Hermes – Un Jardin en Mediterranee (2003) Markanın
uniseks olarak piyasaya sürülen parfümü.
Türkiye, Mısır, Libya, Cezayir, Tunus, Fas,
İspanya, Fransa, İtalya, Yunanistan…
Akdeniz’e kıyısı olan ve şu anda aklıma
gelen ülkelerden bahsediyorum. Bu birbirinden farklı ülkeler dünyanın en ilgi
çeken coğrafyalarından birisinde bulunuyor diyebiliriz. Nasıl olmasın ki.
Mısır’ın kutsal kitaplarda bile bahsedilen
binlerce yıllık müthiş tarihi ve hala gizemi tam olarak çözülememiş geçmişi
kimin ilgisini çekmez? Libya’nın simgesi haline gelmiş uçsuz bucaksız çölleri
ve oralarda yüzyıllardır yaşayan bedeviler hangimizin aklını başından almaz ki?
Fas’ın egzotik, dar sokaklarında saatlerce dolaşıp kaybolmayı istemeyenimiz
olabilir mi? Ya da İspanya’nın hem Avrupa hem de Endülüs döneminden beslenip
harmanlanmış kültürünü ve mimarisini görmezden gelebilir miyiz? Peki Fransa’nın
dünya jet sosyetesinin gözdesi olan Mallorca ve Monaco gibi sayfiye yerlerinin
başka örneği var mı? Komşumuz Yunanistan’ın şehir devletlerine kadar uzanan
tarihi ve bugün bile fikirlerinden faydalanılan antik dönemde yaşamış
filozoflarını nereye koyabiliriz?
İnsanlık tarihinin en önemli ve kalbi
sayılabilecek coğrafyası olan Orta Doğu bölgesinin hem çok yakınında aynı
zamanda da uzağındaki Akdeniz’in parfümlere ilham kaynağı olmaması tabiki
düşünülemez.
Hermes’in “Jardin” (bahçe) serisinin ilk
parfümü olan Un Jardin en Mediterranee tam da iki Akdeniz kökenli insanı bir
araya getirmesi açısından da ilginç. Birisi dünyaca ünlü parfümör ve Hermes’in
baş parfüm tasarımcısı Jean Claude Ellena. Diğeri ise Hermes’in yine dünyaca
ünlü vitrin tasarım yöneticisi Leile Menchari. Bu isim de kim diyebilirsiniz.
Haklısınız. Onu dünya çapındaki Hermes mağazalarının vitrinlerinin tasarımını
yapan beyin olarak tanıtabilirim size.
Aslen Tunuslu. Hermes’de 30 yıldan fazla
zamandır çalışıyor. 2012 yılı itibariyle 80 yaşını aşmış olsa da hala görevinin
başında. Belki hatırlayanlar olacaktır. 2009 yılında İznik çinilerini dünyaya
tanıtmak amacıyla, Fransa’nın en önemli markalarının bulunduğu ünlü caddesi
Faubourg Saint-Honore’da bulunan Hermes’in merkez mağazasının vitrinlerinde
çiniler sergilenmişti. Böylesine önemli ve binlerce insanın, turistin ilgi
odağı olduğu Hermes’in merkez mağazasındaki sunumu Leila Menchari hazırlamıştı.
Yani Hermes mağazalarının vitrinlerinin tasarımları ondan soruluyor. Ve onun
Tunus’un Hammamet’teki bahçesinden esinlenmiş bir parfüm Un Jardin en
Mediterranee. Zaten parfümün ismini Türkçeye “Bir Akdeniz Bahçesi” olarak
çevirebiliriz.
Fragrantica’da çiçeksi-akuatik olarak
sınıflandırılmış. Kesinlikle çok doğru bir tanımlama. Başlangıcında sizi
gerçekten bir bahçeye götürüyor kokusu. Biraz pudramsı-yağlı diyebileceğim
yapraklar ile açılışı yapıyor. Azcık da turunçgiller var geri planda. Ama belli
belirsiz. Üst notalarının oldukça “yeşil ve yaprağımsı” koktuğunu rahatlıkla
söyleyebilirim. Bu anlamda bana Diptyque’in Philosykos’unu hatırlattı
yaprağımsılık. Fakat buradaki kullanımı biraz daha pudramsı ve kadınsı. Ve
bence daha güzel. Orta kısma geçelim bakalım. Burada o yeşil yaprağımsı koku
geri plana geçiyor. Bu sefer ortaya portakal çiçeği ve biraz da soğuk-serin bir
etki veren nane geliyor. Yani orta notalar daha çiçeksi. Fakat kadınsılık daha
az. Bu andan itibaren uniseks kullanıma yakın diyebilirim. Nane diyorum ama
muhtemelen yapay bir kimyasal olan “Calone” kullanılmış. Çünkü başka akuatik
parfümlerde de aynen bu hissi almışlığım olmuştu. Son kısımda ise bir akuatik
parfümde çoğunlukla rastladığımız misk ve odunsu notalar var. Büyük ihtimalle
sedir ağacı. Böylece de tenden ayrılıyor.
Un Jardin en Mediterranee aynı ismi gibi
bir parfüm. Yani bu anlamda sunulan konsepte aykırı durmuyor. Yeşil ağaç
yaprakları, portakal çiçeğinden gelen turunçgilimsi his size bir bahçede
dolaştığınızı hatırlatıyor adeta. Diğer taraftan da Akdeniz temasına uygun
olarak akuatik yönü de var. Onu da nanemsi ve soğuk bir kullanım ile “Calone”
sağlamış gibi görünüyor. ‘Su” teması ise çok bariz kullanılmamış. Ağırlık
çiçeklerde. Yani tam bir “Akdeniz kenarındaki çiçek bahçesi” imajı çiziyor
kokusu.
Efendim tam da bu noktada parfümün
yaratıcısı ünlü burun Ellena’nın bir söyleşisinde kendi eseri hakkında neler
söylemiş bakalım:
“ Koku bir kelime ise parfüm edebiyattır.
Problem kelimelerin seçimidir, onları bir araya getirip bir düzene sokmak ve
çoklukla yazmak istediğiniz ifadeye varmak. Fikir mevcuttur fakat onu
tamamlamak zaman alabilir. Veya bazen sadece kısacık bir sürede üç günde de
olabilir. İşte, bu tam da Leile Menchari'nin Tunus Hammamet'teki bahçesinde
gerçekleşmiş olandır. "Un Jardin en Mediterranee" adlı bir parfümü
yaratmak durumundaydım. Kurtulmak zorunda olduğum klişeler vardı - yasemin ve
portakal çiçeği- ve kendimi uykusuz gecelerde ve tereddütler içinde, boş beyaz
sayfalara bakarken buldum. Bir tek Giono'nun yazısı vardı, aşina olduğum bir
arkadaş, huzursuzluğa karşı bir tılsım ve yaptığım herşeyde kullandığım bir
örneklem, o yardımsever bir baba gibiydi. O süreç çok rahatsız edicidir ancak
birşeyler bulmak için de gerekli, bir anlam ifade eden kokuya özgü işaret,
Akdeniz'i akla getiren birşey. O gün, genç bir kız bir bardak şampanyanın
içinde, gülümseyerek incir yaprağı ezer ve aniden işte işaret oradadır. Bu koku
güçlü sembolik bir işarettir ve bir anlamı vardır. İncir ağaçları bütün Akdeniz’de
bulunur ve onun kokusu tüm erkekleri bir araya getirir. Gidecek bir yön
bulunca, sadece anlatacak bir hikayeye ihtiyacım kalmıştı. Bir kompozitör veya
bir ressam ile mukayese edildiğinde kendimi bir nevi parfüm yazarı gibi
hissettim ve bu bana daha doğru gibi geldi. Koku sözlüğünde on bin molekül
vardır; müzik sadece yedi nota ister, ressam üç ana üç ara renge gerek duyar.”
Bu etkileyici sözler ve düşünce şekli
Ellena’nın sadece kokuları bir araya getirip parfüm yapan bir kimya teknikeri
değil, aynı zamanda önemli bir entelektüel olduğunun kanıtı gibi. Hele ki
söyleşinin başındaki o çok anlamlı sözü: “Koku bir kelime ise parfüm
edebiyattır.”
Böylece bir parfümörün yaratım sürecinin
kısa bir kesitine bakmış olduk. Tabiki kendisine verilen işi bir sanat gibi
yapmanın peşinde koşan tutkulu insanların dünyası bu. Verdiği eserler ile
binlerce belki de onbinlerce insanın kokladığı ve mutlu olduğu parfümleri
yapmanın hazzını hangimiz anlayabiliriz ki? Bir sürü kimyasal molekülü birbiri
ile karıştırmak mı parfüm tasarımcılığı? Hiç sanmıyorum. Yüzden fazla farklı
molekülü bir araya getirip ona bir ruh vermek de görevlerinden birisi değil mi
parfüm üstadının? Televizyonlarda yayınlanan bir otomobil reklamında dediği
gibi “ruhumuz olmadan aslında bizler birer makine değil miyiz?” Aynı güzel sözü
parfümlere de uyarlayabilir miyiz? Ya da aklıma gelen şu hale çevirebilir
miyiz: “Ruhu olmayan bir parfüm sadece kimyasal elementlerden oluşan kokulu su
değil de nedir?”
Şimdi özellikle son 4-5 yıldır bu tür
çiçeksi-akutik diyebileceğimiz parfümlerde bir artış görüyorum. Ana akım
denilen markalarda değil de niche segmentinde var bu rekabet. Belkide bu
çiçeksi-akutik kavramının oluşmasında önemli bir yere sahip oldu bu parfüm.
İlgimi çeken ise Ineke – Derring-Do, Maison Francis Kurkdjian – Acqua
Universalis ve Cologne Pour Le Matin, By Kilian – Water Calligraphy bu tarza
yakın parfümler. Yani ana hatlarıyla uniseks çiçekler, portakal çiçeği, biraz
sabunsu-pudramsılık, temiz, pürüzsüz, sakin, berrak, steril ve mis gibi doğal
kokmayan parfümler. Ha tabi bir de bu kompozisyona eklenmiş “su” teması.
Özellike niche markaların yeni parfümleri
bu konsepte uygun çıkarması aklıma yeni rekabet alanının burası olacağını
getiriyor. Tam da bu noktada önemli bir sorun var. O da tasarladığınız parfümün
kokusunun bir çok yorumcunun dediği gibi “banyo temizleyicisi jellere, çamaşır
deterjanlarına, araba kokularına veya kolonyalı mendillere benzeme olasılığı.
İyi de bu nasıl olur derseniz gayet basit.
Günümüzdeki parfüm üreticileri artık çoğunlukla yapay kokular kullanıyorlar.
Yani saf olarak damıtılmış bir gram gülün fiyatının ne kadar yüksek olacağını
sizde tahmin edebilirsiniz. Eğer o doğal esanslar kullanılsa parfümlerin
fiyatlarının 1.000-2.000 liralar seviyesinde olması gerekir. Bu da çok mantıklı
olmadığından büyük kimya şirketlerinde üretilen yapay elementler parfümlerde
kullanılıyor. Onların yanında doğada var olmayan ve tamamen sonradan üretilmiş
“Calone, Iso E Super” gibi sentetik kokular parfümlerde maliyetleri düşürmek
için sıkça kullanılıyor. Fakat işin komik tarafı “Calone” kokusu aynı zamanda
kimya sanayisinde de sıkça kullanılıyor. Mesela kolonyalı mendillere güzel koku
vermek için, çamaşır deterjanları kıyafetlere güzel kokular versin diyerekten
kullanılıyor. Traş köpükleri, kozmetik ürünleri, saç spreyleri ve daha onlarca
şeyin içinde.
Buradaki risk (sağlık anlamında değil
tabiki), oluşturulan parfümün kokusunun marketlerde 2 liraya satılan kolonyalı
mendillere benzeme olasılığı. Eğer dünyanın parasını verip aldığınız niche
markaya ait bir çiçeksi-akuatik parfümün kokusunu, size 2 liralık bir kolonyalı
mendil verebilecekse bundan daha büyük bir anlamsızlık olamaz. Haa burada
demiyorum ki her çiçeksi-akuatik parfüm kolonyalı mendillere ya da çamaşır
deterjanlarına benziyor. Ama Un Jardin en Mediterranee’de dikkatimi çeken orta
notalarındaki o yapaylık sınırında dolaşan nane benzeri koku. Açıklanan
notalarında nane görünmüyor. Muhtemelen bu hissi veren “Calone”. Nereden mi
anlıyorum. Daha önceki deneyimlerimden. Mesela buradaki gibi soğuk bir his
veren nanemsi ferah kullanıma Versace Pour Homme, Givenchy Pour Homme,
Salvatore Ferragamo Pour Homme’u örnek verebilirim. Anlaşılan ilerleyen
yıllarda daha çok karşımıza çıkacak bu tür yapay kokular.
Konumuza dönelim hemen. Un Jardin en
Mediterranee’de orta notalardan itibaren hafif bir yapaylık hissediyorum.
Başlangıcı ise ilginç. Hatta parfümün en güzel yeri. Çok yeşil kokuyor açılışı.
Ki böyle bol yeşil kokan parfümler ilgimi çekmese de oldukça hoşuma gitti. Ama
herkesin sevebileceği gibi de değil. Genel olarak uniseks kullanıma uygun
çiçeksilik hakim. Kimi yorumcular erkek kullanımına daha yakın bulmuşlar. Ben
pek katılamayacağım. Hem erkek hem de kadın kullanımı için uygun diyebilirim.
Başlangıcından itibaren hafif bir tatlılığa sahip. Zaman zaman ayarı kaçmış
gibi hissettim. Fakat parfümün hafif yapısından dolayı rahatsız edici değil.
Ferah, başlangıcı keskin, sonrasında tene
yakın kalan, sonlara doğru biraz sabunsu, sakin, yumuşak, barışçı bir kokusu
var. Fakat “yeşil” kokan parfümleri sevmiyorsanız pek tercih etmeyin
diyebilirim. Yani denemeden almak pek iyi bir fikir değil. Bir baş yapıt
olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Şimdi Hermes’in Jardin serisinin ilk üç
parfümünü (yeni çıkan Un Jardin Sur Le Toit’i henüz denemedim.) test etmiş
birisi olarak en iyi listesini şöyle yapabilirim:
1) Un Jardin Sur Le Nil (Şiddetle tavsiye
ederim)
2) Un Jardin en Mediterranee (Eh işte.
Yeşil-çiçeksi kokan parfümleri sevenlere tavsiye ederim)
3) Un Jardin Apres La Mousson (Başlangıcı
dışında pek bir özelliği yok. Tavsiye etmem.)
O zaman birde ünlü parfüm kritikçilerine
bakalım neler söylemişler bu parfüm ile ilgili. Önce Chandler Burr: “ Kristal
gibi parlak, temiz, şeffaf ve son derece güzel. Denizin kokusu, bir Akdeniz bahçesindeki
incir ve palmiye ağaçlarının kokusuna karışmışçasına. İnsanı kendinden
geçiriyor.” demiş. Ayrıca okyanus-deniz hissi veren en iyi parfümlerden birisi
olarak herkese tavsiye etmiş. Luca Turin ise kokusunu “domates sapına”
benzetmiş ve beş üzerinden üç yıldız vermiş.
Anlaşılacağı üzere ilkbahar-yaz kullanımına
daha uygun. Belki ılık sonbahar günleri için de olabilir. Ama kış mevsiminde
pek iyi sonuç vermeyebilir.
Artıları:
+ Başlangıcı gayet ilginç.
+ Eğer yeşil, yaprağımsı, çiçeksi kokuları
seviyorsanız, niche parfümlere o kadar para vermenize gerek kalmadı.
Eksileri:
- Orta notalarını pek kendime yakın
bulamadım.
- Bir şişesi alınacak kadar özel olduğunu
düşünmüyorum.
- Rakibi ana akım markaların parfümlerine
göre biraz yüksek fiyatı var.
Koku Güzelliği:10/7
Parfüm şişesinde yeşil renk bende uçucu, hafif, sıradan koku hissi uyandırıyor nedense. Mesela bu parfümü rafta görsem elime bile almam. Koyu renk şişeler her zaman daha ilginç gelir bana.
YanıtlaSilModern bu ne hız böyle. Daha 5 dakika önce yükledim konuyu :))
SilSen söyleyince aklıma geldi. Kalıcılığı ortalama oldu. Farkedilirliği zayıf diyebilirim.
Koyu renk şişeleri seviyorsan Salvador Dali Pour Homme tam sana göre. Simsiyah bir şişesi var. Kokusu da çok karanlık ve tuhaf.
selamlar,
Silsalvador dali karanlık derken arpage yada rive gouche tarzındamı??parfüm merakı ben arpage ve rıve gouche gibi karanlık gizemli kokuları seviyorum varmı tavsiyen??
Lanvin - Arpege bence hiç de karanlık bir kokuya sahip değil. Rive Gauche'ye ise lavanta kullanımı dışında hiç benzemiyor.
SilSalvador Dali Pour Homme daha çok karanlık ve ıssız bir sokakta yürürken üzerinize giydiğiniz deri ceketin sizi hafiften ürperten kokusuna benziyor.
Eski kafa bir deri kullanımı söz konusu. Oldukça riskli bir kokusu var. Denemeden almanızı tavsiye etmem.
modern talking bilmiyorum gucci envy kullandın mı ama oda açık yeşil renk :) ki envy süper demek isterim kendimce
YanıtlaSilAncak kapağı ile dengelenmiş Adsız :) Üstelik şişesi de böyle basit değil. Daha ilgi çekici.
YanıtlaSilParfüm Merakı, sık sık girdiğim için denk gelmiş demek ki... Cacharel Pour Homme inceler misin? Eskilerin sağlam kokularından. Üstelik zamk gibi mübarek. Şuna inan, gömleğim yıkandı, kurudu. Ütü yaparken burnuma Cacharel geliyordu. Yani o derece kalıcı :) Fark edilirliği çok güçlü. İziniz kalıyor resmen. Ancak biraz eski bir koku işte. Kışın koyu renk takım elbise giymişsem tıraş sonrası kullanıyorum. 10 dakika sonra harika bir koku sizlerle.
Gucci - Envy For Men çok güzeldir bu arada. Gucci neden üretimini sonlandırmak gibi saçma sapan bir iş yaptı anlamak güç.
YanıtlaSilCacharel biraz keskin ve bu mevsimin parfümü olmadığını düşündürtüyor bana. Yoksa hazırda duruyor karşımda :)) Havaların biraz serinlemesini bekliyorum. Burada havalar hala 30 derecenin üzerinde.
Ayrıca evde ütüleri senin yaptığını da öğrenmiş olduk. Ama üzülme durumumuz aynı :))
Ne olursa olsun bekarlık sultanlıktır :) Hem gömlek ütülemeye bayılırım.
YanıtlaSilsevgili parfümmerakı jazz yorumunuzu halen bekliyoruz :))
YanıtlaSilÖnümüzdeki hafta Jazz yazısı geliyor. Azzz sonraaa :))
SilKoku iyi,hafif ,güzel ,kalıcılık sıfır, farkedilirlik birinin burnuna kendinizi sokmassanız eğer farkedilme ihtimali yok .
YanıtlaSilraşitcim merhabalar ,
YanıtlaSilboucheron jaipur u test ettim, edp homme olanını huzur veren bir kokusu var edt olanı nasıl dahamı agresif, bi aydınlat beni bakıyım
Merhabalar spritual,
SilJaipur Homme'un EDT'sini denedim sadece. EDP olanını denemedim. Ama herkes EDP olanını öneriyor. EDT hiç saldırgan değil. Çok yumuşak ve biraz pudramsı vanilya hakimiyetinde.
Nerden buldun yahu Jaipur'un EDP'sini de denedin?
slm parfüm merakı..hermes terre hermes refil i denediniz mi
YanıtlaSilRefil diye ayrı bir parfüm bulunmuyor. Refill dedikleri aynı parfümün yedek şişesi. Yani ikisi de aynı parfüm.
SilJardin serisi içinde kullanmaktan en çok keyif aldığım parfüm Un Jardin En Méditerranée oldu. Sıradan değil. Kendine özgülüğü yakalayabilmiş, pozitif duygular uyandıran ama bir başyapıt olmaktan da uzak mütevazı hatta sevimli bir parfüm. Tatlı, ferah bir esintinin olduğu bir yaz günü, denizden çıkıp duş almadan, tuzlu su henüz üzerinizdeyken ve akşamüstü güneşi tatlı tatlı teninizi yakıyorken bahçeye dalıp değişik ot baharatlar topladıktan sonra elinizde kalan koku gibi. Bu açıdan, domates sapı benzetmesi çok da alakasız sayılmaz :) Ben yazıda belirtildiği gibi rahatsız edici bir yapaylık hissetmedim. İlkbahar-yaz aylarında, sıradan ve birbirinin kopyası bıktırıcı, kişiliksiz sucul / meyveli parfümler yerine tercih edilebilecek alternatiflerden biri ancak bir saat gibi kısa bir süre sonra adeta aniden kayboluyor. Farkedilirliği devam ettiği sürece etraftan hep güzel tepkiler alıyorum. Geçen yaz, aceleyle metro girişindeki merdivenlerden aşağı inerken, hiç tanımadığım ve çocuğum yaşındaki üç kız, yanlarından hızlıca geçtikten sonra arkamdan "çok güzel kokuyorsun" diye seslenmişlerdi. Bende yarattığı pozitif duyguları uzun sürdürebilmek için sıkça tazelemem gerekiyor, o yüzden de ne yazık ki çabuk tükeniyor.
YanıtlaSil