Serge Lutens – Fille en Aiguilles (2009) Markanın başarılı parfümü.
Son yazılarımı takip eden değerli okuyucular artık sadece parfümlerden değil, onları oluşturan olaylardan, geri planlarından da bahsettiğimi farkedeceklerdir. Parfüm merakı blogunun kuru kuru parfüm yorumları yapılan bir yer olmasını istemiyorum açıkçası. Zaman zaman tarihten, sinemadan, edebiyattan bahsediyorum. Yani şu parfüm vanilya kokar, bu parfüm çiçek kokar demekten ziyade, biraz daha içimden gelenleri yazmaya çalışacağım.
Daha önce bahsettim mi hatırlamıyorum ama yabancıların “koku hafizası” dedikleri bir olgu var. Yani bir anlamda zihnimizde kokuların nerede durduğu, bize ne hissettirdikleri yada hayatımızın ilerleyen safhalarına nasıl etki edeceği. Koku hafızamız genellikle çocukluk çağımızda şekillenmeye başlar. Biz küçükken etrafımızda duyduğumuz kokular, gelecekte kullanacağımız parfümleri seçmemizde belki de en önemli gösterge olacak. Çünkü çocuk beyni müthiş bir bilgisayar gibi etrafındaki her olayı, sesi, kokuyu ve görüntüyü kaydediyor. Bu kayıtlar muhtemelen hayatımızın sonraki bölümlerini şekillendiriyor.
Mesela çocukken annemizin pişirdiği ve kokusu bütün eve yayılan zencefilli kekler, hasta olduğumuzda babamızın bize zorla içirdiği öksürük şurupları, dedemizin camiye giderken sakallarına sürdüğü hacı yağları, teyzemizin yaptığı nefis aşureler. Anadolu topraklarının bu zenginlikleri aslında bizim için büyük bir şans. Bir tarafımızın doğu kültürleri ile olan güçlü bağları bu coğrafyada onlarca çeşit baharat ve farklı kokularla tanışmamızı sağlıyor. Cumhuriyet döneminden itibaren ise Batı medeniyeti ile kurmaya çalıştığımız ilişkilerin karşılığında ise o taraftan etkileniyoruz. Yani tam da olması gerektiği gibi. Burada eleştirilecek hiçbir şey yok bana göre.
Şu bir gerçek ki duyu organlarımızın her biri çok önemli ve hayati. Burun ise önemsizmiş gibi görünebilir. Fakat insanın hayatı, doğayı ve etrafındaki dünyayı tanımasında çok önemli bir araç. Artık doğadan kopmuş durumda olan insan, şehirlere yığılmış durumda. Yüksek katlı apartmanlarda sıkış tıkış yaşıyor. Ne doğru dürüst bir ağaç görebiliyor ne de toprağın insanı rahatlatan kokusunu duyabiliyor. Sahi parfüm üreticilerinin son yıllarda toprak kokan parfümler üretmeye çalışmalarını ne ile açıklayabiliriz? Tesadüf mü? Hiç sanmıyorum.
İnsan doğadan ne kadar koparsa o kadar yalnızlaşıyor aslında. Daha hüzünlü oluyor, sinirleniyor, kendisini çıkmazda hissediyor. Ankara’da hayatının bir bölümünü geçirmiş birisi olarak “Büyük Şehirlerin” aslında “Yalnız Şehirler” olduklarını farkediyorsunuz. Yolda yürürken yanınızdan geçen binlerce insanda en az sizin kadar yalnız. Modern insanın çaresizliği mi dersiniz, yoksa şehir hayatının çıkmazı mı? Cevabı her ne olursa olsun beton blokların arasında yetişen ve büyüyen zamane çocuklarına üzülüyorum.
Tam da bu duygular içindeyken bana doğanın o eşsiz ve sınırsız kokularının kapısı açan bir parfümle karşılaşıyorum. Benim için “niche” parfüm dünyasının en önemli isminden geliyor bu eşsiz koku. Serge Lutens bir kez daha beni mutlu etmeyi başarıyor. İçimdeki gizli kalmış duyguları açığa çıkarıyor. Beni çocukluğuma döndürüyor.
Markanın 2009 yılında çıkardığı Fille en Aiguilles, Lutens’in “Black Collection” serisinin bir üyesi. Bu seri 2011 yılı sonu itibariyle altı parfümden oluşuyor. Parfümümüz odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. Artık geçeyim parfümle ilgili detaylara.
Fille en Aiguilles’in başlangıcı keskin ve koyu bir ağaç reçinesi ile gerçekleşiyor. Evet ormandaki çam ağaçlarının gövdelerinin üzerindeki o reçine aynen burada. Hemde çok gerçekçi bir şekilde. Yani çok farklı bir açılışı var. Ne öyle uyduruk bir turunçgil ne de çiçekler gibi üst nota uygulamalarına rastlanmıyor. Çok ilginç. Çok başarılı. Üst notalar benden rahatlıkla geçer not alıyor.
Orta notalar ise tam bir Serge Lutens klasiği sanki. Başlangıçtaki ağaç reçinesine bu sefer tatlı, kuru meyveler ve tatlı baharatlar ekleniyor. Bu kısım adeta şölen gibi. Parfümün en detaylı ve zengin yeri burası. Nefis bir kokusu var orta notaların. Tatlı meyveler ile reçine o kadar güzel harmanlanmış ki sevmemek elde değil. Koklamaya doyamıyorsunuz. Benden tam puan bu bölüme.
Durun daha bitmedi. Serge Lutens sizi öyle kolay bırakır mı? Alt notaları ise benim için çok şaşırtıcı. Orta notalardaki o zengin, derin, karanlık, gösterişli kokudan eser kalmıyor. Son kısımda çok sade bir tütsü-çam ağacı kokusu ile devam ediyor. Fakat bu kısımda parfümün farkedilirliği oldukça düşüyor.
Fille en Aiguilles İngilizceye “Girl in Needles” olarak çevrilmiş. Fransızca bilmediğim için çevirisini tam yapamayacağım. Fakat buradaki “Needle” sanırım “çam iğneleri” anlamında kullanılmış. Zaten parfümün genel yapısı odunsu-çamsı-reçinemsi bir tarzda. Dediğim gibi yanılıyor da olabilirim.
Parfümümüz anlaşılacağı üzere ağaçsı/odunsu bir yapıda. Reçine ve ahşap kokusu her zaman geri planda kendisini hissettiriyor. Tatlı, derin kırmızı meyveler ise bana markanın diğer parfümü “Chergui’yi hatırlattı. Sanırım Serge Lutens bu tür bir meyve kullanımını seviyor. İyiki de öyle yapıyor. Çünkü benim de çok sevdiğim bir tarz bu.
Fille en Aiguilles bana biraz “Ambre Sultan”'daki o odunsu, reçinemsi gizemli hissi de çağrıştıryor. Bu anlamda denediğim Lutens'ler genellkle birbirlerini andırıyorlar. Derin, karanlık, benzersiz, baharatlı, tatlı kırımızı meyveler. Biraz da reçine rahiyası. Bu üç parfüm çok benzemeselerde bende yakın hisler uyandırıyorlar. Fakat Fille en Aiguilles daha hüzünlü ve dramatik bir yerde duruyor.
Biraz daha detaya inmem gerekirse, çam kokulu bir tütsüye derin ve karanlık tatlı kırmızı meyveler ekleyin. İşte Filli en Aiguilles böyle. Bu anlamda hafiften bir Gucci Pour Homme esintisi hissedilmiyor değil. Onun daha meyveli ve dumanlı halini düşünün. Tabiki Gucci Pour Homme'un çok daha kaliteli ve sofistike halini. Fille en Aiguilles’in eleştirebileceğim tek yanı alt notaları. Biraz fazla basit ve düz. Sanırım bu bilinçli bir seçim. Yine de daha ilginç ve zengin olabilirmiş.
Fille en Aiguilles bana Amerikan filmlerinde gördüğümüz karlar içindeki dağ evlerini hatırlatıyor. Çam ormanının içinde tamamen ahşaptan yapılmış bir ev. Dışarıda hafif bir kar yağıyor. Şöminenin karşısına geçip kitabınızı okuyorsunuz. Yanan odunların çıtırtısı ve hafif dumanı, evin duvarlarında kullanılan ağaçlar ile birleşiyor. Meyve hissi daha çok olan kaliteli bir kırmızı şarap içiyorsunuz. Daha ne isteyebilirsiniz ki?
Şimdi de İskoçya’dayız. Başrolünü Mel Gibson’un oynadığı ve sinema tarihinin en iyi filmlerinden kabul edilen Braveheart’ın çekildiği ormanlardayız. Doğanın bütün güzelliklerini sergilediği bu müthiş coğrafyada dolaşıyoruz. Sanki etrafımızı filmden çıkıp gelmiş askerler saracak. Bir kez daha tabiatın o inanılmaz güzelliklerine hayran oluyoruz. Etraftan gelen o mis gibi ağaç reçinesi ve çam kozalakları kokuları bizi kendimizden geçiriyor.
Fille en Aiguilles EDP (Eau de Parfum) konsantrasyonunda. Bu durum tabiki kalıcılığına olumlu etki yapmış. Fakat farkedilirliği markanın diğer modelleri Ambre Sultan ve Chergui kadar yüksek değil. Daha dingin bir yapıda. Çok saldırgan değil. Zaten böylesi ağaç-orman temalı rahatlatan ve yatıştırıcı bir parfümün fark edilirliğinin yükesk olmaması doğru bir seçim. Sonbahar-kış mevsiminde kullanmak uygun olacaktır. Unisex olarak piyasaya sürülse de içeriğindeki yoğun odunsu notalar ibreyi biraz daha erkek kullanımına çeviriyor. Maestro Serge Lutens’den yine müthiş bir eser. Tavsiye ederim.
Artıları:
+ Başlangıcındaki ağaç reçinesi/çam kozalağı teması gayet başarılı.
+ Orta notaları müthiş. Sırf bu kısım için bile alınabilir.
+ Kalıcılığı gayet iyi.
Eksileri:
- Alt notaları biraz fazla düz, durağan ve sade.
- Farkedilirliği alt notalara gelindiğinde epey azalıyor.
- Fiyatı yüksek. Heryerde bulmak da zor. Özellikle ülkemizde.
Koku Güzelliği:10/8.5 Kalıcılık:10/8 Farkedilirlik:10/6