Serge Lutens –
Five O’Clock Au Gingembre (2008)
Her
sabah sofralarımızı süsleyen çayın tarihinin milattan önceki dönemlere kadar
uzandığı söylenir. İlk olarak eski Çinlilerin kullandığı varsayılan çay bitkisi
Avrupa'ya Portekizli tüccarlar tarafından getirilmiş 1560'lı yıllarda. Kısa
süre içinde de bütün Avrupa'ya yayılmış. Çayın güzel tadını ilk keşfeden
Hollanda ve Fransa'dan sonra, İngiltere'de hayır diyememiş çayın çekiciliğine.
Fazla zaman geçmeden de İngiliz halkının hemen her kesiminde rağbet görmüş çay.
Geleneklerini
korumakla ünlü İngilizler, çay içmeyi adeta keyif ve ritüel haline getirmesini
de bilmişler. Viktorya dönemi İngiltere'sinde, yemek yeme alışkanlığı günde iki
kez, sabah ile geç saatte yenilen akşam öğünleri şeklindeymiş ve bu öğünlerde
çok ağır yemekler yenirmiş. Öğleden sonra insanlar doğal olarak açlık hissedermiş.
İşte bu öğleden sonralarında açlıktan kendini depresif hisseden Bedford Düşesi
Anna, saat beş civarında uşağına kendisi için çay, ekmek ve tereyağı hazırlayıp
odasına getirmesini söylemiş. Akşam yemeğinden önce yaptığı bu atıştırma faslı
Anna'nın öyle hoşuna gitmiş ki, arkadaşlarını da beş çayına davet etmeye başlamış.
Ve böylece Victoria dönemi İngiliz aristokrasisi arasında akşam yemeğinden önce
saat beş civarında yapılan atıştırma bir seremoniye dönüşmeye başlamış. Zaman
içinde öğleden sonra çay saatinde yenilen yiyecekler çeşitlenmiş ve İngiliz
akşamüzeri çayı dünyanın farklı ülkelerinde de uygulanan adet halini almış.
İngilizlerin
meşhur "Beş Çayı'nın" hikayesi kısaca böyle sevgili dostlar. Tabii
dönemin soyluları, beş çayının yanında küçük kurabiyeler, kekler, reçeller atıştırmayı
severmiş. Hatta bu atıştırmalıkların en ilgi göreni zencefilli kurabiyelermiş.
İngilizlerin, bize garip gelse de çaylarına süt ekleyip içmeleri sonradan
ortaya çıkmış. İlk dönemlerde çaylarını limonla sunan İngilizler, böylece çayın
o koyu ve acımsı tadını yumuşatırlarmış.
Büyük
Britanya İmparatorluğu'ndan dünyaya yayılan beş çayı seremonisi, 2008 yılında
niş parfümevi Serge Lutens'in eserine isim babalığı yaptı. Kendi sitelerindeki Buckingham
Sarayı ve çay vurgusu, Five O'Clock Au Gingembre'in kokusu hakkında fikir
veriyor bize. Bay Lutens'in, merkezinde şekerli zencefil olduğunu belirttiği Five
O 'Clock Au Gingembre'yi daha önce 1-2 defa denemiş ama uzun süre kullanım
imkanım olmamıştı. Merak ettiğim Lutens'lerden olan Five O 'Clock Au Gingembre
artık bir süredir benimle.
Parfümün
açılışı ferah limon-turunçgiller destekli zencefille gerçekleşiyor. Limonun ön
planda olduğu ilk saniyeler neredeyse bir yaz kokusu gibi ferah hatta serin.
Tatlı limona, biraz bergamot ve portakal da eşlik ediyor olabilir. Üst
notalarını hafiften limonataya benzettim. Canlı ve neşeli başlangıcı harika
diyebilirim. Orta bölümde limonsuluk, turunçgile doğru evriliyor. Baharatlar
biraz daha öne çıkıyor. Zencefil ve tarçın en belirgin iki baharat. Biraz da
karabiber ve küçük hindistan cevizi olabilir. Baharatlara yeşil çay da
ekleniyor orta kısımda. Başlangıcı gibi ferah ve canlı değil orta notalar.
Baharat ve çayın kombini gayet güzel. Açılışı kadar olmasa da beğendim orta
bölümü. Sonlarda odunsu notalar merkeze geçiyor. Şekerli sedir ağacı, pek
sevdiğim gibi değil. Sıkıcı amber ve neredeyse plastiğimsi deri mevcut kapanışta.
Açıkçası alt notaları biraz hayal kırıklığına sebep oldu tenimde.
Five
O`Clock Au Gingembre, ismi ve konseptine uygun olarak limonlu, turunçgilli
baharatlı yeşil çay gibi kokuyor. Üst notalardaki müthiş rafine limon ve
ferahlık, yüzünüzde kocaman gülümsemeye sebep oluyor. Olabilecek en güzel ve
zengin şekerli turunçgil-limon-zencefil karışımı size kısa süreli ziyafet
çekiyor. Ferah üst notalara aldanıp, öyle devam edeceğini sanmayın. Orta kısımda
devreye giren sıcak baharatlar, kokuyu birden ılık-serin ilkbahar günlerindeki
yemyeşil bahçede, etrafınızda beyaz eldivenli uşakların hizmet ettiği beş çayı seremonisindeymiş
gibi hissetmenizi sağlıyor. Dumansı, yeni demlenmiş çayın yanında fırından
henüz çıkmış dumanı tüten zencefilli-tarçınlı kurabiyeler ve naneli limonatanın
karışımından nasıl bir koku ortaya çıkarsa Five O`Clock Au Gingembre büyük
oranda öyle davranıyor.
Serge
Lutens koleksiyonundan her zaman umutluyumdur ve çoğu zaman hayal kırıklığı
yaşamam. Buradaki uygulama da fena değil. Üst-orta-alt notalar ayrımlarının
barizce verildiği, detaylı ve zengin bir parfüm. Düz çizgide ilerlemiyor ve
sürekli karşınıza yeni-farklı notalar çıkarıyor. Bu anlamda gayet başarılı. Lutens'lere
özgü bol tatlı şekerli-şurubumsu yapı, burada da mevcut. Gerçi kurutulmuş
kırmızı meyvelerin yerini portakal, bergamot ve limon almış ama olsun.
Başlangıçtaki enerjik, insanı şaşırtan gerçekçilik sizi Viktorya Dönemi İngiltere'sine
götürüyor hemencecik. Ekşimsi, lezzetli, buruk üst notalar, yaşamayı seven ve
hayat dolu pozitif insanları kalbinden vuracak gibi tasarlanmış adeta. Bu parfümün
başlangıcını ılık ve güneşli bir mayıs ayında koklayıp da beğenmeyecek insan
çok az olacaktır.
Sadece
limon-turunçgil hakimiyetinde değil kokusu. Yeşil ya da siyah çayın
demlenirken, etrafa yayılan o büyülü ve dumansı hissiyatı az da olsa Five
O`Clock Au Gingembre de var. Gerçi orta bölümde baharatların ağırlığı çok bariz
olsa da çay, kendisini göstermekten geri kalmıyor. Kuru bir çaydan ziyade tatlı
bir aromaya sahip genel anlamda. Diğer Lutens'ler gibi tatlılık epey
hissediliyor. Hatta son kısımda adeta şekerli hale geliyor. Buradaki tatlılığı
büyük ihtimalle bal veriyor. Eğer tatlımsı kokuları sevmiyorsanız, sizin için
uygun olmayabilir.
Sonuç
olarak güzel parfüm ama muhteşem değil. Fikir harika. Uygulama ise biraz aksak.
Orta bölümden itibaren enerjisini kaybeden parfüm, sonlarda hafiften yapaylık
sınırında geziniyor ve sıradan kokuyor. Keşke alt notalar biraz daha ilginç
veya özenli olabilseymiş.
Eşine
fazla rastlanmayacak kokusunu biraz Penhaligon's - Malabah'a benzettim. Malabah
kadın tarafına yakınken, Five O`Clock Au Gingembre erkek ile uniseks kullanım
arasında bir yerlerde.
Luca
Turin, Five O`Clock Au Gingembre'i tuzlu zencefilli çöreğe benzetmiş ve beş
üzerinden üç puan vermiş. Açıkçası bende bu puanında bay Turin'e katılıyorum. Parfümün
tasarımına ise tabii ki Christopher Sheldrake imza atmış.
Eau
de Parfum (EDP) konsantrasyonuna sahip. Kalıcılığı gayet iyi. Farkedilirliği
ortalama seviyelerde. Bence iyiki böyle yapılmış. Çünkü saldırgan davransaydı
içeriğindeki sıcak baharatlar hem sizin için hem de etraftaki insanlar için
rahatsız edici olabilirdi. Çok soğuk kış günleri ve çok sıcak yaz mevsimi
dışında her zaman kullanılabilir. Yaş sınırına ise gerek yok. Herkes için
temiz, tatlı, neşeli bir kompozisyona sahip.
Not:
Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
Koku
Güzelliği:10/7
Hocam iyi günler Nikos-Sculpture almayı düşünüyordum ama yorumlarda kalıcılık konusunda pek iyi olmadığı söyleniyor. Bu parfüm hakkında sizin görüşleriniz neler?
YanıtlaSilMerhabalar, Sculpture'u henüz denemedim ne yazık ki.
Sil