18 Ekim 2013 Cuma

Histoires de Parfums – 1876 (2001)


Histoires de Parfums – 1876 (2001)

Bir kadın ve onun inanılmaz hikayesi. Hayatı kitaplara ve filmlere taşınacak kadar dolu dolu yaşanmış 41 yıllık hüzünlü ve enteresan bir öykü. Muhtemelen yakın dönem Avrupa tarihinin hakkında en çok konuşulan kadınlarından birisi o.

Zamanın yüksek sosyetesinde söylenenlere göre Mata Hari, Hindistan'ın güneyinde, Malabar sahilinde doğmuştu. Babası Brahman sınıfından bir din adamı, annesiyse dansçıydı. Kanda-Swany tapınağının mahzenlerinde küçük yaşından itibaren kendisine kutsal danslar ve ritüeller öğretilmişti. Baş dansçı, Mata Hari'de olağanüstü yetenekler sezdiği için onu Tanrı Siva'nın hizmetine adamayı kararlaştırmıştı. Fakat gerçekler hiç de oryantalizmin etkisindeki Avrupalılara anlatıldığı gibi değildi.

1876 yılında Hollanda'da doğan Margaretha Geertruida Zelle'in babası tüccar, annesiyse kibar ve görgülü bir kadındı. Küçük yaşlarında rahibe okuluna gönderildiği söylenen Zelle'in babası, o, 18-19 yaşlarındayken iflas etmişti. Çok büyük maddi sorunlarının karşısında çözüm yolu arayan Zelle'in hayatı ilginç bir rastlantı sonucu değişecekti. Üstelik bir gazete ilanı sayesinde.

Zelle, bir Hollanda gazetesindeki ilanlara bakarken, kaderinin ördüğü ağlara kendisini bırakacaktı. Bu gazetede, Hollanda'nın sömürgesi Endonezya'da görevli olan ve iznini La Haye'de geçiren bir yüzbaşının evlenmek istediğine dair ilan vardı. Bugün için garip gelen bu uygulama, o dönemler için normal sayılabilirdi. Fakat bu ilan aslında şakadan ibaretti. Yüzbaşı Rudolf Mac Leod, arkadaşlarıyla konuşurken son derece sıkıntılı bir hayat geçirdiğini söylemiş, onlar da gülerek evlenmesini tavsiye etmişti. Yüzbaşının dostlarından bir gazeteci de bu evlenme ilanını uydurarak gazetesine koyuvermişti.


Yüzbaşının  ilanına on beş kadından cevap gelmişti. Fakat bu mektuplardan birisi çok dikkatini çekti. O mektubu gönderen de tahmin edebileceğiniz gibi Margaretha Geertruida Zelle idi. Mektubun içine resmini de koymuştu. İlk görüşmeleri 1895'te Amsterdam'da gerçekleşti. İki genç birbirlerini görür görmez aşık olmuşlardı. Aynı yıl hemen evlendiler.

1897 yılında kocasının tayini Güney Doğu Asya'daki Cava adasına çıkmıştı. Tabiki "görev beklemez" diyerek gittiler. Bu arada iki çocukları olmuştu. Fakat çok trajik bir olay Margaretha Geertruida Zelle'in hayatının ikinci kırılma noktasını oluşturacaktı. Küçük oğulları Norman, Cava'da zehirlenerek ölmüştü. Bu büyük şoku kocası kolay kolay atlatamadı ve kendisini alkole verdi. İlerleyen yıllardaysa artık evlilikleri çekilmez hale gelmişti. Çok geçmeden tekrar Hollanda'ya döndüler ve boşandılar. Bir yıl sonra Margaretha Geertruida Zelle, Paris'e gelerek buraya yerleşti. Hayatıyla ilgili vereceği yeni bir kararın aşamasındaydı. Bundan sonra çok sevdiği dansçılığı profesyonel olarak yapacaktı Paris'te.

Zelle, Paris'teki ilk yıllarında farklı bir yol izledi hayatıyla ilgili. Hollandalı olduğunu gizleyerek Güney Hindistan’ın Malabar kıyısında doğduğunu, annesinin de kendisini doğururken ölen bir dansöz olduğunu söylüyordu herkese. «Şafağın Gözü» anlamına gelen Mata Hari adını aldı daha sonra. 1905 yılında, Guimet Müzesi'nde düzenlenen ve seçkin davetlilerin hazır bulunduğu bir topluluk karşısında Hintlilerin kutsal sayılan egzotik ve gizemli danslarını canlandırdı. Gösterinin sonunda dayanamayıp bayılması, ilerleyen günlerde Paris'te kulaktan kulağa herkese yayılmıştı. Paris'in eğlence hayatına çok hızlı giriş yapan Mata Hari'nin dansları merakla bekliyordu artık. Ama o, siyasi olarak güçlü kişilerin karşısında, kendi erotik danslarını özel programlar halinde sunmayı tercih etti. Böylece hükümetin ileri gelen kişileriyle tanışarak onlarla samimi ilişkiler kurdu. Artık Paris'in en tanınmış simalarından ve isimlerinden birisine sahipti Mata Hari.


Birinci Dünya Harbinin devam ettiği yıllarda Almanya ile Avrupalı müttefikler savaş halindeydi. Ayrıca iki düşman blok arasında amansız bir istihbarat rekabeti yaşanıyordu. Almanların çok güçlü istihbarat teşkilatı, Avrupanın geri kalanında korkuyla karşılanıyordu. Mata Hari'nin bu şöhreti Paris'te yaşayan Alman elçisi Prens Radolin'in de dikkatini çekmişti. Almanlar, Paris'in gözdesi ünlü dansçı Mata Hari ile iletişim kurmakta gecikmediler ve ona ajanlık teklif ettiler. Mata Hari bu teklifi kabul etti. Tanıştığı önemli Fransız siyasetçilerden bilgiler sağlayıp, bunları Almanlara veriyordu. Tabiki karşılığında yüklü ödemeler alıyordu. Fakat Fransız istihbarat örgütü çok geçmeden bu durumu fark etti.

Uzun süre Fransızlar tarafından takip edilen Mata Hari'nin hakkında Almanlara çalıştığına dair bir çok bilgi geliyordu. İlerleyen aylarda Fransızlar, Mata Hari ile ilgili somut kanıtlara ulaştılar ve 1917 yılında onu tutukladılar. Yargılandığı mahkemede hakkında idam kararı çıkan Mata Hari için sonun başlangıcı yaklaşıyordu. Yine aynı yıl kurşuna dizilerek henüz 41 yaşında öldürülecekti.

İşin ilginç tarafıysa Mata Hari'nin kurşuna dizilmeden önce "Bu Fransızlar beni öldürmekle ne kazanacaklar, savaşı mı kazanacaklar?" dediği söyleniyor. Hatta kurşuna dizilme anında gözlerinin bağlanmasını reddetmiş. Onun bu cesaretinin herkesi şaşkına çevirdiğine eminim. Onu öldürmekle görevli on beş askerden sadece birisinin ateş ettiği, diğerlerininse ona ateş edemedikleri rivayetinin ne kadar doğu bilemiyorum.


Mata Hari'nin hayatı ilerleyen yıllarda sinemacılara ve edebiyatçılara ilham kaynağı olmuştu. Onun hakkında kitaplar yazılmış, 1931 yılında da başrolünü Greta Garbo'nun oynadığı filmi çekilmişti. Bu sayede geniş kitleler, Mata Hari'nin hayat öyküsünü öğrenme şansına erişmişti.

2001 yılına gelindiğindeyse Fransa merkezli niş parfüm evi Histoires de Parfums, onun hayatından esinlenerek 1876'yı meydana getirdi. Her ne kadar Hollanda doğumlu olsa da, hayatının büyük bölümü Paris'te geçmişti Mata Hari’nin. İsmini, Mata Hari'nin doğum tarihinden almış 1876. Kokusu da onun kısa sayılabilecek enterasan ve dramatik yaşamına ithaf edilmiş.

1876, kendi sitelerinde şipre/çiçeksi oryantal olarak sınıflandırılmış. Parfümün başlangıcı tatlımsı modern kırmızı meyvelerle gerçekleşiyor. Yüksek kaliteli bu meyveler ne olabilir diye düşünürken, kendi sitelerinde üst notalarında litchiyi fark ettim. Sanırım bu kırmızı meyve kokusu ondan geliyor. Biraz kadınsılık hissetsem de başlangıcı çok güzel diyebilirim. Orta kısma geçildiğinde tatlı meyvelere enfes bir iris (süsen) ekleniyor. Ayrıca tatlımsı baharatlar ve gül de artık kendisini hissettiriyor. Başlangıçta süsen öndeyken sonrasında gül daha dominant. Bence orta notalar baharatlı gül şeklinde gerçekleşiyor. Orta notaları gayet başarılı. Son kısımda yine değişiyor kokusu. Kuru bir paçuli ve odunsu notalar algılıyorum. Biraz da misk. Bence parfümün en sıradan kısmı alt notaları. Böylece de tenden ayrılıyor.

1876, bence dört ana öğeden oluşuyor. Kırmızı meyveler, gül, baharatlar ve sandal ağacı. Genel olarak yüksek kaliteli ve zengin diyebilirim. Zaten markanın diğer parfümleri de aynı minvalde. O anlamda denediğim Histoires de Parfums kokuları gayet başarılı. Üst-orta-alt notalar kuralına harfiyen uyuyorlar. Düz çizgide ilerleyen, sıradan parfümler değil hiç birisi. Çok katmanlı ve derinler. 1876’da koleksiyonun diğer parçaları gibi kompleks, detaylı ve yüksek kaliteli.


1876’ya dışarıdan bir gözle bakmaya çalıştığımda onun baharatlı gül parfümü olduğunu fark ediyorum. Diğer öğeler (süsen, paçuli, meyveler) kokusunu zenginleştirmek için kullanılmış sanki.

Baharatlı gül demişken, bu yolda onun yalnız yürümediğini bilmeliyiz. Rakipleri arasında Le Labo – Rose 31, Amouage – Lyric Man, Frederic Malle – Noir Epices ve The Different Company – Rose Poivree sayılabilir. Görüleceği üzere çok güçlü rakiplerle mücadele etmek durumunda. Peki 1876’yı diğerlerinden ayıran yanları neler?

Bence üç öğe 1876’yı diğerlerinden farklı kılıyor. Birincisi başlangıçtaki meyveler. İkincisi orta kısımda şöyle bir kendisini gösterip sonra kaybolan süsen (iris). Üçüncüsü orta notaların sonlarına doğru başını kaldıran ve size selam veren paçuli. Onun dışında diğer baharatlı gül parfümlerinden çok çok büyük farkları yok.

Başlangıcıyla orta kısmını çok sevdiğim 1876’nın, sonları biraz sıradan geldi bana. Muhtemelen notumun düşmesinin sebebi alt notaları olacak. Yoksa çok daha yüksek not alabilecekti benden. Fakat bu haliyle bile çok güzel. Eğer derin ve zengin bir gül kokusu arıyorsanız, 1876’yı muhakkak listenizin üst sıralarına ekleyin.


1876, bir kadının hayatından ilham aldığı için kadın parfümü olarak değerlendiriliyor. Bence başlangıcı dışında yoğun kadınsılık barındırmıyor. Erkeklerde rahatlıkla kullanabilir. Luca Turin’in erkeksi gül sınıflandırmasını yerinde görünüyor.

Aslına bakılırsa, 1876’nın kokusuyla Mata Hari’nin hayatı arasında bağ kurulabilir. 1876’nın dramatik, gizemli, egzotik ve hüzünlü kokusunun, ilhamını aldığı Mata Hari’yle çok büyük benzerlikler taşıdığı söylenebilir. Bu anlamda Gerald Ghislain fena iş çıkartmamış.

Markanın kurucusu ve sahibi Gerald Ghislain, 1876 için kısaca şunları söylemiş:

“1876’da bir değil, birden fazla gül var. Ama klasik parfümlerde sıkça rastlanan kırılgan ve çocuksu bir gül kokusu kullanmadım. Mata Hari’nin kişiliğine uyacak şekilde büyülü, hayran bırakan, baharatlı gül kokusu kullandık. Oldukça kasvetli ve odunsu koktuğu için Moldova gülünü tercih ettim. Vetiver, kimyon, sandal ağacı, bergamot, lichee, tarçın gibi notaları vurguladım. Gülün şehvetini, yeni bir gül kokusuna dönüştürmek istedim. Gerçek bir oryantal çiçeğe…”    

Parfüm yazarı Luca Turin, 1876’yı erkeksi gül olarak sınıflandırmış ve beş üzerinde dört yıldız vererek oldukça başarılı bulmuş. Eau de Parfum konsantrasyonuna sahip. Sonbahar-kış mevsimlerinde kullanmak iyi fikir. Yaş olarak sanki 25 ve üzerindeki arkadaşları hedefliyor.


Artıları:
+ Başlangıcı güzel.
+ Orta kısmını da sevdim.
+ Genel olarak yüksek kaliteli ve zengin.

Eksileri:
- Sonları çok başarılı gelmedi bana.
- Fiyatı biraz yüksek.

Koku Güzelliği:10/8

5 yorum:

  1. Tarihsel ön yazı müthiş olmuş. Ellerine sağlık. Kokuyu çok merak ettim .Gül temalı oryantal parfümler benim tarzıma çok uygun diye düşünüyorum .Belkide alacağım hdp parfümü bu olacaktır.

    YanıtlaSil
  2. Bu markanın kokuları gerçekten kalite kokuyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle olmuyor işte :-) 800tl lik parfüm gördüm. Sefil kokuyordu :-)

      Sil
  3. Kadının fotoğraflarda ki o mahsun duruşu ve fotoğrafların imaj kalitesi, sanki bir antika eşyamışcasına o zamanların hissiyatını sundu bana.

    YanıtlaSil
  4. ben bu parfümün en çok dip noktalarını sevdim. açılışında burnumu zorlayan bazı notlar var ama çözemedim.

    YanıtlaSil