22 Mayıs 2014 Perşembe

Le Labo – Santal 33 (2011)




Le Labo – Santal 33 (2011)

Amerikan popüler kültürünün en çok işlenen ögelerinden birisidir kovboylar. Özellikle 1900'lü yılların başlarını anlatan Hollywood filmlerinin değişmez karakteridir kovboy. Hayatı at sırtında geçen, orta yaşlarda, kirli sakallı, üzeri sürekli tozlu ve kirli, geçimini çoğu zaman banka yada posta treni soyarak geçiren yalnız adamlardır kovboylar. Biraz aykırı gideni devletin tarafına geçer ve bir kasabaya şerif bile olurdu. Astığı astık kestiği kestik kovboyların en büyük dostları Smith&Wesson'ları nasıl maharetli kullandıkları ise zihnimize kazınmıştır adeta. Vahşi Batı'nın malum kuralıdır: "Kim silahını daha hızlı çekerse, o hayatta kalır!"

1950'li yıllarda ise Amerika artık dünyanın öne çıkmış yeni süper gücüdür. Bu gücünün en büyük kaynağını ise küresel markalarından ve şirketlerinden alıyor haliyle. Amerika deyince aklımıza ilk gelen markalardan birisi de kuşkusuz ki Marlboro. Dünyanın en şöhretli sigara markası olarak büyük reklam kampanyalarına imza atmaları, kendi açılarından anlaşılabilir. Gerçi uzun yıllardır özellikle Marlboro'nun kendi vatanında çok büyük anti-sigara uygulamaları hayata geçirilmiş durumda. Sigara karşıtı bu tavır, bütün ülkelere neyse ki çabuk yayıldı. Fakat insanların zihnindeki "Marlboro içen maço erkek" imajı hemen silinecek gibi görünmüyor.

Sigaraya karşı bu kadar sıkı önlemlerin olmadığı 20. yüzyılın başlarında Marlboro içen erkeği simgeleyen "Marlboro Adamı", Amerikan tarihi açısından önemli simgelerden birisiydi. Tabii ki bu imajı yerleştirmek için, çok büyük bütçeler ayırıyordu Marlboro. "Erkek dediğin Marlboro içer" sloganıyla kim bilir kaç milyon insan sigara içmeyi önemli ve değerli bir ayrıcalık olarak düşünmüştü. Oysaki ilerleyen yıllarda yapılan sağlık araştırmalarında sigaranın en büyük kanser sebebi olarak ortaya çıkması, çoğu kişi için sonun başlangıcıydı. Hatta Marlboro Adamı'nın bile. Çünkü artık sigara bir numaralı kanser sebebiydi. Ve hiç kimse Marlboro Adamı'nın gözünün yaşına bakmayacaktı. Bu popüler kültür simgesi, uzun yıllar boyunca unutulmaya terk edilecekti arkasında kötü anılar ve kansere yakalanmış yüz binlerce kişi bırakarak.


2014 yılında, artık kovboyların ve Marlboro Adamı'nın esamisi okunmasa da, Amerika merkezli niş parfüm evi Le Labo, eski zamanları hatırlatmak istiyor bize Santal 33 ile. İlhamını sert, erkeksi ve maço bir karakter olan Marlboro Adamı'ndan almış Santal 33. Kendi sitelerinde de bu yönde bilgiler verilmiş. Parfümün sigarayla alakalı olarak tütün kokusunu mu vurguladığı, yoksa eski kafa bir erkek parfümü olarak mı düşünüldüğünü öğreneceğiz birazdan. O zaman geçelim detaylara.

Fragrantica'da odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış Santal 33. Üzerime sıktığımda karşıma tuhaf sayılabilecek bir koku çıkıyor. Garip, endüstriyel ve plastiğimsi deri ve karanlık salatalık benzeri menekşe. Deri biraz daha baskın oldu tenimde. Durun bir dakika. Bu aromayı tanıyorum. Fahrenheit? Narciso Rodriguez For Him? Evet bu deri ve karanlık menekşe kesinlikle Narcisio Rodriguez For Him paralelinde bir erkeksilik meydana getirmiş. Bence epey benziyorlar fakat Santal 33'deki deri oldukça yapay ve plastiğimsi. Geçeyim orta bölüme. Erkeksi deri ve menekşe, yaklaşık bir saat kadar etkisini sürdürüyor. Sonrasında radikal bir değişim yaşanıyor. Deri ve menekşe ortadan tamamen kaybolurken, tatlımsı, neredeyse sütsü-kremsi misk ortaya çıkıyor. Kimileri hindistan cevizine kimileri de incire benzetmiş bu rayihayı. Tatlı ve lezzetli misk olarak tanımlanabilir. Çok yumuşak, kaliteli ve sütlü gibi. Bu bölümden itibaren parfüme ismini veren sandal ağacı da hissediliyor. Evet ismi Santal 33 ama sandal ağacı biraz geri planda duruyor sanki. Çok kibar ve yüksek kaliteli iris (süsen) çiçeğini unutmamak lazım. Kötü başlayan ama güzel sonlanan bir parfüm diyebilirim.

Santal 33, bence oldukça basit bir parfüm. Fazla detaylı yada derin değil. Deri, menekşe, sandal ağacı, misk ve iris çiçeğinden oluşuyor. Zengin harmana sahip olduğu söylenemez. Zaten parfüm iki bölümden oluşuyor. İlki plastiğimsi tuhaf deri-menekşe ve ikinci kısım sandal ağacı-misk iş birliği. Başka da kokunun yapısına etki edecek nota karşıma çıkmadı.


Parfümün hemen başlangıcındaki yapay deri oldukça farklı ve alışılmışın dışında. Kimi zaman hastaneleri veya eczaneleri hatırlatıyor. Bazen de lastik fabrikasında dolaştığınızı hissettiriyor. Biraz sert ve garip açılışa sahip. Konforlu olmayan ilk bir saatlik bölüm, nispeten erkeksi denebilir. Bu kısım atlatıldığında çok daha yumuşak ve sevilesi bir kokuyla karşılaşıyorsunuz. Bazı yorumcuların dediği gibi sütlü-kremsi-vanilyamsı misk-sandal ağacı iş birliği gayet başarılı. Parfümün en sevdiğim yeri de burası oldu zaten.

Sıra dışı ve kimyasal bir açılıştan sonra gelen beyaz ve damla sakızlı deterjanla yeni yıkanmış çarşaf. Nedense zihnimde Santal 33'ün çağırışımı bu minvalde oluyor. Parfümün resmi pazarlama konsepti ile fazlaca ilgisi yok kokusunun. Belki üst notalarda menekşe erkeksilik veriyordur. Onun dışında vahşi ve sert erkeksilik ile karşı karşıya değiliz. Hatta günümüzün modern parfümlerini hatırlatıyor orta ve son kısım.

Evet soruyorum Le Labo'ya. Nerede Marlboro Adamı, nerede banka soyan kötü kovboylar, nerede Clint Eastwood bakışı, nerede silahındaki altı kurşunla altı haydutu vuran kasaba şerifi? Hani isim-konsept-pazarlama tutarlılığı? Nerede sigara, duman yada tütün kokusu, nerede viski tadı, nerede kökenini attan alan hayvansallık, nerede haftalarca yıkanmamış kıyafet efekti?

Santal 33, başlangıcı dışında güzel sayılabilecek bir parfüm fakat muhteşem değil. Endüstriyel sterillik taşıyan kokusu zaman zaman Comme des Garçons'un Odeur serisinin güzide üyelerini çağrıştırabilir. Nitekim bana çağrıştırdı. Bu haliyle çok yüksek fiyatlarına istinaden büyük boy şişesini almak konusunda aceleci olmayın ve muhakkak önce deneyin.


Parfümün tasarımına Avon, David Beckham, Kenneth Cole, Paris Hilton ve Sarah Jesicca Parker gibi vasat markalara işler yapmış olan Frank Voelkl imza atmış. Eau de Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı ve fark edilirliği yüksek olmadı denemelerimde. Erkek kullanımına biraz daha yakın. Uygun dozajlama ile dört mevsimde de kullanılabilir.

Not: Bu parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.

Koku Güzelliği:10/7

11 yorum:

  1. bu nasıl bi şişedir arkadaş tiner bidonu gibi. parfümün önce dış görüşüyle insanı etkilemesi gerekmez mi? göze hoş görünen bi şişe tasarımı doğal olarak içindeki sıvıyı da merak ettirir. bende direkt olumsuz düşünceye neden oluyor bu tarz parfüm şişeleri.
    grey flannel e de sinir oluyorum. tentürdiyot şişesi gibi.
    sanırım bu tarz bi şişede yadırgamayacağım tek koku joop homme olurdu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tiner bidonu :) Le Labo'nun sahipleri duymasın, kalpleri sıkışabilir parfümleri bu kadar pahalıya satılan niş markanın şişesinin tinere benzetilmesini.

      Aslında şöyle bir baktığımda haklısın. Tiner şişelerine benziyor. Hatta "dünyanın en pahalı tineri" :)

      Sil
    2. kutusunun da kargo kolisi tipinde olması, aklıma, ''çul içinde aslan uyur'' mesajını vermek istemiş olabileceklerini getirdi. ah bu nişler!..güzel oldukları kadar da küstahlar...

      Sil
  2. Yine bir niche çalışma, ve yine hayal kırıklığı :-)

    YanıtlaSil
  3. benim gerçekten kafama takılan bir husus var.ortaya bir şaheser çıkatmak için hem çok iyi bir parfumör e ihtiyaç var hemde doğal malzemeler için iyi bir bütçeye.şimdi niche diye bildiğimiz le labo bu parfümü avon d. beckham gibi markalara parfüm yapmış çok sansasyonel bir eseri bulunmayan birine yaptımış. üstelik bu grubun olanaklarının bir dior chanel kadar olduğunuda sanmıyorum. peki neden bu yüksek fiyatlar anlamak gerçekten zor.bunlar fazlaca akıllı geçiniyor bence

    YanıtlaSil
  4. sizin bu konudaki düşünceniz nedir raşit bey?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında konu çok uzun ve detaylı. Forumda da arada sırada değiniyoruz bahsettiğiniz konuya. Niş demek aynı zamanda markaya ve isme para vermek demek. Yani her parfümlerinin şaheser olması gerekmiyor. Önemli olan farklılık, yaratıcılık ve marka olabilme...

      Sil
  5. Şişeye gel serum şişesi sanki

    YanıtlaSil
  6. Parfumun markasi Le Labo. Sanirim Fransizca labratuvarin kisaltilmisi. O yuzden serum sisesi gibi satiliyor sanirim.

    YanıtlaSil
  7. Beni bu markadan sogutan Bati Sezer acik parfumcudur. Le labo nun konseptlerini birebir kopyalamislar. Herkesin elinde bir le labo sisesi goruyorum o yuzden !

    YanıtlaSil
  8. Grey Flannel'i üzmeyelim lütfen. Bu elegant ve beyfendi aslanın çulu flanel kumaştandır.

    YanıtlaSil