Etat Libre d’Orange – Fat Electrician (2009) Markanın unisex olarak piyasa sürülen parfümü.
Bugün çok ilginç ve farklı bir parfüm evinden bahsetmek istiyorum sizlere. Etat Libre d'Orange Fransa merkezli bir niche parfüm evi. Genel olarak sıradışı parfümler yaratmaya çalışan bir tarzları var. Ayrıca espirili ve zıpır pazarlama taktikleri de kullanıyorlar. Her parfümün kendisine ait bir amblemi var. Ve mottolarını şöyle belirlemişler:" Parfüm öldü, çok yaşa parfüm!".
Şimdi bu cümle bir çok kişiye anlamsız gelebilir. Fakat bu mottonun sanat tarihine espirili bir gönderme olduğunu şaşırarak farkettim. Bir sanat tarihçisi olarak bu konunun biraz daha derinine inmek zorunda hissediyorum kendimi. Ancak o zaman Etat Libre d'Orange parfüm evinin ne demek istediğini net olarak anlayabiliriz.
1914 yılında başlayan ve hepimizin 1. Dünya Savaşı olarak bildiği olay, aslında basit bir tarihi olgu değil. Zamanla zenginleşen ve yeni pazarlar arayan çoğunluğu Avrupa devletleri kaçınılmaz olarak bu paylaşım savaşına bütün güçleriyle girdiler. Sadece Avrupa ülkelerini değil, bu ülkelerin sömürgelerindeki savaşları da düşünürsek, dünyanın gördüğü en kapsamlı savaşlardan birisi olduğuna şüphe yok. 1914'den 1918'e kadar süren bu küresel savaş, gerek Avrupa gerekse dünya halklarının vicdanlarında çok derin yaralar açmış olması sanırım gayet doğal. Resmi rakamlara göre 8.5 milyon civarı ölü, 21 milyon civarı yaralı ve 7 milyon civarı esir bu korkunç savaşın kurbanları olarak öne çıktı. Neredeyse yerle bir olmuş Avrupa kıtasını ise sanırım söylememe gerek yok.
1916 yılında, savaşın en yoğun zamanlarında bir grup sanatçı ve entellektüel tam da yapmaları gerekeni yaptılar. Sanat tarihine "Dada" hareketi olarak geçen bu fikirsel isyan Zürih kentinde ortaya çıktı. Macar asıllı şair Tristan Tzara öncülüğündeki aydınlar, I. Dünya Savaşı'nın katliamlarına ve acılarına duyulan nefretten doğan "Dada" hareketini başlattılar. 1918 yılında ise ünlü "Dadaizmin Manifestosunu" yayınladılar. Şok etkisi yaratan taktiklerle ve alay ederek, teknolojik ilerlemeye körü körüne bağlanmanın yüzeyselliğini, Avrupa toplumunun yozlaşmasını, savaş, toplum, gelenek, din ve sanat gibi tüm yerleşik değerleri protesto etmekteydi. Madem Dada hareketinden bahsediyoruz o zaman bu etkileyici manifestodan kısa bir bölümü yayınlamak istiyorum:
"Sarkıtlar: onları her yerde aramalı, acının büyüttüğü kreşlerde, meleklerin tavşanları kadar beyaz gözlerde. Böyle doğdu DADA, bir bağımsızlık, topluluğa güvensizlik gereksiniminden. Bize bağlı olanlar özgürlüklerini korur. Hiçbir kuram tanımayız biz. Kübist ve fütürist akademilerden, o biçimsel düşünce laboratuarlarından bıktık. Para kazanmak ve kibar burjuvalara dalkavukluk etmek için mi yapılır sanat? Kafiyelerde para şıngırtısı duyuluyor, tonlamalar göbek kavisi boyunca kayıyor aşağı. Bütün sanatçı grupları, başka başka kuyrukluyıldızlara binerek sonunda bu bankaya vardı. Yastıklara gömülme, yeme içme olasılıklarına kapı açık.
Burada verimli topraklara demir atıyoruz. Burada haykırmaya hakkımız var çünkü biz ürpermeleri ve uyanışı yaşadık.
Enerjiden sarhoş olmuş hayaletleriz, umursamaz tene saplıyoruz üçdişli yabayı. Başdöndürücü yeşilliklerin tropik bolluğunda lanet selleriyiz biz, zamk ve yağmur bizim terimiz, kanıyoruz ve susuzluğu yakıyoruz, bizim kanımız güç demek."
Dadaist manifestonun afişi.
Yani Dada o ortamın çaresizliği içindeki aydınların bir çığlığıydı. Onu diğer akımlardan ayıran temel özelliği “yıkıcı” olmasıydı. Sanata, daha doğrusu alışıla gelmiş kural ve disiplinlere karşı tepki olan Dadaizm, Birinci Dünya savaşının yarattığı moral ve sosyal çöküntülerin bir sonucu olarak düşünülebilir. Sanat ve estetik duygusu olmayan Dadaistlerin mantıksız konu seçtikleri; kâğıt, tahta ve benzeri malzemelerden garip tekniklerle resim yaptıkları görülür. Çocuksu heyecanlarla, her türlü akılcılığa, Avrupa uygarlığına ve savaşa karşı bir protesto hareketidir.
Dadaizm akımının yaratıcılarının bu ismi koymakta sözlükten yararlanmaları ise ayrı bir ilginçlik. Önlerindeki ansiklopediden rastgele bir sayfa açan ve fransızcada "tahta at" anlamına gelen "Dada" kelimesiyle karşılaşan sanatçılar bu akıma Dadaizm, Dadacılık adını vermişler. Dadaizm ise kendisine "Sanat öldü, çok yaşa sanat!" diye bir motto belirlemişti.
Bu cümlenin yukarıdaki Etat Libre d'Orange'ın mottosuna ne kadar benzediği tabiki gözünüzden kaçmamıştır. ELDO markasının "Parfüm öldü, çok yaşa parfüm" diyerek, Dadacıların ünlü sözüne gönderme yaptıkları çok açık. Yani bu marka parfüm dünyasında putları yıkan, yerleşik düzene meydan okuyan hatta birazda anarşist sayılabilecek bir söylemi kabul etmiş diyebiliriz. ELDO’nun ilgimi çekmesinin nedeni işte tam bu düşünce şekli. Fakat parfümlere bu amaçla mı yaklaşıyorlar yoksa bir pazarlama taktiği mi bunun kararını parfüm severler vereceklerdir diye düşünüyorum.
Bu uzun girişten sonra artık geçelim parfümümüze. Fat Electrician odunsu oryantal olarak sınıflandırılmış. İlk sıkıldığında tam bir vanilya kokusu karşılıyor sizi. Biraz Le Male tarzında. Pudramsı ve çok güzel. Başlangıcını oldukça beğendim. Bir süre sonra vanilya geri çekilirken ortaya metalik, yapay bir tütsü benzeri koku ortaya çıkıyor. Açıklanan notalarına baktığımda tütsü görünmüyor. Sanırım bu hissi myrrh isimli reçinemsi element veriyor. Hatta ilk denediğimde biraz Gucci Pour Homme’daki o tütsü kokusuna bile benzettim. Burada daha kabe samanına yakın bir odunsu koku diyebilirim.
Soldaki Fat Electrician'ın espirili karikatürü sanırım sağdaki arkadaştan esinlenmiş :))
Hınzır ve eğlenceli bir konsepte sahip Fat Electrician. Fakat ne yazık ki çok basit yapıda bir kokusu var. Üst
notalarında vanilya ile süslenmiş reçinemsi, parlak, sentetik bir tütsü-kabe samanı kombinasyonu. Hatta bu tütsümsü koku yer yer turunçgil esintileri bile hissettiriyor. Ama ferah bir şekilde değil. Muhtemelen kullanılan ISO E Super sentetiği bu hissi veriyor. İsmindeki "elektrikçi" göndermesini anlamaya çalıştım bir süre. Eğer "elektrik nasıl kokar" diye kafa yormak gerekirse, bu parfümde yaratılan o metalik ve sentetik his belki sorumuzun cevabı olabilir. Eğer elektrik bir kokuya sahip olsaydı, Fat Electrician gibi kokardı demek istemiş olabilirler.
Bu parfüm çok hoşuma gitti diyemem. Bir kere orta notalarından itibaren çok statik ve sıkıcı hale geliyor. Ayrıca hissedilir derecedeki yapaylık beni rahatsız etti. Evet ELDO markası genel olarak ultra-modern parfümler tasarlıyor. Yada öyle olmaya çalışıyorlar. Ama bunu yaparlarken çok daha ilginç ve yaratıcı parfümler bekliyorum onlardan. Fat Electrician ise bu beklentilerimi karşılamaktan uzak. Büyük boy şişesini denemeden almamak lazım. Pişman olabilirsiniz. Parfümün yaratıcısı Antoine Maisondieu eserini “Benzersiz ve sürpriz yapan bir kabe samanı (vetiver) kokusu” olarak tarif etmiş. Kendi sitelerinde ise “Yarı-modern bir kabe samanı kokusu” olarak değerlendirilmiş. Buradan "Şişman Elektrikçi" arkadaşlara da seslenmek istiyorum. Bu parfüm pek size göre olmayabilir :))
Fat Electrician EDP olmasının avantajını kalıcılık konusunda gösteriyor. 11-12 saat teninizde rahatlıkla hissediliyor kokusu. Farkedilirliği de fena değil diyebilirim. Unisex olarak piyasaya sunulmasına rağmen bence erkek kullanımına daha yakın. Sonbahar-kış mevsimine daha çok uyacaktır.
Artıları:
+ Başlangıcındaki vanilya kullanımı çok güzel.
+ Kalıcılığı fena değil.
Eksileri:
- Orta notalarından itibaren ortaya çıkan kokuyu pek sevmedim.
- Oldukça yapaylık barındıran kokusu hoşuma gitmedi. Sanki biraz zorlama olmuş.
- Fiyatı yüksek ve heryerde bulmak zor.
Tum ELDO yorumlarin icin eline saglik Rasit.
YanıtlaSilHepsi cok yerinde ve guzel olmus.
Sevgiler
Teşekkür ederim Enis.
YanıtlaSilDaha elimde 4-5 tane daha var ELDO. Bir türlü sıra gelmiyor onlara.