Le Labo – Santal 33 (2011)
Amerikan
popüler kültürünün en çok işlenen ögelerinden birisidir kovboylar. Özellikle
1900'lü yılların başlarını anlatan Hollywood filmlerinin değişmez karakteridir kovboy.
Hayatı at sırtında geçen, orta yaşlarda, kirli sakallı, üzeri sürekli tozlu ve
kirli, geçimini çoğu zaman banka yada posta treni soyarak geçiren yalnız adamlardır
kovboylar. Biraz aykırı gideni devletin tarafına geçer ve bir kasabaya şerif
bile olurdu. Astığı astık kestiği kestik kovboyların en büyük dostları
Smith&Wesson'ları nasıl maharetli kullandıkları ise zihnimize kazınmıştır
adeta. Vahşi Batı'nın malum kuralıdır: "Kim silahını daha hızlı çekerse, o
hayatta kalır!"
1950'li yıllarda ise Amerika artık dünyanın öne çıkmış yeni süper gücüdür. Bu gücünün en büyük kaynağını ise küresel markalarından ve şirketlerinden alıyor haliyle. Amerika deyince aklımıza ilk gelen markalardan birisi de kuşkusuz ki Marlboro. Dünyanın en şöhretli sigara markası olarak büyük reklam kampanyalarına imza atmaları, kendi açılarından anlaşılabilir. Gerçi uzun yıllardır özellikle Marlboro'nun kendi vatanında çok büyük anti-sigara uygulamaları hayata geçirilmiş durumda. Sigara karşıtı bu tavır, bütün ülkelere neyse ki çabuk yayıldı. Fakat insanların zihnindeki "Marlboro içen maço erkek" imajı hemen silinecek gibi görünmüyor.
1950'li yıllarda ise Amerika artık dünyanın öne çıkmış yeni süper gücüdür. Bu gücünün en büyük kaynağını ise küresel markalarından ve şirketlerinden alıyor haliyle. Amerika deyince aklımıza ilk gelen markalardan birisi de kuşkusuz ki Marlboro. Dünyanın en şöhretli sigara markası olarak büyük reklam kampanyalarına imza atmaları, kendi açılarından anlaşılabilir. Gerçi uzun yıllardır özellikle Marlboro'nun kendi vatanında çok büyük anti-sigara uygulamaları hayata geçirilmiş durumda. Sigara karşıtı bu tavır, bütün ülkelere neyse ki çabuk yayıldı. Fakat insanların zihnindeki "Marlboro içen maço erkek" imajı hemen silinecek gibi görünmüyor.
Sigaraya karşı
bu kadar sıkı önlemlerin olmadığı 20. yüzyılın başlarında Marlboro içen erkeği
simgeleyen "Marlboro Adamı", Amerikan tarihi açısından önemli simgelerden
birisiydi. Tabii ki bu imajı yerleştirmek için, çok büyük bütçeler ayırıyordu
Marlboro. "Erkek dediğin Marlboro içer" sloganıyla kim bilir kaç milyon
insan sigara içmeyi önemli ve değerli bir ayrıcalık olarak düşünmüştü. Oysaki
ilerleyen yıllarda yapılan sağlık araştırmalarında sigaranın en büyük kanser
sebebi olarak ortaya çıkması, çoğu kişi için sonun başlangıcıydı. Hatta
Marlboro Adamı'nın bile. Çünkü artık sigara bir numaralı kanser sebebiydi. Ve
hiç kimse Marlboro Adamı'nın gözünün yaşına bakmayacaktı. Bu popüler kültür
simgesi, uzun yıllar boyunca unutulmaya terk edilecekti arkasında kötü anılar
ve kansere yakalanmış yüz binlerce kişi bırakarak.
2014 yılında,
artık kovboyların ve Marlboro Adamı'nın esamisi okunmasa da, Amerika merkezli
niş parfüm evi Le Labo, eski zamanları hatırlatmak istiyor bize Santal 33 ile.
İlhamını sert, erkeksi ve maço bir karakter olan Marlboro Adamı'ndan almış
Santal 33. Kendi sitelerinde de bu yönde bilgiler verilmiş. Parfümün sigarayla alakalı
olarak tütün kokusunu mu vurguladığı, yoksa eski kafa bir erkek parfümü olarak
mı düşünüldüğünü öğreneceğiz birazdan. O zaman geçelim detaylara.
Fragrantica'da
odunsu aromatik olarak sınıflandırılmış Santal 33. Üzerime sıktığımda karşıma
tuhaf sayılabilecek bir koku çıkıyor. Garip, endüstriyel ve plastiğimsi deri ve
karanlık salatalık benzeri menekşe. Deri biraz daha baskın oldu tenimde. Durun
bir dakika. Bu aromayı tanıyorum. Fahrenheit? Narciso Rodriguez For Him? Evet bu
deri ve karanlık menekşe kesinlikle Narcisio Rodriguez For Him paralelinde bir
erkeksilik meydana getirmiş. Bence epey benziyorlar fakat Santal 33'deki deri oldukça
yapay ve plastiğimsi. Geçeyim orta bölüme. Erkeksi deri ve menekşe, yaklaşık
bir saat kadar etkisini sürdürüyor. Sonrasında radikal bir değişim yaşanıyor.
Deri ve menekşe ortadan tamamen kaybolurken, tatlımsı, neredeyse sütsü-kremsi
misk ortaya çıkıyor. Kimileri hindistan cevizine kimileri de incire benzetmiş
bu rayihayı. Tatlı ve lezzetli misk olarak tanımlanabilir. Çok yumuşak,
kaliteli ve sütlü gibi. Bu bölümden itibaren parfüme ismini veren sandal ağacı
da hissediliyor. Evet ismi Santal 33 ama sandal ağacı biraz geri planda duruyor
sanki. Çok kibar ve yüksek kaliteli iris (süsen) çiçeğini unutmamak lazım. Kötü
başlayan ama güzel sonlanan bir parfüm diyebilirim.
Santal 33,
bence oldukça basit bir parfüm. Fazla detaylı yada derin değil. Deri, menekşe,
sandal ağacı, misk ve iris çiçeğinden oluşuyor. Zengin harmana sahip olduğu söylenemez.
Zaten parfüm iki bölümden oluşuyor. İlki plastiğimsi tuhaf deri-menekşe ve
ikinci kısım sandal ağacı-misk iş birliği. Başka da kokunun yapısına etki edecek
nota karşıma çıkmadı.
Parfümün hemen
başlangıcındaki yapay deri oldukça farklı ve alışılmışın dışında. Kimi zaman
hastaneleri veya eczaneleri hatırlatıyor. Bazen de lastik fabrikasında dolaştığınızı
hissettiriyor. Biraz sert ve garip açılışa sahip. Konforlu olmayan ilk bir
saatlik bölüm, nispeten erkeksi denebilir. Bu kısım atlatıldığında çok daha
yumuşak ve sevilesi bir kokuyla karşılaşıyorsunuz. Bazı yorumcuların dediği
gibi sütlü-kremsi-vanilyamsı misk-sandal ağacı iş birliği gayet başarılı.
Parfümün en sevdiğim yeri de burası oldu zaten.
Sıra dışı ve
kimyasal bir açılıştan sonra gelen beyaz ve damla sakızlı deterjanla yeni
yıkanmış çarşaf. Nedense zihnimde Santal 33'ün çağırışımı bu minvalde oluyor. Parfümün
resmi pazarlama konsepti ile fazlaca ilgisi yok kokusunun. Belki üst notalarda
menekşe erkeksilik veriyordur. Onun dışında vahşi ve sert erkeksilik ile karşı karşıya
değiliz. Hatta günümüzün modern parfümlerini hatırlatıyor orta ve son kısım.
Evet soruyorum
Le Labo'ya. Nerede Marlboro Adamı, nerede banka soyan kötü kovboylar, nerede
Clint Eastwood bakışı, nerede silahındaki altı kurşunla altı haydutu vuran
kasaba şerifi? Hani isim-konsept-pazarlama tutarlılığı? Nerede sigara, duman
yada tütün kokusu, nerede viski tadı, nerede kökenini attan alan hayvansallık,
nerede haftalarca yıkanmamış kıyafet efekti?
Santal 33,
başlangıcı dışında güzel sayılabilecek bir parfüm fakat muhteşem değil.
Endüstriyel sterillik taşıyan kokusu zaman zaman Comme des Garçons'un Odeur serisinin
güzide üyelerini çağrıştırabilir. Nitekim bana çağrıştırdı. Bu haliyle çok
yüksek fiyatlarına istinaden büyük boy şişesini almak konusunda aceleci olmayın
ve muhakkak önce deneyin.
Parfümün
tasarımına Avon, David Beckham, Kenneth Cole, Paris Hilton ve Sarah Jesicca
Parker gibi vasat markalara işler yapmış olan Frank Voelkl imza atmış. Eau de
Parfum (EDP) formunda. Kalıcılığı ve fark edilirliği yüksek olmadı
denemelerimde. Erkek kullanımına biraz daha yakın. Uygun dozajlama ile dört
mevsimde de kullanılabilir.
Not: Bu
parfümü bana ulaştıran www.decantshop.com sitesine teşekkür ederim.
bu nasıl bi şişedir arkadaş tiner bidonu gibi. parfümün önce dış görüşüyle insanı etkilemesi gerekmez mi? göze hoş görünen bi şişe tasarımı doğal olarak içindeki sıvıyı da merak ettirir. bende direkt olumsuz düşünceye neden oluyor bu tarz parfüm şişeleri.
YanıtlaSilgrey flannel e de sinir oluyorum. tentürdiyot şişesi gibi.
sanırım bu tarz bi şişede yadırgamayacağım tek koku joop homme olurdu.
Tiner bidonu :) Le Labo'nun sahipleri duymasın, kalpleri sıkışabilir parfümleri bu kadar pahalıya satılan niş markanın şişesinin tinere benzetilmesini.
SilAslında şöyle bir baktığımda haklısın. Tiner şişelerine benziyor. Hatta "dünyanın en pahalı tineri" :)
kutusunun da kargo kolisi tipinde olması, aklıma, ''çul içinde aslan uyur'' mesajını vermek istemiş olabileceklerini getirdi. ah bu nişler!..güzel oldukları kadar da küstahlar...
SilYine bir niche çalışma, ve yine hayal kırıklığı :-)
YanıtlaSilbenim gerçekten kafama takılan bir husus var.ortaya bir şaheser çıkatmak için hem çok iyi bir parfumör e ihtiyaç var hemde doğal malzemeler için iyi bir bütçeye.şimdi niche diye bildiğimiz le labo bu parfümü avon d. beckham gibi markalara parfüm yapmış çok sansasyonel bir eseri bulunmayan birine yaptımış. üstelik bu grubun olanaklarının bir dior chanel kadar olduğunuda sanmıyorum. peki neden bu yüksek fiyatlar anlamak gerçekten zor.bunlar fazlaca akıllı geçiniyor bence
YanıtlaSilsizin bu konudaki düşünceniz nedir raşit bey?
YanıtlaSilAslında konu çok uzun ve detaylı. Forumda da arada sırada değiniyoruz bahsettiğiniz konuya. Niş demek aynı zamanda markaya ve isme para vermek demek. Yani her parfümlerinin şaheser olması gerekmiyor. Önemli olan farklılık, yaratıcılık ve marka olabilme...
SilŞişeye gel serum şişesi sanki
YanıtlaSilParfumun markasi Le Labo. Sanirim Fransizca labratuvarin kisaltilmisi. O yuzden serum sisesi gibi satiliyor sanirim.
YanıtlaSilBeni bu markadan sogutan Bati Sezer acik parfumcudur. Le labo nun konseptlerini birebir kopyalamislar. Herkesin elinde bir le labo sisesi goruyorum o yuzden !
YanıtlaSilGrey Flannel'i üzmeyelim lütfen. Bu elegant ve beyfendi aslanın çulu flanel kumaştandır.
YanıtlaSil