20 Haziran 2015 Cumartesi

Annick Goutal – Eau du Sud (1997)


Annick Goutal – Eau du Sud (1997)

Şarabın ve şarapçılığın hayat tarzı haline geldiği Fransa'nın Provans bölgesinin tertemiz ve dar sokakları, sevimli ve bakımlı iki katlı evleri, rengarenk çiçeklerle süslü bahçeleriyle, Van Gogh'un hayatının bir döneminde burada yaşamayı tercih etmesi gayet anlaşılabilir. Ünlü fotoğrafçıların objektiflerine bol bol konu olan Provans bölgesindeki mor lavanta tarlaları, dünya parfümcülüğünün hala gıpta ettiği coğrafyalardan birisidir muhtemelen. Ya İtalya'nın Toskana'sı. Ay çiçeği tarlaları, ünlü yöresel pizzaları, cittaslow'lara özgü sakin ve huzurlu köyleri, limon ağaçları, yüksek kaliteli şarapları ve Dolce Vita.

İtalya'nın ve Fransa'nın dünyaca ünlü Provans ve Toskana bölgeleri, her yıl milyonlarca turisti kendilerine çekerken, Annick isimli bir kadın da o bölgelere yaptığı seyahatlerden etkilenmişti. Henüz çok genç sayılabilecek yaşta (53) kanserle mücadelesini 1999 yılında kaybetmişti Annick Goutal. Arkasında yirmili yaşlarının başlarındaki kızını ve kendi elleriyle yarattığı niş parfüm evini bırakmıştı. Annick Goutal'ın ölümünden sadece iki yıl önce piyasa sürülmüştü Eau du Sud. Neyse ki bu parfümü görmeye ve onu koklamaya ömrü yetmişti. Bayan Goutal'ın Provans ve Toskana bölgelerine yaptığı seyahatlerden ilhamını almıştı Eau du Sud.

Evet hayat çoğu zaman trajik. Kader, insanları kimi zaman İstanbul'un ortasında ve on beş yaşında gaz fişeği kapsülüyle başından vurularak aramızdan alıyor. Kimi zaman Eskişehir'in ortasında sopalarla dövülerek öldürülen gencecik çocuklarımız için döküyoruz göz yaşlarımızı. Bazen de tam en verimli çağında elli üç yaşında kanserden aramızdan ayrılıyorlar, Annick Goutal gibi. Belki de onlar şu anda bizden çok daha mutlular veya huzurlular. Ya da yaşadığımız şu hayata bakıp, üzülerek izliyorlar bizleri yukarıdan bir yerlerden.

"Güney'in Suyu" anlamına gelen Eau du Sud'un isminin Avrupa kıtasının güneyini kast ettiğini düşünebiliriz. Avrupa'nın güneyi nasıl kokar? Eau du Sud, bize bu sorunun cevabını verir mi bilinmez ama kullanım döneminde çok sevdiğimi söyleyebilirim onu ve tarzını. Kendi sitelerinde turunçgil koku ailesine üye olduğu belirtilmiş Eau du Sud'un. Roma kemerlerinin gölgesi, serin sular ve güneşli günler imgelerinden bahsetmişler onu tanıtırken.


Eau du Sud'un açılışı buruk-eski limon-bergamot ve aromatik otlarla gerçekleşiyor. 1980'li yılların aromatik şiprelerinin başlangıçlarına çok benziyor üst notalar. Ferah, olgun, erkeksi, nostaljik ve rafine. Başlangıcı harika tek kelimeyle. Orta kısma geçildiğinde aromatik otlar ve limon hala oralarda bir yerde. Farklı olarak fesleğen oyuna giriyor. Gayet güzel verilmiş fesleğene nefis meşe yosunu ve neroli eşlik etmeye başlıyor. Orta bölüm bana buruk ve asidik portakal kabuğu kokusunu anımsattı. Başlangıcı gibi hala rafine, eski, ferah ve sofistike. Orta notalar da rahatlıkla sınıfı geçiyor. Son kısımda ilginç bir gelişme yaşanıyor. Paçuli son kısmı domine ediyor. Buradaki kullanımı topraksı değil, aromatik otlar ve turunçgillerle uyumlu ve neredeyse ferah. Paçuliye vetiver de destek veriyor sonlarda. Kapanışı gayet güzel.

Eau du Sud, limon, bergamot, neroli, aromatik otlar, fesleğen, meşe yosunu, vetiver ve paçulinin şişelenmiş en güzel hali, şimdiye kadar denediğim parfümler arasında. Müthiş bir kalite ve doğallık, harika bir canlılık, inanılmaz bir nostalji ve hüzün, anlatılmaz bir burukluk bahşediyor kalbime. İyi de parfümleri burnumuzla mı koklarız yoksa kalbimizle mi? İşte size zor bir soru.

Eau du Sud, başlangıçtaki tozlu-tuzlu limon ve aromatik otlarla size günümüzün ıvır zıvır akuatiklerinin asla veremeyeceği duygu dünyasını sunuyor. Başlangıçtaki tuzluluk, deniz yosunu gibi değil de aromatik otların üzerini örten ince pike gibi. Normalde fesleğen kokusunu çok severim fakat parfümlerde bir türlü hoşuma giden örneğini bulamamıştım. Buradaki fesleğen benim bile sevebileceğim gibi verilmiş. Eski kafa şiprelere öykünme olur da meşe yosunu olmaz mı? Fesleğenle uyumları görülmeye değer meşe yosununun. Sonlarda genellikle ağır ve ağdalı parfümlerin kapanışlarını desteklemek için kullanılan paçuli, ferahlık sınırındaki kullanımı ile takdire şayan.


Acaba Camille Goutal haklı mı? Bir söyleşisinde "parfümlerimizde olabilecek en iyi doğal içerikleri kullanıyoruz" ifşaatı doğru olabilir mi? Çünkü Eau du Sud'un kokusu başından sonuna kadar gayet doğal ve gerçekçi. Yapaylığın rastlanmadığı bu eser, koku formlarının gerçek doğada aynen böyle bulunduğu hissiyatını veriyor çoğu zaman. Yani bir natürmort tabloya bakmıyorum adeta kolumun üzerime sıkılmış gerçek bir limon kokluyorum. E bir parfümden daha ne beklenir ki?

Ne mi beklenir? İnsanların ihtiyaçlarının sınırsız olduğunu söyleyen en temel iktisat teorisine göre, hep bir şeyler daha fazla olsun istemez mi insan oğlu? Koku güzelliği, rafinelik ve temsil ettiği tarzın en iyi örneklerinden birisi olması dışında tek eksi yanı performansı. Kullanım sırasında fazla fazla uygulamama rağmen fark edilirliği sınırlı oldu. Kalıcılığı da muhteşem değil ne yazık ki. Tabii onun EDT olduğunu düşünürsek mucize beklemek haksızlık olabilir. Yine de "bir parfüm sıkayım üç metre etraftaki herkesin burnunu felç edeyim" kafasıyla parfüm kullanıyorsanız, Eau du Sud size uygun olmayacaktır. Zaten bu kadar şık, aristokrat ve aklı başında bir parfüme böylesi yakışmazdı.

Kimi yerlerde erkek kullanımına uygun bulunurken, bazı kaynaklar uniseks olarak sınıflandırmış. Bence erkek kullanımına daha yakın. Eğer otuz beş yaşını geçip yolun yarısını devirdiyseniz, Eau Sauvage tarzı parfümleri seviyorsanız ama Dior'un parfümü nasıl kuşa çevirdiğine üzülüyorsanız, işte size muhteşem bir alternatif.

Bu arada Eau du Sud, ünlülerin arasında da epey popülermiş. Ann Margaret, Goldie Hawn, Loni Anderson, Nicole Kidman, Niki Taylor, Prince (Prince ve Eau du Sud!), Steven Spielberg, Tina Turner gibi ünlülerin de kullandığı parfümmüş.


Luca Turin'in kitabında fesleğen kolonyası olarak nitelenmiş ve beş üzerinden üç puan verilmiş. İncelemeyi Tania hanım yapmış, Muhtemelen bay Turin'in puanı daha yüksek olurdu.

Tam bir ilkbahar-yaz parfümü. Soğuk kış mevsimine uyacağını sanmıyorum. Sıcak günlerde ve güneşin teninize değdiği anlarda daha bir güzel ve tuzlu kokuyor. Serin saatlerde ise tuzlu tarafı geri çekilip, neroli-vetiver tarafını gösteriyor. Onun için tavsiyem sıcak günlerde kullanmanız. Yaz için şık bir takım elbise kokusu olarak da kullanılabilir, hafta sonu gidilen golf kulübü için de.  Belli bir olgunluk, yaş, kariyer ve birikim isteyen parfümlerden birisi diyeceğim sonra elitist olacağım, varsın olayım. Yeni nesil ferah parfümlere hiç benzemiyor. Söylemedi demeyiniz ve almadan önce muhakkak deneyiniz.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/8.5

2 yorum:

  1. Gördüğüm en detaylı ve keyifli parfüm inceleme yazıları. Keşke daha çok yazsanız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Bu yazıları yazmak için bile büyük mesai harcıyorum. Daha çok yazmam teknik olarak zor görünüyor ne yazık ki.

      Sil