Histoires de Parfums – 1876 (2001)
Bir kadın ve onun
inanılmaz hikayesi. Hayatı kitaplara ve filmlere taşınacak kadar dolu dolu
yaşanmış 41 yıllık hüzünlü ve enteresan bir öykü. Muhtemelen yakın dönem Avrupa
tarihinin hakkında en çok konuşulan kadınlarından birisi o.
Zamanın yüksek
sosyetesinde söylenenlere göre Mata Hari, Hindistan'ın güneyinde, Malabar
sahilinde doğmuştu. Babası Brahman sınıfından bir din adamı, annesiyse dansçıydı.
Kanda-Swany tapınağının mahzenlerinde küçük yaşından itibaren kendisine kutsal
danslar ve ritüeller öğretilmişti. Baş dansçı, Mata Hari'de olağanüstü yetenekler
sezdiği için onu Tanrı Siva'nın hizmetine adamayı kararlaştırmıştı. Fakat
gerçekler hiç de oryantalizmin etkisindeki Avrupalılara anlatıldığı gibi
değildi.
1876 yılında Hollanda'da
doğan Margaretha Geertruida Zelle'in babası tüccar, annesiyse kibar ve görgülü
bir kadındı. Küçük yaşlarında rahibe okuluna gönderildiği söylenen Zelle'in
babası, o, 18-19 yaşlarındayken iflas etmişti. Çok büyük maddi sorunlarının
karşısında çözüm yolu arayan Zelle'in hayatı ilginç bir rastlantı sonucu değişecekti.
Üstelik bir gazete ilanı sayesinde.
Zelle, bir Hollanda
gazetesindeki ilanlara bakarken, kaderinin ördüğü ağlara kendisini bırakacaktı.
Bu gazetede, Hollanda'nın sömürgesi Endonezya'da görevli olan ve iznini La
Haye'de geçiren bir yüzbaşının evlenmek istediğine dair ilan vardı. Bugün için
garip gelen bu uygulama, o dönemler için normal sayılabilirdi. Fakat bu ilan aslında
şakadan ibaretti. Yüzbaşı Rudolf Mac Leod, arkadaşlarıyla konuşurken son derece
sıkıntılı bir hayat geçirdiğini söylemiş, onlar da gülerek evlenmesini tavsiye etmişti.
Yüzbaşının dostlarından bir gazeteci de bu evlenme ilanını uydurarak gazetesine
koyuvermişti.
Yüzbaşının ilanına on beş kadından cevap gelmişti. Fakat
bu mektuplardan birisi çok dikkatini çekti. O mektubu gönderen de tahmin edebileceğiniz
gibi Margaretha Geertruida Zelle idi. Mektubun içine resmini de koymuştu. İlk
görüşmeleri 1895'te Amsterdam'da gerçekleşti. İki genç birbirlerini görür
görmez aşık olmuşlardı. Aynı yıl hemen evlendiler.
1897 yılında kocasının
tayini Güney Doğu Asya'daki Cava adasına çıkmıştı. Tabiki "görev
beklemez" diyerek gittiler. Bu arada iki çocukları olmuştu. Fakat çok
trajik bir olay Margaretha Geertruida Zelle'in hayatının ikinci kırılma
noktasını oluşturacaktı. Küçük oğulları Norman, Cava'da zehirlenerek ölmüştü.
Bu büyük şoku kocası kolay kolay atlatamadı ve kendisini alkole verdi.
İlerleyen yıllardaysa artık evlilikleri çekilmez hale gelmişti. Çok geçmeden
tekrar Hollanda'ya döndüler ve boşandılar. Bir yıl sonra Margaretha Geertruida
Zelle, Paris'e gelerek buraya yerleşti. Hayatıyla ilgili vereceği yeni bir
kararın aşamasındaydı. Bundan sonra çok sevdiği dansçılığı profesyonel olarak
yapacaktı Paris'te.
Zelle, Paris'teki ilk
yıllarında farklı bir yol izledi hayatıyla ilgili. Hollandalı olduğunu
gizleyerek Güney Hindistan’ın Malabar kıyısında doğduğunu, annesinin de
kendisini doğururken ölen bir dansöz olduğunu söylüyordu herkese. «Şafağın
Gözü» anlamına gelen Mata Hari adını aldı daha sonra. 1905 yılında, Guimet
Müzesi'nde düzenlenen ve seçkin davetlilerin hazır bulunduğu bir topluluk
karşısında Hintlilerin kutsal sayılan egzotik ve gizemli danslarını canlandırdı.
Gösterinin sonunda dayanamayıp bayılması, ilerleyen günlerde Paris'te kulaktan
kulağa herkese yayılmıştı. Paris'in eğlence hayatına çok hızlı giriş yapan Mata
Hari'nin dansları merakla bekliyordu artık. Ama o, siyasi olarak güçlü
kişilerin karşısında, kendi erotik danslarını özel programlar halinde sunmayı
tercih etti. Böylece hükümetin ileri gelen kişileriyle tanışarak onlarla samimi
ilişkiler kurdu. Artık Paris'in en tanınmış simalarından ve isimlerinden
birisine sahipti Mata Hari.
Birinci Dünya Harbinin
devam ettiği yıllarda Almanya ile Avrupalı müttefikler savaş halindeydi. Ayrıca
iki düşman blok arasında amansız bir istihbarat rekabeti yaşanıyordu.
Almanların çok güçlü istihbarat teşkilatı, Avrupanın geri kalanında korkuyla
karşılanıyordu. Mata Hari'nin bu şöhreti Paris'te yaşayan Alman elçisi Prens Radolin'in
de dikkatini çekmişti. Almanlar, Paris'in gözdesi ünlü dansçı Mata Hari ile
iletişim kurmakta gecikmediler ve ona ajanlık teklif ettiler. Mata Hari bu
teklifi kabul etti. Tanıştığı önemli Fransız siyasetçilerden bilgiler sağlayıp,
bunları Almanlara veriyordu. Tabiki karşılığında yüklü ödemeler alıyordu. Fakat
Fransız istihbarat örgütü çok geçmeden bu durumu fark etti.
Uzun süre Fransızlar
tarafından takip edilen Mata Hari'nin hakkında Almanlara çalıştığına dair bir
çok bilgi geliyordu. İlerleyen aylarda Fransızlar, Mata Hari ile ilgili somut
kanıtlara ulaştılar ve 1917 yılında onu tutukladılar. Yargılandığı mahkemede
hakkında idam kararı çıkan Mata Hari için sonun başlangıcı yaklaşıyordu. Yine
aynı yıl kurşuna dizilerek henüz 41 yaşında öldürülecekti.
İşin ilginç tarafıysa
Mata Hari'nin kurşuna dizilmeden önce "Bu Fransızlar beni öldürmekle ne
kazanacaklar, savaşı mı kazanacaklar?" dediği söyleniyor. Hatta kurşuna dizilme anında
gözlerinin bağlanmasını reddetmiş. Onun bu cesaretinin herkesi şaşkına
çevirdiğine eminim. Onu öldürmekle görevli on beş askerden sadece birisinin
ateş ettiği, diğerlerininse ona ateş edemedikleri rivayetinin ne kadar doğu
bilemiyorum.
Mata Hari'nin hayatı
ilerleyen yıllarda sinemacılara ve edebiyatçılara ilham kaynağı olmuştu. Onun
hakkında kitaplar yazılmış, 1931 yılında da başrolünü Greta Garbo'nun oynadığı
filmi çekilmişti. Bu sayede geniş kitleler, Mata Hari'nin hayat öyküsünü
öğrenme şansına erişmişti.
2001 yılına
gelindiğindeyse Fransa merkezli niş parfüm evi Histoires de Parfums, onun
hayatından esinlenerek 1876'yı meydana getirdi. Her ne kadar Hollanda doğumlu
olsa da, hayatının büyük bölümü Paris'te geçmişti Mata Hari’nin. İsmini, Mata
Hari'nin doğum tarihinden almış 1876. Kokusu da onun kısa sayılabilecek enterasan
ve dramatik yaşamına ithaf edilmiş.
1876, kendi sitelerinde
şipre/çiçeksi oryantal olarak sınıflandırılmış. Parfümün başlangıcı tatlımsı
modern kırmızı meyvelerle gerçekleşiyor. Yüksek kaliteli bu meyveler ne
olabilir diye düşünürken, kendi sitelerinde üst notalarında litchiyi fark
ettim. Sanırım bu kırmızı meyve kokusu ondan geliyor. Biraz kadınsılık
hissetsem de başlangıcı çok güzel diyebilirim. Orta kısma geçildiğinde tatlı
meyvelere enfes bir iris (süsen) ekleniyor. Ayrıca tatlımsı baharatlar ve gül
de artık kendisini hissettiriyor. Başlangıçta süsen öndeyken sonrasında gül
daha dominant. Bence orta notalar baharatlı gül şeklinde gerçekleşiyor. Orta
notaları gayet başarılı. Son kısımda yine değişiyor kokusu. Kuru bir paçuli ve
odunsu notalar algılıyorum. Biraz da misk. Bence parfümün en sıradan kısmı alt
notaları. Böylece de tenden ayrılıyor.
1876, bence dört ana
öğeden oluşuyor. Kırmızı meyveler, gül, baharatlar ve sandal ağacı. Genel
olarak yüksek kaliteli ve zengin diyebilirim. Zaten markanın diğer parfümleri
de aynı minvalde. O anlamda denediğim Histoires de Parfums kokuları gayet
başarılı. Üst-orta-alt notalar kuralına harfiyen uyuyorlar. Düz çizgide ilerleyen,
sıradan parfümler değil hiç birisi. Çok katmanlı ve derinler. 1876’da
koleksiyonun diğer parçaları gibi kompleks, detaylı ve yüksek kaliteli.
1876’ya dışarıdan bir
gözle bakmaya çalıştığımda onun baharatlı gül parfümü olduğunu fark ediyorum.
Diğer öğeler (süsen, paçuli, meyveler) kokusunu zenginleştirmek için
kullanılmış sanki.
Baharatlı gül demişken,
bu yolda onun yalnız yürümediğini bilmeliyiz. Rakipleri arasında Le Labo – Rose
31, Amouage – Lyric Man, Frederic Malle – Noir Epices ve The Different Company
– Rose Poivree sayılabilir. Görüleceği üzere çok güçlü rakiplerle mücadele
etmek durumunda. Peki 1876’yı diğerlerinden ayıran yanları neler?
Bence üç öğe 1876’yı
diğerlerinden farklı kılıyor. Birincisi başlangıçtaki meyveler. İkincisi orta
kısımda şöyle bir kendisini gösterip sonra kaybolan süsen (iris). Üçüncüsü orta
notaların sonlarına doğru başını kaldıran ve size selam veren paçuli. Onun
dışında diğer baharatlı gül parfümlerinden çok çok büyük farkları yok.
Başlangıcıyla orta
kısmını çok sevdiğim 1876’nın, sonları biraz sıradan geldi bana. Muhtemelen
notumun düşmesinin sebebi alt notaları olacak. Yoksa çok daha yüksek not
alabilecekti benden. Fakat bu haliyle bile çok güzel. Eğer derin ve zengin bir
gül kokusu arıyorsanız, 1876’yı muhakkak listenizin üst sıralarına ekleyin.
1876, bir kadının
hayatından ilham aldığı için kadın parfümü olarak değerlendiriliyor. Bence
başlangıcı dışında yoğun kadınsılık barındırmıyor. Erkeklerde rahatlıkla
kullanabilir. Luca Turin’in erkeksi gül sınıflandırmasını yerinde görünüyor.
Aslına bakılırsa,
1876’nın kokusuyla Mata Hari’nin hayatı arasında bağ kurulabilir. 1876’nın dramatik,
gizemli, egzotik ve hüzünlü kokusunun, ilhamını aldığı Mata Hari’yle çok büyük
benzerlikler taşıdığı söylenebilir. Bu anlamda Gerald Ghislain fena iş
çıkartmamış.
Markanın kurucusu ve
sahibi Gerald Ghislain, 1876 için kısaca şunları söylemiş:
“1876’da bir değil,
birden fazla gül var. Ama klasik parfümlerde sıkça rastlanan kırılgan ve
çocuksu bir gül kokusu kullanmadım. Mata Hari’nin kişiliğine uyacak şekilde
büyülü, hayran bırakan, baharatlı gül kokusu kullandık. Oldukça kasvetli ve
odunsu koktuğu için Moldova gülünü tercih ettim. Vetiver, kimyon, sandal ağacı,
bergamot, lichee, tarçın gibi notaları vurguladım. Gülün şehvetini, yeni bir
gül kokusuna dönüştürmek istedim. Gerçek bir oryantal çiçeğe…”
Parfüm yazarı Luca Turin,
1876’yı erkeksi gül olarak sınıflandırmış ve beş üzerinde dört yıldız vererek
oldukça başarılı bulmuş. Eau de Parfum konsantrasyonuna sahip. Sonbahar-kış
mevsimlerinde kullanmak iyi fikir. Yaş olarak sanki 25 ve üzerindeki
arkadaşları hedefliyor.
Artıları:
+ Başlangıcı güzel.
+ Orta kısmını da sevdim.
+ Genel olarak yüksek
kaliteli ve zengin.
Eksileri:
- Sonları çok başarılı
gelmedi bana.
- Fiyatı biraz yüksek.
Koku Güzelliği:10/8
Tarihsel ön yazı müthiş olmuş. Ellerine sağlık. Kokuyu çok merak ettim .Gül temalı oryantal parfümler benim tarzıma çok uygun diye düşünüyorum .Belkide alacağım hdp parfümü bu olacaktır.
YanıtlaSilBu markanın kokuları gerçekten kalite kokuyor.
YanıtlaSilÖyle olmuyor işte :-) 800tl lik parfüm gördüm. Sefil kokuyordu :-)
SilKadının fotoğraflarda ki o mahsun duruşu ve fotoğrafların imaj kalitesi, sanki bir antika eşyamışcasına o zamanların hissiyatını sundu bana.
YanıtlaSilben bu parfümün en çok dip noktalarını sevdim. açılışında burnumu zorlayan bazı notlar var ama çözemedim.
YanıtlaSil