29 Nisan 2012 Pazar

Cartier – Eau de Cartier (2001)



Cartier – Eau de Cartier (2001) Markanın unisex parfümlerinden.

İnsan oğlunun binlerce yıllık gelişim süreci içinde değişmeyen bazı olgular olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birisi de bazı şeylere atfettikleri değer. Mesela baharat yolunun faal olarak kullanıldığı yıllarda en önemli ticaret malzemelerinin ipek, tuz ve baharat olduğunu söyleyebiliriz. Eski Türklerde ise atlara verilen büyük önemi sanırım bilmeyenimiz yoktur. Tıpkı eski Araplar toplumları için devenin önemi gibi.

Rönesans hareketlerinden sonra büyük bir uyanış yaşayan Avrupa kıtası, gelişen sanayisi için gözünü dünyanın diğer ülkelerine dikmişti. Küçücük Portekiz’in bile o zamanların en büyük gemi filolarından birine sahip olması ve denizcilikte çok ilerlemeleri bir gerekliliğin sonucuydu. Avrupa kıtası artık kabına sığmıyordu.

Bu büyük dışa açılımın sonucunda Avrupalılar dünyanın bir çok farklı ülkesini keşfetmeye ve oralardaki zenginlikleri kendi ülkelerine taşımaya başladılar. Sömürgecilik faaliyetlerinden sonra artık ekonomisi iyice gelişen Avrupa’da sanayi devrimi yapılacaktı ilerleyen yıllarda. Fakat dünyayı keşfetmeye çıkan İspanyol denizciler, gidecekleri yerlerde bulacakları altınların hayali ile yaşıyorlardı. Bunun sonucunda ne yazık ki Güney Amerika kıtasına ayak bastılar ve oraların bütün hazinelerini vahşice bir hırsla aldılar. Yerli halkı ise acı bir son bekliyordu.

Avrupa, akan bu büyük ganimetler sayesinde (altın, gümüş, değerli taşlar) hem ülkelerin ekonomilerini düzeltiyordu hem de bir farkındalık yaratıyordu. Değerli mücevherler Avrupa burjuvasının bedenlerini süslerken, bu madenlere olan ilgiyi de arttırıyordu. Altın, pırlanta, elmas, zümrüt, yakut gibi toprak altında milyonlarca yılda oluşan bu madenler, artık çok yüksek fiyatlara alınıp satılıyordu. Ve bu değerli mücevher ticaretini daha çok Yahudi kökenli tüccarlar yapıyorlardı.    


1847 yılında ise Louis-François Cartier, ustası Adolphe Picard'ın Paris'te 29 Montorgueil Sokağı'nda bulunan atölyesini devraldı. Bina ve çalışma alanlarını giderek büyüttü ve 1853 yılında özel bir müşteri kitlesine hitap etmeye başladı. Sıkıntılı bir dönemin ardından, Paris yeniden eski şaşaalı ve ışıltılı günlerine geri dönmüştü artık. 1899 yılında, kurucunun oğlu olan Alfred Cartier, Paris'in zarafet ve lüks hayatının kalbinde yer alan 13 Rue de la Paix'i firmanın yeni prestijli adresi olarak belirledi. Paris'in en pahalı sokaklarından biri olan bu sokak, zarif ve şık bir bayanın satın almak isteyebileceği her şeyi sunan bir hazineydi. Diğer mücevheratçılar, çok geçmeden Cartier'i örnek alıp Rue de la Paix'e ve yakınlardaki Place Vendome'a taşındılar. Böylece Paris'in bu bölgelerini uluslararası mücevherciliğin merkezi yaptılar.

1900’lü yılların hemen başında Galler prensi 7. Edward’ın taç giyme töreni için hazırlıklar yapan İngiliz bürokrasisinin talepleri üzerine İngiltere’de de mağaza açarlar. Galler prensi Cartier markasını “Kralların mücevhercisi, mücevhercilerin kralı” ilan eder. Böylece Cartier dünyanın en prestijli mücevhercilerinden oluvermiştir.


Aynı Van Cleef & Arpels ve Bulgari gibi mücevhercilerin yaptığına benzer şekilde Cartier’de parfüm işine girmiş. İlk parfümlerini 1981 yılında piyasaya sürmüşler. Şimdiye kadar 50 civarında parfüme imza atmışlar. Bugün inceleyeceğim ise Cartier’in çok bilinmeyen bir unisex parfümü. Aromatik turunçgil olarak sınıflandırılmış. Bence turunçgil-çiçeksi bir yapıya sahip.

Parfümü ilk sıktığımda tam bir turunçgil patlaması yaşanıyor diyebilirim. Daha çok lezzetli, doğal bir portakal gibi. Açıklanan üst notalarına baktığımda yuzu ve bergamot görünüyor. Bergamot olamayacağına göre bu koku yuzu denen bir tür Japon greyfurtundan geliyor. Oldukça tatlı ve lezzetli bir başlangıcı var. Gayet güzel diyebilirim açılış için. Orta notalarda bu portakala çiçekler ekleniyor. Fakat öyle çok kadınsı ve baygın kokan çiçekler değil. Muhtemelen parfümün unisex karekteri pekiştirmek için kullanılmış çiçekler. Bu kısımda fena değil. Turunçgil-çiçek birlikteliği şeklinde devam ederken alt notalara geçiliyor. Niye geçiliyor ki. O mis gibi koku bu sefer yapaylık sınırında dolaşan bir ambere dönüşüyor. Hafiften de turunçgiller destek veriyor ambere. Ama pek hoşuma gitmedi sonları. Keşke daha güzel olabileseymiş.


Eau de Cartier için kolaylıkla turunçgil ve çiçeklerden oluşan bir kompozisyon diyebilirim. Turunçgiller çok güzel. Hatta biraz Hermes – Un Jardin Sur Le Nil’e benzettim. Orta notalarda fena değilken alt notalarda iş biraz bozuluyor. O duru, sakin ve kibar koku gidip, yerine biraz zorlama bir koku geliyor. Başları ne kadar güzelse sonları da  o kadar başarız bence. Alt notalarında muhtemelen İso E Super kullanımından kaynaklanan bir sorun var. Keşke hiç kullanılmasaymış.

Eau de Cartier bence güzel sayılabilecek bir kokuya sahip. Evet hayatınızın kokusu olmayacak belki. Ya da çok iddialı bir parfüm değil. Ama dinginliği ve kalitesi size kendisine çekebilir. Fakat parfümün önemli eksiklerinden birisi farkedilirliği oldukça zayıf. Bu durumu da dikkate almanızı tavsiye ederim. Eğer yumuşak, çok hafif, rafine bir parfüm arıyorsanız Eau de Cartier’e şans verebilirsiniz.

Eau de Cartier unisex olarak piyasaya sunulmuş. Şöyle bir genelini düşündüğümde çok doğru bir karar vermişler. Herkese uyabilecek bir yapısı var. Daha çok 30 yaş ve altındaki arkadaşların kullanması için daha uygun gibime geldi. Kokusunun tasarımını Christine Nagel yapmış. İlkbahar-yaz mevsiminde kullanmak daha iyi sonuçlar verecektir.

Artıları:
+ Başlangıcındaki turunçgiller gayet güzel.
+ Sonlarını saymazsam çok sakin, duru bir yapısı var.
+ Genel olarak herkesin sevebileceğini düşünüyorum.

Eksileri:
- Sonlarını pek başarılı bulmadım.
- Farkedilirliği oldukça zayıf.

Koku Güzelliği:10/7


26 Nisan 2012 Perşembe

Creed – Millesime Imperial (1995)



Creed – Millesime Imperial (1995) Markanın unisex parfümlerinden.

Pierce Brosnan, Harrison Ford, Nikki Taylor, Eva Herzigova, Andrew Agassi, Sean Combs (P. Diddy), Usher, Carson Kressley, Glenn Close, Jennifer Lopez, Justin Timberlake…

“İyi de parfüm merakı bu arkadaşların bir çoğunu tanıyoruz, sadede gel” dediğinizi duyar gibiyim. Yukarıdaki isimleri birleştiren ortak nokta tahmin edebileceğiniz üzere bir parfüm.

Nisan ayının sonlarına doğru geldiğimiz şu günlerde neyse ki havalar da çok sıcak. Özellikle son bir haftadır iyice yükselen dereceler, artık “ilkbahar-yaz mevsimine uygun parfümleri incelemeye başlamalı mıyım” sorusunu sormama sebep oluyor. Madem güneş o güzelim yüzünü gösterdi ve baharın benzersiz güzelliklerini yaşamaya başladık, o zaman ağır, yoğun ve keskin kışlık parfümlerden biraz sıyrılıp, ferah kokulara yavaş yavaş geçeyim diyorum. Tabiki arada sırada yine sonbahar-kış mevsimine yakın duran parfümlere yer vereceğim. Yani “ilkbahar moduna” geçmeye başlıyorum diyebilirim.

Creed markasının önemini ve konumunu Bois du Portugal incelememde anlatmıştım. Aynı şeylerden bahsetmeyi lüzumsuz görüyorum. Bugün incelemesini vereceğim parfümün müzik, spor ve sinema dünyasından oldukça seveni varmış. En azından Creed bize böyle söylüyor. Onların yalancısıyım.


İmperial uzun zamandır merak ettiğim parfümlerdendi. Havaların da biraz ısınmasıyla artık durduğu yerden çıkarıp kendisine şans vermek istedim. İsminin başındaki Millesime ifadesini daha önce açıklamıştım. Creed kendi parfümlerini Millesime olarak sınıflandırıyor. Yani adeta “ben diğer markalara benzemem” demek istiyor. Imperial markanın resmi sitesinde “Universal” parfümlerden birisi olarak gösterilmiş. Buradaki “evrensel” terimi ile unisex denilmek istenmiş olabilir. Zaten Imperial hem kadınlar hem de erkeklerin kullanımı için düşünülmüş.

İmperial, odunsu-çiçeksi-misk olarak, kendi sitelerinde ise turunçgil-marine olarak sınıflandırılmış. Başlangıcında hafif turunçgiller sizi karşılıyor. Açıklanan üst notalarına baktığımda mandalina ve amalfi limonu görünüyor. Muhtemelen bu iki kokunun birleşiminden oluşuyor üst notalar. Fena bir açılış değil. Hoşuma gitti diyebilirim. Ama harika da değil.

Kısa bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Burada koku rengi çok değişmeden devam ediyor. Fakat bu kısımda meyveler devreye giriyor. Kavuna benziyor. Bazı yorumcular karpuza benzetmiş. Turunçgillerde bu meyveye destek veriyor. Yani orta notalar turunçgil-meyve karşımı diyebilirim. Alt notalara gelindiğinde ise kokusu yine büyük değişimler göstermiyor. Yazlık parfümlerin vazgeçilmez alt notalarından olan misk burada da kendisini gösteriyor. Hala turunçgil-meyveli his devam ediyor. Yani özetle: Turunçgil (ağırlık mandalina-portakal), biraz limon, meyveler (kavun-karpuz benzeri) ve miskten oluşuyor kokumuz.

Bu kadar ünlü şahsiyet kullandığına göre vardır bir kerameti diyebilirmiyiz? Pek sanmıyorum. Daha önceleri okuduğum yorumlarda kafamda oluşturduğum İmperial parfümünün hayali farklıydı. Ben daha güzel bir turunçgil ve kavun kullanımı bekliyordum. Buradaki durum ise bence ortalama bir meyveli kokuya sahip. Demek ki yine kafamda oluşturduğum ile gerçek dünya birbirini tutmadı. Yani şunu demek istiyorum. Çok daha ilginç, lezzeli ve mis gibi kokan bir parfüm bekliyordum. Bu anlamda biraz hayal kırıklığı oldu. Çünkü beklentim biraz fazlaydı. Artık kafamdaki beklenti çıtamı değiştirmeliyim belki de.


Bana sıradan bir turunçgil-meyveli kombinasyondan daha fazla bir şey veremedi Imperial. Biraz fazla abartılmış bir parfüm olduğunu anlıyorum. Hele ki 75 ml.lik şişesine 200 dolardan fazla bir parayı hak ediyor mu? Benim açımdan kesinlikle hayır. Yani herhangi bir maddi sorunum olmasa bile İmperial’i alıp kullanacağımı sanmıyorum. Sıcak yaz günlerinde kullanılması daha iyi sonuçlar verecektir.

Parfümü Creed evinin altıncı jenerasyonundan Ervin Creed bizzat tasarlamış. Bir iki yerde İmperial’in Suudi Arabistan kralı Faysal için tasarlandığını, hatta kralın en sevdiği parfüm olduğu yazıyor. Ne kadar doğrudur bilemiyorum.


Luca Turin kitabında İmperial’a beş üzerinden iki yıldız vermiş. Metalik-turunçgil olarak sınıflandırmış ve kokusunu markanın en popüler parfümü Green Irish Tweed’e benzetmiş. Hiç aklıma gelmemişti ama Turin gerçekten haklı. Biraz benziyor GIT’e.

İmperial unisex olarak piyasaya sürülmüş. Hem erkekler hem de kadınlar rahatlıkla kullanabilir. İlkbahar-yaz için daha uygun. 30 yaş ve altındaki arkadaşlara uyacak gibi görünüyor. Daha üst yaş gruplarına pek gitmez diye düşünüyorum.

Artıları:
+ Eğer bolca meyveli bir parfüm arıyorsanız deneyebilirsiniz.

Eksileri:
- Orta notalarındaki kavun-karpuz benzeri kokuyu başarılı bulmadım.
- Farkedilirliği düşük.
- Yüksek fiyatını hak ettiğini düşünmüyorum.

Koku Güzelliği:10/6.5

24 Nisan 2012 Salı

Calvin Klein – Euphoria Men (2006)



Calvin Klein – Euphoria Men (2006) Markanın erkek parfümlerinden.

Kot pantolon, takım elbise, saat, çanta, takı iç giyim, parfüm… Calvin Klein deyince aklınıza hangisi geliyor? Bu soruya doğal olarak herkes kendi penceresinden bakarak cevap verecektir. Kimisi takım elbisenin hayalini kurarken, kimisi saatlere ilgi duyacaktır. Bizim gibi parfüm severlerin cevabı ise sanırım gayet net.

Amerika merkezli moda devlerinden Calvin Klein’in parfümleri etkili pazarlama yöntemleri kullanılarak bir çok kişiye ulaşıyor. Hatta büyük kozmetik mağazalarındaki satış görevlileri popüler parfümleri size tavsiye ediyor. Daha siz “yok istemiyorum” demeye kalmadan “ama bu yeni çıktıııı” diyerek üzerinize bir Calvin Klein yada Hugo Boss parfümünü sıkıyorlar. Her yeni çıkan parfümün güzel olma ihtimali olmadığı gibi, her popüler parfümün de kaliteli olmama ihtimali var. Sanırım artık bunun bilincine varılması gerekiyor. Buradan günde on iki saate yakın ayakta durmaya mecbur bırakılan mağaza çalışanı arkadaşlarımızı rencide etmek değil amacım. Onlar muhtemelen prim de aldıkları için size bir parfüm satmak isteyeceklerdir. Önemli olan bizim gibi parfüm alıcılarının bilinçli olmaları.

Hatırladığım kadarıyla Calvin Klein’in Euphoria isimli parfümünün ilk olarak kadın versiyonu çıkarıldı. O zamanlar alışveriş merkezlerindeki parfüm mağazalarının bir çoğunda üzerinize Euphoria sıkmak için dolaşan arkadaşlar vardı. Eee bu kadar agresif pazarlama yapılması satışlara da bir etki ediyordur muhtemelen. Yine hatırladığım kadarıyla bende bir denemiştim Euphoria’nın kadın versiyonunu. Hatta oldukça beğenmiştim. Fakat nasıl kokar diye sorarsanız çok bir şey kalmamış aklımda.


Kadın versiyonundan bir yıl sonra Euphoria’nın erkek kokusu da çıktı. Başlarda yeni bir parfüm de olmanın avantajıyla oldukça ilgi görmüştü. Fakat aradan geçen zaman içinde çok büyük bir hit olamayacağı anlaşıldı Euphoria Men’in. En azından benim açımdan öyle.

Parfümümüz aromatik odunsu olarak sınıflandırılmış. Çok da doğru bir sınıflandırma olmuş. İlk sıkıldığında turunçgiller sizi karşılıyor. Çok özelliği olmayan, ortalama bir başlangıç. Bir çok parfümde karşımıza çıkabilecek gibi. Bir süre sonra orta notalara geçiliyor. Burada turunçgil azalırken vasat bir meyveli-odunsu koku ortaya çıkıyor. Yapay meyveler (özellikle kavun-karpuz benzeri) ve aromatik odunsu notalar ağırlıkta. Orta notaları pek sevmedim. Kalite hissiyatı ve koku güzelliği anlamında sınıfta kalıyor bence. Alt notalarda ise aromatik odunsu notalara sanki biraz baharatlar ekleniyor. Bu kısım da etkileyici değil. Daha fazla ne diyebilirim ki.


Euphoria Men, bir başka hayal kırıklığı yaratan Calvin Klein parfümü olarak koku hafızamdaki yerini alıyor. Bir kere başından sonuna kadar  neredeyse hiç değişmiyor kokusu. Yahu insan biraz farklı bir şeyler yapar. Yok. İkinci olarak baştan sona bariz bir yapaylık hissediliyor. Ne turunçgiller, ne meyveler, ne odunsu notalar mis gibi doğal kokmuyor. Bu yapaylık da bir süre sonra sinir bozucu hale geliyor. Üçüncü olarak kalite hissiyatı anlamında çok vasat. Hatta epeydir bu kadar zorlama ve sıradan bir parfüm denediğimi hatırlamıyorum. Hiçbir yaratıcılığı olmayan, parfüm dünyasına yeni hiçbir şey katmayan, sırf bolca satılsın diyerekten üretilmiş bir arkadaş olarak görüyorum Euphoria Men’i.

Tamam anlıyorum Calvin Klein ticari bir yapı ve her zaman daha fazla nasıl kar ederimin hesabını yapıyor. Bunun içinde kaliteden biraz ödün verip, herkesin sevebileceği bir parfüm yapmaya çalışıyorlar. Ama be kardeşim bari işi bu kadar sulandırmayın. Bizim de vaktimizi almayın.


Parfüm kritikçisi Luca Turin, kitabında bu parfüme beş üzerinden sadece bir yıldız vermiş. Yani çok başarısız bulmuş desek yeridir. Zaten bu parfümü alıp, paranızı çöpe atmayın minvalinde şeyler yazmış. Valla bu sefer katılıyorum Turin’e. Bravo üstat.

İşin komik tarafı Euphoria’nın farkedilirliği de zayıf. Yani sıkıp sıkmadığınızı anlayamıyorsunuz. İlkbahar-yaz aylarında kullanmak daha uygun olacaktır. 25 yaş ve altındaki genç arkadaşlar deneseler daha iyi olur. Biraz fazla “genç işi” gibi görünüyor. Denemeden almayın dememe sanırım gerek yok.

Artıları:
+ Parfümlerin dünyasına ilk defa adım atacaklar için bir başlangıç olabilir.

Eksileri:
- Yapaylık her kademede hissediliyor.
- Vasat kalite hissi.
- Farkedilirliği zayıf.
- Onlarca örneğine rastlanabilecek kokusu.

Koku Güzelliği:10/5

21 Nisan 2012 Cumartesi

Lubin – İdole (2005)


Lubin – İdole (2005) Markanın erkek parfümlerinden.

Dünya tarihinin dönüm noktalarından birisi diyebiliriz Fransız Devrimi için. 18. yüzyıldan itibaren Avrupa kıtasında başlayan Aydınlanma düşüncesi, akla, deneye, pozitif bilimlere kapılarını açmıştı. Kilisenin halk ve devletin üzerindeki bunaltıcı etkisi kırılmaya başlamıştı. 1789 yılında ise insanlık tarihinin kırılma anlarından birisi yaşandı ve Fransa halkı kraliyete karşı isyan bayrağı açtı. Ve artık kralı tanımıyorlardı. Yayınladıkları “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi” ile adeta cumhuriyet rejiminin temelleri atılıyordu.

                   Fransız ihtilali sürecinde yayınlanan ve 17 maddeden oluşan İnsan Hakları Bildirisi. 

Dünyaya milliyetçilik akımının yayılmasını ve kökleşmesini sağlayan bu büyük devrimin merkezi Fransa da ise artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. İhtilalden sadece dokuz yıl sonra yani 1798’de Pierre François Lubin isimli bir adam sessiz sedasız kendini işini kurmaya karar verir. Lubin markasının temelleri Fransa’da işte böyle atılır. Yani karşımızda dünyanın en eski parfüm markalarından birisi var.


Fransa ve Avrupa yüksek sosyetesinin 1800’lü yıllardaki en çok tercih ettikleri marka olan Lubin, 1830’lu yıllarda Amerika kıtasına ihraç edilmeye başlandı. Böylece “küresel” diyebileceğimiz bir yapıya kavuştu. Bugün artık onlarca lüks markanın arasında kendisini çok fazla gösteremese de, Lubin’in tarihi Fransa cumhuriyet tarihi ile paralellik arz ediyor diyebiliriz.

Bu kısa bilgilenmeden sonra parfüme geçelim istiyorum. İdole, 2005 yılında piyasaya sürülmüş. Fragrantica’da odunsu-baharatlı olarak sınıflandırılmış. Başlangıcı için bol bol baharatlı diyebilirim. Aromatik baharatlar üst notalardan itibaren burnunuzu okşuyor. Karanfil benzeri baharatlara sanki biraz da nanemsi-mentol eşlik ediyor. Bu şekilde koku çok ilginç hale getirilmiş. Açılışını gayet başarılı buldum. O nanemsi koku üst notaları adeta “ferah” hale getirmiş. Çok keskin değil baharatlar. Sanki tropikal bir hava verilmiş. İlginç bir baharat kullanımı.


Orta notalara doğru baharatlar biraz daha geriye çekilirken neredeyse meyvemsi diyebileceğim tatlı portakal ekleniyor. Yani bu kısım aromatik baharatlar ve turunçgiller diyebilirim. Başlangıcı kadar güzel olmasa da yine de fena değil. Sonlara doğru ise bence parfümün en başarısız tarafı başlıyor. Baharatlar oldukça zayıflarken, deri başrole geçiyor. Fakat karmaşık, ayakları yere basmayan, ne koktuğu anlaşılmayan bir deri. Hafif sentetiklik mevcut. Sıradan ve sıkıcı. Alt notalarını sevmedim ne yazık ki.

İdole’nin başlangıcındaki tropikal baharatları biraz Czech & Speake – Cuba’ya benzettim. Bence parfümün en güzel ve ilgi çekici kısmı. Orta notalarını ise hafiften Serge Lutens – Feminite du Bois’e benzettim. Ama çok büyük benzerlikler var diyemem.


İdole genel olarak baharat merkezli bir parfüm bence. Zaten parfümün resmi tanıtımında da “Afrika’nın egzotik baharatlarından” bahsediliyor. Şişesinin kapağı da Afrika maskelerine benziyor. Bu anlamda Afrika’ya ve oranın egzotik baharatlarına bir gönderme var.

İdole genel olarak başarılı bir parfüm. Sonlardaki vasat deri kullanımını saymazsak, aromatik baharatlı kokuları sevenleri memnun edecek gibi görünüyor. Harikalar yaratmasa da kötü demek acımasızlık olur. Peki bir şişesi alınacak kadar “özel” mi? Muhtemelen hayır. İdole’nin niche parfüm olduğunu ve yüksek fiyatlara satıldığını düşünürsek, denemeden almak çok iyi bir fikir gibi görünmüyor. Ama bir parfüm meraklısı iseniz ve farklı bir baharat kullanımı deneyimi yaşamak isterseniz tavsiye edebilirim.

Parfümün tasarımını genellikle niche markalar için çalışan Olivia Giacobetti gerçekleştirmiş. Şişesinin tasarımı ise çok güzel. Afrika maskelerine benzeyen kapağı ile şişesi koleksiyonerlerinin oldukça ilgisini çekeceğe benziyor. Şişenin tasarımını Serge Mansau yapmış. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak daha uygun olacaktır.

Artıları:
+ Başlangıcı gayet güzel.
+ İlginç bir baharat kullanımı var.

Eksileri:
- Son kısmını sevmedim.
- Deri temasının kullanılması daha özenli olabilirmiş.
- Her yerde bulmak zor. Fiyatı da yüksek.

Koku Güzelliği:10/7