parfümlerine o kadar uzak ki. Bana eski limon kolonyalarını hatırlattı.

Orta notalara geçildiğinde kokusu oldukça değişiyor. İşte eski parfümlerin güzelliklerinden birisi de bu. Yeni parfümler gibi dümdüz kokular değiller. Üzerlerinde çalışılmış, detaylı ve size her an bir sürpriz yapabilir. Bu kısımda aromatik baharatlar hakim diyebilirim. Fakat öyle bildiğimiz bir tarçın-karanfil gibi kullanılmamış. Baharatlar çok egzotik haldeler. Evet sanırım doğru kelime “egzotik”. Nasıl anlatılır tam olarak bilemiyorum ama ferah hatta soğuk bir havası var baharatların. Çok yumuşak ve tahammül edilebilir. Diyebilirim ki parfümün bana en yakın gelen bölümü burası.


Alt notalarında ise tam bir 1980’ler parfümü gibi davranıyor. Aromatik odunsu notalar, deri, silhat üçlüsü sazı ele alıyor. Böylece tenden ayrılıyor.

Safari For Men kim ne derse desin eski dünyadan kopup gelmiş ve yolunu kaybetmiş bir zaman yolcusu gibi. Günümüzün parfüm trendleri ile uzaktan yakından ilgisi yok. Hatta bu kokuyu duyan bir çok genç arkadaş muhtemelen sağa sola kaçışacaktır. Bir kere bildiğimiz anlamda çok tatlı bir yapısı yok. Evet orta notalarda biraz tatlılık hissediliyor ama kesinlikle baygın bir kullanım değil. Safari’yi kısaca şöyle kritik edebilirim: Başlangıcını sevmedim, orta notaları sevdim, alt notaları ise hiç bana göre değil.


“Biraz da eski kokuları incele parfüm merakı” istekleri üzerine başvurduğum bir arkadaştı Safari. Açıkçası bu tarzdaki parfümlerle aramın pek iyi olmadığını daha önceleri de söylemiştim. Fakat bunu bir önyargı olarak değil, olgu olarak düşünebilirsiniz. Belki de bu tür parfümler daha 35 yaş ve üzerindeki erkekleri hedeflediği içindir. Ama bir türlü sevesim gelmiyor. Safari’nin kokusu bana erkeklerin kullandığı traş köpüklerini hatırlattı.

Buradan Safari’nin başarısız bir parfüm olduğu anlaşılmamalı. Genel olarak detaylı ve belli bir kalitenin üzerindeki yapısı memnun edici. Kendine özgü duruşu var. Bir dönemin ruhunu yansıtan klasiklerden birisi. Özellikle bu tarz erkeksi ve maço parfümleri sevenlerin ilgisini çekeceğine eminim. Birebir benzemeseler de Guy Laroche – Drakkar Noir ve Polo Crest’e yakın diyebilirim kokusu.


Safari For Men tam bir erkek parfümü. Bir kadında düşünemiyorum. Çok sıcak yaz günleri dışında her zaman kullanılabilir. Aman denemeden almayın yoksa pişman olabilirsiniz.

Artıları:
+ Orta notaları fena değil.
+ Böylesi erkeksi kokuları sevenlerin oldukça hoşuna gidecektir.

Eksileri:
- Başlangıcını sevemedim.
- Herkesin sevebileceği bir parfüm değil. Almadan önce denemeniz yerinde olacaktır.
- Benim için biraz fazla “eski” kokuyor.

Koku Güzelliği:10/6

1 Mayıs 2012 Salı

Frederic Malle – Carnal Flower (2005)



Frederic Malle – Carnal Flower (2005) Markanın unisex parfümlerinden.


Parfüm Merakı: Bayılıyorum böyle parfümlere!!! 
Parfüm Merakı Okuyucuları: Ne demek istiyorsun parfüm merakı az daha ipucu ver bakalım bize… 
Parfüm Merakı: Yani hikayesi olan parfümlere… 
Parfüm Merakı Okuyucuları: Neymiş o hikaye yahu. Anlat da çatlatma bizi…

Yukarıdaki diyalog zihnimde geçen bir konuşmadan ibaret olsa da kendimi durduramıyorum sevgili parfüm severler. Bu cümleyi benden sıkça duyuyorsunuz biliyorum ama yine uzun zamandır merak ettiğim bir parfüme daha kavuşmuş durumdayım. Bazen düşünüyorum da evet çok büyük bir servet sahibi değilim. Süper bir spor arabam yok. Yada havuzlu bir villada yaşamıyorum. Ama en sevdiğim şeylerden birisi olan parfümleri deniyorum. Daha doğrusu parfümler arasında seyahat ediyorum. Evet doğru kelimeyi sonunda buldum. Ben bir parfüm gezginiyim sanırım.

Nasıl ki normal gezginler ülkeleri dolaşır, oraların kültürlerini anlamaya çalışır, yemeklerini yer, müzelerini gezer; bende kokuların sihirli dünyasında kendimi kaybediyorum zaman zaman. Ve hissettiklerimin bir bölümünü buraya yazıyorum. Büyük kısmını ise bencilce kendime saklıyorum.

Denediğim parfümleri yazmadan önce bir çok kaynaktan araştırmalar yapıyorum. Yani çok farklı yerlerden besleniyorum. Ve bunu da zaten söylüyorum. Çünkü hiç birimiz annemizin karnından parfüm bilgesi olarak doğmuyoruz. Ülkemizde bu tür parfüm siteleri olmadığı için genellikle yabancı sitelere bakınıyorum. Ve bu bakınmalarım sırasında da bir Fransız niche parfüm evinden oldukça bahsedildiğini fark ettim.

                                                               Markanın kurucusu Frederic Malle. 

2000 yılında kurulan Frederic Malle parfüm evi, Musc Ravageur, En Passant, Noir Epices ve Carnal Flower gibi popüler parfümleri ile oldukça fazla seveni olan bir marka gibi görünüyor. Gelelim bugün inceleyeceğim Carnal Flower’a.

Parfümümüz, markanın kurucusu Frederic Malle’nin teyzesi Candice Bergen’den ilham alınarak tasarlanmış. Bergen oldukça fazla projede yer almış bir sinema sanatçısıymış. Yüzü bana pek tanıdık gelmese de Seinfeld, Sex And The City, House ve Low & Order gibi popüler işlerde yer almış. Fakat gerçek anlamda tanınmasını 1971 yılında Jack Nicholson ile oynadığı “Carnal Knowledge” filmi ile sağlamış. Tahmin edebileceğiniz üzere Carnal Flower, adını bu filmden almış.

                                            Parfümün ismini aldığı film Carnal Knowledge'in posteri.

Bir çiçek nasıl şehvetli olabilir yada kokabilir? Bu iddialı isme konu olan çiçek ise yabancıların tuberose dedikleri “sümbülteber”. Frederic Malle, bu parfüm için bol bol sümbülteber vurgusu yapmış. Yani bir anlamda bu kokunun sümbülteber merkezli olduğunu anlatmak istemiş bize.

Hintli genç kızların afrodizyak olarak kullandığı bir çiçekten bahsediyoruz. Viktoria döneminde cenaze törenlerinde sıkça kullanılırmış. Çeşitli geleneksel ritüeller, evlilik seramonileri, çelenk ve süsleme amaçlı olarak da bolca kullanılıyor sümbülteber. Sümbülteberin ülkemizde doğadan toplanması ve yurt dışına çıkarılması yasakmış. Koruma altında bir bitkiymiş. Üretimi de anladığım kadarıyla kotaya bağlıymış. Sümbülteberden çıkarılan uçucu yağ, parfüm sanayinde bolca kullanılıyor.


Efendim bana kalsa laf daha da uzayacak. Onun için artık parfümümüze geçelim. Carnal Flower çiçeksi olarak sınıflandırılmış. Yani daha iyi nasıl anlatılır ki zaten. Başlangıcı sabunsu çiçekler, portakal çiçeği ve biraz da bergamot ile gerçekleşiyor. Çiçekler ön planda diyebilirim. Nedenini bilmiyorum ama bana başlangıcı banyo sabunlarına benzettim. Hani şu leylak yada lavanta kokan el sabunları. İlk kısım pek bana göre değil. Orta notalarda parfümün kokusu neredeyse hiç değişmeden devam ediyor. Hala çok yoğun bir çiçeksilik hakim. Sabunsuluk burada da hissediliyor. Zengin ve yüksek kaliteli çiçekler biraz şaşırttı beni. Bu kadarını beklemiyordum. Sonlara doğru ise sabunsuluk oldukça azalıyor. Ve parfüm biraz da olsa değişiyor. O yoğun çiçeksiliğin yerini biraz misk ve yine çiçekler alıyor. Alt notaları rahatlıkla en sevdiğim yeri diyebilirim. Yani özetle: Çiçekler, çiçekler ve çiçekler…


Carnal Flower aynı ismi gibi başından sonuna kadar çiçeksi bir parfüm. Biraz kadınsı. Hatta biraz değil oldukça kadınsı. Unisex olarak piyasaya sürülmesine rağmen bir erkek ne kadar kullanabilir şüpheliyim. Yapaylık hissedilmiyor diyebilirim. O anlamda Frederic Malle kaliteli bir işe imza atmış. Ama kokusu benim için bile fazla çiçeksi. Adeta kocaman bir demet çiçeği kokluyormuş hissi veriyor size. Hatta bir çiçekçi dükkanına girdiğinizde burnunuza gelen koku muhtemelen Carnal Flower’a benzeyecektir.

Bence önemli sıkıntılarından birisi de parfümün hemen hemen hiç değişmeyen bir gelişim izlemesi. Başından sonuna kadar çok fazla düz çizgide ilerliyor. Bu da ilerleyen zamanlarda sıkıcı olma ihtimalini ortaya çıkarıyor. Bu kadar yüksek bir fiyat verip de dümdüz bir çiçek kokusu almak ne kadar mantıklı bilemiyorum. Yine biraz fazla abartılmış bir niche parfüm olarak görüyorum Carnal Flower’ı.


Parfüm uzmanı Luca Turin kitabında Carnal Flower’a beş üzerinden dört yıldız vermiş. “Pırıltılı çiçeksi” olarak sınıflandırmış. Oldukça olumlu şeyler söylemiş. Parfümü çok zengin ve lüks bulmuş. 1980’lerin klasikleşmiş kadın parfümlerinden Givenchy – Ysatis ve Rochas – Byzance’ye benzetmiş.      

Parfümün tasarımını daha çok ana akım markalar için çalışan ünlü burun Dominique Ropion yapmış. Ayrıca Ropion, Malle’nin başka parfümlerine de imza atmış. Parfümün mükemmel konsantrasyonuna ulaşmak için iki sene üzerinde çalışıldığı söyleniyor tasarımcısı tarafından. Ayrıca içeriğinde en fazla sümbülteber barındıran parfümlerden birisiymiş.


Carnal Flower oldukça güçlü ve yoğun bir parfüm. Onun için dikkatli kullanmanız gerekebilir. Unisex olarak sunulsa da bir erkeğe uyacak gibi durmuyor. Tam bir ilkbahar kokusu. Hatta yazın bile kullanılabilir. Zaten tam “Bahar Çiçekleri” gibi kokuyor. Yani eğer almak istiyorsanız bu bahar aylar tam zamanı.

Artıları:
+ Sonlarındaki koku fena değil.
+ Yüksek kaliteli bir çiçek parfümü.
+ Çok güçlü yapısı ile etrafta iz bırakan parfümlerden.

Eksileri:
- Başlangıcı ve orta notaları benim için fazla çiçeksi.
- Neredeyse hiç değişmeyen kokusu daha ilginç olabilirmiş.
- Oldukça yüksek fiyatı. Almadan önce denemek şart.

Koku Güzelliği:10/7

29 Nisan 2012 Pazar

Cartier – Eau de Cartier (2001)



Cartier – Eau de Cartier (2001) Markanın unisex parfümlerinden.

İnsan oğlunun binlerce yıllık gelişim süreci içinde değişmeyen bazı olgular olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birisi de bazı şeylere atfettikleri değer. Mesela baharat yolunun faal olarak kullanıldığı yıllarda en önemli ticaret malzemelerinin ipek, tuz ve baharat olduğunu söyleyebiliriz. Eski Türklerde ise atlara verilen büyük önemi sanırım bilmeyenimiz yoktur. Tıpkı eski Araplar toplumları için devenin önemi gibi.

Rönesans hareketlerinden sonra büyük bir uyanış yaşayan Avrupa kıtası, gelişen sanayisi için gözünü dünyanın diğer ülkelerine dikmişti. Küçücük Portekiz’in bile o zamanların en büyük gemi filolarından birine sahip olması ve denizcilikte çok ilerlemeleri bir gerekliliğin sonucuydu. Avrupa kıtası artık kabına sığmıyordu.

Bu büyük dışa açılımın sonucunda Avrupalılar dünyanın bir çok farklı ülkesini keşfetmeye ve oralardaki zenginlikleri kendi ülkelerine taşımaya başladılar. Sömürgecilik faaliyetlerinden sonra artık ekonomisi iyice gelişen Avrupa’da sanayi devrimi yapılacaktı ilerleyen yıllarda. Fakat dünyayı keşfetmeye çıkan İspanyol denizciler, gidecekleri yerlerde bulacakları altınların hayali ile yaşıyorlardı. Bunun sonucunda ne yazık ki Güney Amerika kıtasına ayak bastılar ve oraların bütün hazinelerini vahşice bir hırsla aldılar. Yerli halkı ise acı bir son bekliyordu.

Avrupa, akan bu büyük ganimetler sayesinde (altın, gümüş, değerli taşlar) hem ülkelerin ekonomilerini düzeltiyordu hem de bir farkındalık yaratıyordu. Değerli mücevherler Avrupa burjuvasının bedenlerini süslerken, bu madenlere olan ilgiyi de arttırıyordu. Altın, pırlanta, elmas, zümrüt, yakut gibi toprak altında milyonlarca yılda oluşan bu madenler, artık çok yüksek fiyatlara alınıp satılıyordu. Ve bu değerli mücevher ticaretini daha çok Yahudi kökenli tüccarlar yapıyorlardı.    


1847 yılında ise Louis-François Cartier, ustası Adolphe Picard'ın Paris'te 29 Montorgueil Sokağı'nda bulunan atölyesini devraldı. Bina ve çalışma alanlarını giderek büyüttü ve 1853 yılında özel bir müşteri kitlesine hitap etmeye başladı. Sıkıntılı bir dönemin ardından, Paris yeniden eski şaşaalı ve ışıltılı günlerine geri dönmüştü artık. 1899 yılında, kurucunun oğlu olan Alfred Cartier, Paris'in zarafet ve lüks hayatının kalbinde yer alan 13 Rue de la Paix'i firmanın yeni prestijli adresi olarak belirledi. Paris'in en pahalı sokaklarından biri olan bu sokak, zarif ve şık bir bayanın satın almak isteyebileceği her şeyi sunan bir hazineydi. Diğer mücevheratçılar, çok geçmeden Cartier'i örnek alıp Rue de la Paix'e ve yakınlardaki Place Vendome'a taşındılar. Böylece Paris'in bu bölgelerini uluslararası mücevherciliğin merkezi yaptılar.

1900’lü yılların hemen başında Galler prensi 7. Edward’ın taç giyme töreni için hazırlıklar yapan İngiliz bürokrasisinin talepleri üzerine İngiltere’de de mağaza açarlar. Galler prensi Cartier markasını “Kralların mücevhercisi, mücevhercilerin kralı” ilan eder. Böylece Cartier dünyanın en prestijli mücevhercilerinden oluvermiştir.


Aynı Van Cleef & Arpels ve Bulgari gibi mücevhercilerin yaptığına benzer şekilde Cartier’de parfüm işine girmiş. İlk parfümlerini 1981 yılında piyasaya sürmüşler. Şimdiye kadar 50 civarında parfüme imza atmışlar. Bugün inceleyeceğim ise Cartier’in çok bilinmeyen bir unisex parfümü. Aromatik turunçgil olarak sınıflandırılmış. Bence turunçgil-çiçeksi bir yapıya sahip.

Parfümü ilk sıktığımda tam bir turunçgil patlaması yaşanıyor diyebilirim. Daha çok lezzetli, doğal bir portakal gibi. Açıklanan üst notalarına baktığımda yuzu ve bergamot görünüyor. Bergamot olamayacağına göre bu koku yuzu denen bir tür Japon greyfurtundan geliyor. Oldukça tatlı ve lezzetli bir başlangıcı var. Gayet güzel diyebilirim açılış için. Orta notalarda bu portakala çiçekler ekleniyor. Fakat öyle çok kadınsı ve baygın kokan çiçekler değil. Muhtemelen parfümün unisex karekteri pekiştirmek için kullanılmış çiçekler. Bu kısımda fena değil. Turunçgil-çiçek birlikteliği şeklinde devam ederken alt notalara geçiliyor. Niye geçiliyor ki. O mis gibi koku bu sefer yapaylık sınırında dolaşan bir ambere dönüşüyor. Hafiften de turunçgiller destek veriyor ambere. Ama pek hoşuma gitmedi sonları. Keşke daha güzel olabileseymiş.


Eau de Cartier için kolaylıkla turunçgil ve çiçeklerden oluşan bir kompozisyon diyebilirim. Turunçgiller çok güzel. Hatta biraz Hermes – Un Jardin Sur Le Nil’e benzettim. Orta notalarda fena değilken alt notalarda iş biraz bozuluyor. O duru, sakin ve kibar koku gidip, yerine biraz zorlama bir koku geliyor. Başları ne kadar güzelse sonları da  o kadar başarız bence. Alt notalarında muhtemelen İso E Super kullanımından kaynaklanan bir sorun var. Keşke hiç kullanılmasaymış.

Eau de Cartier bence güzel sayılabilecek bir kokuya sahip. Evet hayatınızın kokusu olmayacak belki. Ya da çok iddialı bir parfüm değil. Ama dinginliği ve kalitesi size kendisine çekebilir. Fakat parfümün önemli eksiklerinden birisi farkedilirliği oldukça zayıf. Bu durumu da dikkate almanızı tavsiye ederim. Eğer yumuşak, çok hafif, rafine bir parfüm arıyorsanız Eau de Cartier’e şans verebilirsiniz.

Eau de Cartier unisex olarak piyasaya sunulmuş. Şöyle bir genelini düşündüğümde çok doğru bir karar vermişler. Herkese uyabilecek bir yapısı var. Daha çok 30 yaş ve altındaki arkadaşların kullanması için daha uygun gibime geldi. Kokusunun tasarımını Christine Nagel yapmış. İlkbahar-yaz mevsiminde kullanmak daha iyi sonuçlar verecektir.

Artıları:
+ Başlangıcındaki turunçgiller gayet güzel.
+ Sonlarını saymazsam çok sakin, duru bir yapısı var.
+ Genel olarak herkesin sevebileceğini düşünüyorum.

Eksileri:
- Sonlarını pek başarılı bulmadım.
- Farkedilirliği oldukça zayıf.

Koku Güzelliği:10/7


26 Nisan 2012 Perşembe

Creed – Millesime Imperial (1995)



Creed – Millesime Imperial (1995) Markanın unisex parfümlerinden.

Pierce Brosnan, Harrison Ford, Nikki Taylor, Eva Herzigova, Andrew Agassi, Sean Combs (P. Diddy), Usher, Carson Kressley, Glenn Close, Jennifer Lopez, Justin Timberlake…

“İyi de parfüm merakı bu arkadaşların bir çoğunu tanıyoruz, sadede gel” dediğinizi duyar gibiyim. Yukarıdaki isimleri birleştiren ortak nokta tahmin edebileceğiniz üzere bir parfüm.

Nisan ayının sonlarına doğru geldiğimiz şu günlerde neyse ki havalar da çok sıcak. Özellikle son bir haftadır iyice yükselen dereceler, artık “ilkbahar-yaz mevsimine uygun parfümleri incelemeye başlamalı mıyım” sorusunu sormama sebep oluyor. Madem güneş o güzelim yüzünü gösterdi ve baharın benzersiz güzelliklerini yaşamaya başladık, o zaman ağır, yoğun ve keskin kışlık parfümlerden biraz sıyrılıp, ferah kokulara yavaş yavaş geçeyim diyorum. Tabiki arada sırada yine sonbahar-kış mevsimine yakın duran parfümlere yer vereceğim. Yani “ilkbahar moduna” geçmeye başlıyorum diyebilirim.

Creed markasının önemini ve konumunu Bois du Portugal incelememde anlatmıştım. Aynı şeylerden bahsetmeyi lüzumsuz görüyorum. Bugün incelemesini vereceğim parfümün müzik, spor ve sinema dünyasından oldukça seveni varmış. En azından Creed bize böyle söylüyor. Onların yalancısıyım.


İmperial uzun zamandır merak ettiğim parfümlerdendi. Havaların da biraz ısınmasıyla artık durduğu yerden çıkarıp kendisine şans vermek istedim. İsminin başındaki Millesime ifadesini daha önce açıklamıştım. Creed kendi parfümlerini Millesime olarak sınıflandırıyor. Yani adeta “ben diğer markalara benzemem” demek istiyor. Imperial markanın resmi sitesinde “Universal” parfümlerden birisi olarak gösterilmiş. Buradaki “evrensel” terimi ile unisex denilmek istenmiş olabilir. Zaten Imperial hem kadınlar hem de erkeklerin kullanımı için düşünülmüş.

İmperial, odunsu-çiçeksi-misk olarak, kendi sitelerinde ise turunçgil-marine olarak sınıflandırılmış. Başlangıcında hafif turunçgiller sizi karşılıyor. Açıklanan üst notalarına baktığımda mandalina ve amalfi limonu görünüyor. Muhtemelen bu iki kokunun birleşiminden oluşuyor üst notalar. Fena bir açılış değil. Hoşuma gitti diyebilirim. Ama harika da değil.

Kısa bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Burada koku rengi çok değişmeden devam ediyor. Fakat bu kısımda meyveler devreye giriyor. Kavuna benziyor. Bazı yorumcular karpuza benzetmiş. Turunçgillerde bu meyveye destek veriyor. Yani orta notalar turunçgil-meyve karşımı diyebilirim. Alt notalara gelindiğinde ise kokusu yine büyük değişimler göstermiyor. Yazlık parfümlerin vazgeçilmez alt notalarından olan misk burada da kendisini gösteriyor. Hala turunçgil-meyveli his devam ediyor. Yani özetle: Turunçgil (ağırlık mandalina-portakal), biraz limon, meyveler (kavun-karpuz benzeri) ve miskten oluşuyor kokumuz.

Bu kadar ünlü şahsiyet kullandığına göre vardır bir kerameti diyebilirmiyiz? Pek sanmıyorum. Daha önceleri okuduğum yorumlarda kafamda oluşturduğum İmperial parfümünün hayali farklıydı. Ben daha güzel bir turunçgil ve kavun kullanımı bekliyordum. Buradaki durum ise bence ortalama bir meyveli kokuya sahip. Demek ki yine kafamda oluşturduğum ile gerçek dünya birbirini tutmadı. Yani şunu demek istiyorum. Çok daha ilginç, lezzeli ve mis gibi kokan bir parfüm bekliyordum. Bu anlamda biraz hayal kırıklığı oldu. Çünkü beklentim biraz fazlaydı. Artık kafamdaki beklenti çıtamı değiştirmeliyim belki de.


Bana sıradan bir turunçgil-meyveli kombinasyondan daha fazla bir şey veremedi Imperial. Biraz fazla abartılmış bir parfüm olduğunu anlıyorum. Hele ki 75 ml.lik şişesine 200 dolardan fazla bir parayı hak ediyor mu? Benim açımdan kesinlikle hayır. Yani herhangi bir maddi sorunum olmasa bile İmperial’i alıp kullanacağımı sanmıyorum. Sıcak yaz günlerinde kullanılması daha iyi sonuçlar verecektir.

Parfümü Creed evinin altıncı jenerasyonundan Ervin Creed bizzat tasarlamış. Bir iki yerde İmperial’in Suudi Arabistan kralı Faysal için tasarlandığını, hatta kralın en sevdiği parfüm olduğu yazıyor. Ne kadar doğrudur bilemiyorum.


Luca Turin kitabında İmperial’a beş üzerinden iki yıldız vermiş. Metalik-turunçgil olarak sınıflandırmış ve kokusunu markanın en popüler parfümü Green Irish Tweed’e benzetmiş. Hiç aklıma gelmemişti ama Turin gerçekten haklı. Biraz benziyor GIT’e.

İmperial unisex olarak piyasaya sürülmüş. Hem erkekler hem de kadınlar rahatlıkla kullanabilir. İlkbahar-yaz için daha uygun. 30 yaş ve altındaki arkadaşlara uyacak gibi görünüyor. Daha üst yaş gruplarına pek gitmez diye düşünüyorum.

Artıları:
+ Eğer bolca meyveli bir parfüm arıyorsanız deneyebilirsiniz.

Eksileri:
- Orta notalarındaki kavun-karpuz benzeri kokuyu başarılı bulmadım.
- Farkedilirliği düşük.
- Yüksek fiyatını hak ettiğini düşünmüyorum.

Koku Güzelliği:10/6.5